Gazete Vatan Logo

Yetenekliyim ama başrol için fiziğim ve yaşım müsait değil

Son dönemde en çok konuşulan oyunculardan biri Hasibe Eren... Avrupa Yakası’nın Makbulesi ve nam-ı diğer Sıdıka. Adı hep karikatür karakterleriyle özdeşleşen Eren “Maalesef fizik belirliyor hangi rolü oynayacağınızı. Dolayısıyla görüntüm ve tarzımla uyum sağlayacak bir rol gelene kadar bekliyorum” diyor

- Televizyon izleyicisi sizi ilk olarak “Sıdıka” dizisiyle tanıdı ve sevdi, ondan sonra o dizi kadar parladığınız ikinci dizi “Avrupa Yakası” oldu. Geçen süre içerisinde siz mi kendinizi geri çektiniz yoksa bir bekleme dönemi mi?
Atilla Atalay’ın yazdığı “Sıdıka” dizisini okul devam ederken çekmiştik ve o projeden sonra okulu bitirmek için hiçbir projeye evet demedim. Bu kararı 1998’den 2001’e kadar sürdürdüm. Bu sırada Şehir Tiyatroları’nda çalışmaya devam ediyordum. Sonra fark ettim ki istediğim hiçbir şeyi yapamıyorum. Tiyatro festivalinde istediğim oyunu izleyemiyorum, istediğim filmi seyredemiyorum, okumak istediğim her kitaba param yetmiyor. Yaşamı sürdürebilmek için televizyona o kadar da kötü bakmamak gerektiğini anladım. Sonra güzel projelerde de görev aldım. “Şaşıfelek Çıkmazı”, “Aşk Meydan Savaşı” gibi projeler beni heyecanlandıran ve keyif aldığım çalışmalardı. Gerçi şimdi de iyi bir sanat takipçisi olmak zamanla yarışmayı gerektiriyor.

- Yan karakterlerde olmak sizi üzen bir şey mi?
Hiçbir zaman bu tip kaygılarım olmadı. Çünkü oyunculuğa o şekilde yaklaşmıyorum. Bir rol kabul ederken kaçıncı dereceden rol diyerek okumam senaryoyu. Önemli olan o karakteri oynamaktan heyecan duyup duymayacağımdır. Büyük rol, büyük sorumluluk demektir, hayatınıza bir şeyler verdiği gibi alıp götürür de. Ben seyirci ya da belki de basın neden bana yeniden keşfedilmişim gibi bakıyor onu bilemiyorum. Çünkü ortada bir keşif yok. Ben hep aynı oyuncuyum, aynı yetenekteyim. Sadece çok izlenen bir dizide, iyi bir senaristle, iyi bir ekiple, önemli bir oyuncu kadrosuyla çalışma imkanına kavuştum. Bundan sonra da inandığım, içinde olmayı isteyebileceğim projelerde büyük, küçük rol olmasına bakmaksızın oynamaya devam edeceğim. Halen Şehir Tiyatroları’nda “Rumuz Goncagül” adlı oyunu sahneliyoruz, Aralık ayında Harbiye ve Ümraniye sahnelerinde olacağız, izleyiciden de güzel tepkiler alıyoruz.

SÜREKLİ İŞ KOVALAYAN HIRSLI BİRİ DEĞİLİM
- Televizyon izleyicisiyle, tiyatro izleyicisi aynı değil. O yüzden gözden uzak olan gönülden de ırak olur durumuyla yeniden keşif durumu söz konusu olabilir. Belki televizyona çok ağırlık vermemenizden kaynaklanıyordur bu yeniden keşfedilmek...

Oynayabileceğimiz karakterlerin sayısı çok sınırlı o yüzden böyle tanımlanıyor. Bir TV dizisini ele alalım, benim fiziğimdeki, yaşımdaki kişilere verilecek roller belli. Maalesef bizim yapımlarımızda fizik belirliyor hangi rolü oynayacağınızı. Tutup size bir şirketin CEO’su ya da erkekleri peşinden sürükleyen bir kadın rolü verilmez. Dolayısıyla görüntüm ve tarzımla uyum sağlayacak bir rol gelene kadar bekliyorum. Bir de çok hırslı değilim galiba. Yapımcılarla muhabbeti iyi tutan, kahveler içen, sürekli iş kovalayan biri değilim. Evimde oturup, iş gelirse oynayan bir oyuncuyum diyebilirim.

- Oyuncu koçluğu da yapıyorsunuz aynı zamanda...
Evet, çocuk oyuncu eğitmenliği yapıyorum ve bu beni gerçek anlamda besleyen bir iş. 1996’dan beri İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Çocuk-Genç Eğitim Birimi’nde eğitmenlik yapıyorum. Asıl mesleği oyunculuk olmayan insanlardan nasıl oyun alınabileceğini, dışarıdan nasıl doğal görünebileceklerini iyi biliyorum. Yıllardır dizilerde oynadığım için kamera arkasını da iyi tanıyorum, iki alanı birleştirdim. Bir çok yapımda çocuk oyuncu yer alıyor ve onlarla çalışan bir eğitmen yoksa çoğu gerçekten kötü performans sergiliyor. Anlat İstanbul’da üç oyuncudan sorumluydum, Yağmur Zamanı’nda çocuklardan ve Azra’nın (Akın) performansından sorumluydum. Ardından Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum filminde başta Ege Tanman (Deniz) olmak üzere çocukları ben çalıştırdım.

HARRY POTTER’DA ÇOCUKLAR 4 SAAT SETTE!
- Çocuk oyuncu eğitmenliğini sanırım sizinle birlikte popülerlik kazandı, tam olarak ne yapıyorsunuz?

Dizilerdeki ortam ve standartlar çocuklara hiç uygun ortamlar değil. Onlar hem okula gidiyorlar, hem setteler. Üstelik iyi performans sergilemek zorundalar. Şartlar ağır olduğu gibi, öyküler de ağır gelebiliyor. Uyku düzenlerinin, yemek yeme düzenlerinin bizimkinden farklı olduğunu düşünürsek, bu koordinasyonu sağlayacak, çocuktan hangi zamanda nasıl performans alınabileceğini bilecek, ona oyununu çalıştıracak, ortamdan en az zararı görerek işini yapmasını sağlayacak bir kişiye ihtiyaç var. Bunun profesyonel biri olması gerekiyor. Sette herkesin bir görevi var ve çocukların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek pek çok zaman ağır gelebiliyor. Harry Potter filminde oynayan tüm çocuklar günde sadece dört saat çalışıyorlar, buna saç-makyaj dahildir. Biz de çocukların çalışma şartları hâlâ ailelerin inisiyatifi ve verdiği kavgalarla belirleniyor. Şimdi şimdi yapımcılar bunun farkına vardı. Son zamanlarda beni çok daha sık arar oldular bu yüzden.

Makbule, Sıdıka’yı boğardı
- “Makbule” ve “Sıdıka” birbirlerine benziyorlar, ne dersin?

Ben çok benzetmiyorum aslında. Hatta Sıdıka Makbule’yle tanışsa bir kaşık suda boğardı . Hayatını mutfak, koca, çocuklar, akrabalar, dedikodu ekseninde geçirmeye bu kadar hevesli bir kıza Sıdıka acırdı herhalde. Eline bir iki kitap tutuşturup, bazı gerçekleri fark etmesini sağlardı.

- İkisi de günlük tutuyorlar?
Evet... Makbule’nin hayal dünyasını daha iyi aktarabilmek için seçilen bir yol herhalde. Ya da Sıdıka’ya gönderme mi yapıyor Gülse bilmiyorum.

- Nasıl bir karakteri canlandırmak seni heyecanlandırırdı?
Stilize üslubu kullanmayacağım, hayatın içinden, tüm doğallığıyla perdeye yansıyacak bir karakter canlandırmak isterim. Bir trajedi kahramanı olabilir.

Kamera arkası diziden daha komik!
Avrupa Yakası’nda sizin kadar biz de eğleniyoruz. Asıl kamera arkasını dizi yapmak gerekiyor. Gece geç vakitse, yorgunsak çok eğlenceli değil tabi. Ancak dinlenmişsek, keyfimiz yerindeyse çok hoş vakitler geçiriyoruz. Bu dizinin güzelliğini tüm ekip oluşturuyor. Çok uzun zamandır birlikte çalışan bir tiyatro topluluğu gibi. Bir de Gülse Birsel’in kesinlikle çok iyi bir yazar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca senaristimizin sürekli bizimle birlikte olması, bizimle oynaması hepimiz için şans. Performanslarımızı bilerek kaleme alışı dizinin yükselmesini sağlıyor. Gülse’nin zekasını, tekniğini ve disiplinini gerçekten çok beğeniyorum.


Haberin Devamı