Zamparalık yaparken kendimi bu meslekte buldum
Kendisini opera, tiyatro, klasik müzik, cemiyet ve medya haberlerine adayan Güngör Denizaşan’ın çıkardığı “Gazette 13”, şimdilerde 40’ıncı yılını doldurmanın sevincini yaşıyor. 57 yıllık gazetecilik geçmişi olan Denizaşan, “Bu gazete benimle birlikte ölür, çocuğumu satmam” diyor
Turgut Özal, basın toplantısında gazetecilerin sorduğu sorular karşısında terlemiş vaziyette. Son soru için kalkan parmakların arasında ısrarlı biri gözüne takılıyor. Şüpheyle “Ne soracaksın?” diyor. Gazeteci beklenmedik bir şekilde “Efendim, kulağınıza söyleyeceğim” diye cevap veriyor. Turgut Özal, sert bir ifadeyle “Olmaz öyle şey, ne soracaksan herkesin arasında sor” dese de, gazeteci “Çok önemli diye” ısrar ediyor. Sonunda Turgut Özal gazeteciyi yanına çağırıyor. Başbakan’ın kulağına eğilen gazeteci soruyu patlatıyor: “Efendim, aşk hayatınız nasıl gidiyor?” Turgut Özal, anında kahkaha atıyor. O gün toplantıda Turgut Özal’a soru soran gazetecinin adı Güngör Denizaşan... Çıkardığı gazetenin sayfalarında sadece “iyi haberlere” yer veriliyor. Üstelik sık sık birbirlerine çamur atarak gündemde kalmayı alışkanlık haline getiren magazin dünyasının o bilinen isimleri yerine, tiyatro ve operacıları manşetlerine taşıyor. Kulağa fazla “ütopik” geliyor öyle değil mi? Halbuki, çok az kişi farkında olsa da sessiz sedasız okuyucusuyla buluşan bir gazete, geçip giden yıllara meydan okuyor. Bu gazetenin adı: Gazette 13.
Babıali’deki mizahi dedikodunun babası
Denizaşan, Talimhane’de bir apartman dairesinin ikinci katında karşılıklı iki dairede “gazetecilik” faaliyetini sürdürüyor. Dairelerden birini ev, ötekisini ise ofis olarak kullanıyor. İki köpeğiyle yalnız başına yaşayan Güngör Denizaşan, gerçekte hiç de yalnız değil. Çünkü “Gazette13”, başta Doğan Koloğlu olmak üzere eski gazetecilerin uğrak mekanı. Denizaşan, pikabına koyduğu Nat King Cole CD’si eşliğinde gidiyor gazetecilik serüvenin başlangıç günlerine: “1950 senesinde konservatuarda tiyatro-şan bölümü talebesiyim. Akademide oyun sergileniyordu. Baktım, etrafta bir yığın güzel kız var. Birtakım çocuklar resimlerini çekiyor. Kıskandım, ‘Bu kızlar için illaki resim mi çekmek lazım’ dedim. Dediler ki, onlar foto-muhabiri. ‘Ulan ben foto-muhabiri olamaz mıyım’ dedim. Zamparalık yaparken buldum kendimi meslekte...” Denizaşan’ın çektiği fotoğrafları gören Cumhuriyet’in Yazı İşleri Müdürü Atıf Sakar, onun için “Bu herif cin gibi, foto-muhabiri olur” deyince, profesyonelliğe adımını atar. “Gece Postası” ve “Son Saat” gazetelerinde çalıştıktan sonra, sıra Doğan Koloğlu’nun yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Akşam gazetesine gelir. Sene 1967... Zamanla, fotoğrafları dışında yazdığı yazılarla da ses getirmeye başlayan Denizaşan, bir gün Koloğlu’nun kapısını çalar ve kendisine bir mecmua çıkarmak istediğini söyler: “Doğan gülmeye başladı. ‘Babıali’ye ördekler gelir. Bu ördeklerin paraları vardır. Ama bunlar biter’ dedi. Ben de dedim ki, ‘Ben foto-muhabiriyim. Bir kare kendime, bir kare de size çekerim”. Gazetenin sahibi Malik Yolaç, vizeyi verince, Denizaşan’ın da tek başına “gazetecilik” macerası başlamış olur.
Denizaşan Babıali’de mizahi dedikodu türünü kendisinin yarattığını söylüyor: ‘Tiyatro ve Klasik Türk Müziği galalarına giderdim. Cemiyet hayatı olarak onları empoze ederdim. Bir kalite tutturmuştum.’
Gazette 13, sadece belli insanlara dağıtılıyor. Gazetelerin 1000 tanesi basın camiasına gidiyor. Geri kalan 1000’i de sosyal kulüplere... Koçlar, Sabancılar ve iş arkadaşları gazetenin sıkı takipçileri. Gazeteyi satın almak isteyen işadamları olsa da Denizaşan’ın öyle bir niyeti yok: “Karım olsa satardım ama çocuğumu satamam. Bu gazete benle beraber ölür. Benim çıkardığım şekilde çıkaramazlar gazeteyi. Magazin insanlarını koyarlar” diyor.
Aslanı Özal’ın kucağına verdim
45 günlükken bir aslan aldım, 9 aylık olana kadar besledim. Bir gün ziyaretine giderken aslanı alıp Turgut Özal’ın kucağına verdim ve fotoğrafını çektim. Hindistan’a ziyaretinde, beni de götürme gafletinde bulundu. Özal’ın aslanlı resimlerini götürdüm oraya ve Hintli gazetecilere ‘Türk Başbakan’ı aslanla geziyor’ dedim. ‘Nerede aslan?’ dediler. Ben de uçakta olduğunu söyledim. Tabii aslan falan yok. Birbirlerine giriyorlar mı orada ‘Uçakta aslan var, resim çekeceğiz’ diye... Sonra Hindistanlı gazeteciler ertesi gün haber yapmış. ‘Türk Başbakan’ı aslanla geziyor’ diye.
Aydın Doğan’ın 30 yıllık arkadaşı
”Aydın Bey’e ben ’Sezar’ derim. Kendisini 30 senedir tanırım. Güzel insandır. Aydın Bey’in etrafında bir yığın “Brütüs” vardır. Ekmeğini yiyenlerden bazıları onu arkadan hançerlemiştir. Ben düzgün adamım. Aydın Bey’e yağcılık da yapmam. Onun üzerine şu anda birtakım oyunlar oynanmak istiyor. Ama haksızlar. Emin (Çölaşan) Bey’le samimiyetim yok. Ama o olayda Aydın Bey’i harcamaya çalışıyorlar.