Yetenekli ve yakışıklıyım, kıskançlıktan çatlıyorlar
Özcan Deniz, 3 yıl aradan sonra çıkardığı “Hediye” albümüyle gündeme oturdu. Ancak nedeni albümün şarkıları değil yapılan eleştiriler oldu. Bu röportajda kendisine saldıranlara tek tek cevap verdi. Üç yıldır gazetelere konuşmayan Deniz, “Belli ki bu adamlar eline albümü almış ve yanındaki çok hoşlandığı birkaç kadın ”Ooo ne güzel herif “ demişler. Bu ortadan çatır çatır çatlamış ve kalkıp beni yerden yere vuracak bir yazı yazmış” diyor
"Yiğidi öldür ama hakkını ver” derler. Özcan Deniz’in 1992’den bu yana gösterdiği “gelişim” in hakkını teslim etmek lazım. Dikkat ederseniz gelişim diyorum. Zira Deniz değişim sözcüğüne karşı fazla tepkili. Şarkıcı olarak tanınan ama son yıllarda oyunculuğuyla konuşulan Deniz her dönem hep çok konuşulan kişi olma unvanını elinde taşıdı. Gelelim son tartışma konusuna. Malum 3 yıl aradan sonra Özcan Deniz “Hediye” albümünü çıkardı. Daha üzerinden 3 hafta geçmedi ama hakkında yazılmadık kalmadı. Kimisi “Sen pop müzik yapma, fantezi müzik yap” dedi. Kimisi “Sezen Aksu’dan aldığı ’Hediye’şarkısını kağıda bakarak okumuş”... En son çok yakın arkadaşı Yavuz Bingöl, “Özcan Deniz’in oyunculuğuna bir şey diyemem ama müziği riskli bir noktada. Tarkan tarzında mı, varoş tarzında mı yoksa arasında bir şey mi, bunun kararını verememiş” sözleri Deniz’i iyice çileden çıkardı.
Üç yıl bir albüm yapmak için uzun süre değil mi?
Haziran Gecesi’nin bitmesini bekledim. Dizi bitince de şarkı aramaya başladım. Çünkü kaliteli şarkıları biraraya getirmek öyle parmak şıklatmakla olmuyor. Sonra stüdyoya girdim. Ve bir yıl, Nazan Öncel, Sezen Aksu, Niran Ünsal dahil tam 92 kişiyle birlikte çalıştım. Sonunda da müzikal ve yorum kalitesi çok yüksek, dünya standartında bir albüm oldu.
Bazıları sizinle aynı fikirde değil ama...
Çünkü bu kısa zamanda insanların müptelası olacağı bir albüm değil. Tam tersine sindire sindire tüketilecek, her yıl yeni hit çıkaracak bir çalışma... Albümün fotoğraflarını bile eski bir jean ve tişörtle çektik. İmaj çalışmasına boğulmamış bir albüm olsun diye... Bu nedenle, şu anki gidişat ve satış beni çok mutlu ediyor. Çükü iddiamı yaptığım işin içinde saklıyorum.
Ya eleştiriler için ne diyorsunuz?
Eleştiriye katlanabilirim ama bunlar eleştiri değil, bilinçsiz saldırılar. 1.5 yılda bir albüm yaptım. Gece gündüz uğraştım. En ufak ayrıntısına kadar çalıştım. Saldıranların albümü dinlemediğine eminim. Çünkü müzikle ilgili hiçbir şey yazmayıp, benim yaptığım bir sürü şeyi hiçe sayıyorlar. Düne kadar “Özcan Deniz oyuncu değil, şarkıcı” diyorlardı. Şimdi de “Onun şarkıcılığı değil oyunculuğu iyi” diyorlar. Garip, dengesiz, anlamsız elle tutulur sözler olmadığı için bunlara cevap vermekte zorlanıyorum. Kimse benim yaptığım müziğin ya da yorumculuğumun zayıf olduğuna iddia edemez. Türkiye’de güzel sese sahip kişiler çokmuş gibi bu kadar belden aşağı vurulmayı hak etmiyorum. Emeğe saygılı olsunlar, anlamıyorlarsa da yazmasınlar.
Neden durup dururken sizinle uğraşsınlar ki?
Belli ki bu adamlar eline albümü almış ve yanındaki çok hoşlandığı birkaç kadın “Ooo ne güzel herif” demiş. Aslında albümü çok beğenmiş, çevresindekiler de beğenisini dile getirince bu ortadan çatır çatır çatlamış, kıskançlıktan ortadan ikiye yarılmış. Kalkıp beni yerden yere vuracak bir yazı yazmış. İnsanlarda “Ben buna saldırayım, beni arar” durumu var. Susunca diğer hafta tekrar saldırıyor. Ama ben o kişileri aramayacağım. Taş ol, çatla orda, geber. Aynaya bak ve ben ne kadar tipsiz bir adamım, o adam nasıl oluyorda benden daha yakışıklı ve çevremdeki kadınlar ona benden çok ilgi gösteriyor diye çatla. Bana saldıran bu adamları tanımıyorum ama yeter artık. Gırtlağıma kadar geldi. Yuh!
Arabeskçi söylemine de karşı çıkıyorsunuz. Yaptığınız arabesk değil mi?
Bakın herkes şunu kafasına yerleştirsin. Fantezi müzik diye bir dal yok. Bilmeden benim için de fantezi müzik sanatçısı diyorlar. Benim yaptığım müziğin dünyada iki tane başlığı var. Biri arabesk, diğeri etnik pop müzik. Türkiye’de arabesk sanatçısı değilim ama dünyada arabeskçiyim. Türkiye’de popstarım. Tıpkı İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Tarkan gibi. Çünkü popüler kültüre hitap eden kişilere popstar denir. Tarzıma takanları da anlamıyorum. Yaptığım müziğin içinde etnik enstrümanları ve sesimi bozmuyorum. Ama Türkçem gelişiyor ve okuma ustalığım değişiyor. Sesini doğru kullanabilen, doğru sese basabilen ve doğru dürüst şarkı, türkü, gazel okuyabilen bir kişiyim. Yeri geldiği zaman türkü de söylerim, gazel de çekerim. Türkiye’de sayılı insanlardan biriyim. Artık insanlar bu gerçeği kafasına yerleştirsin.
İlk günden bugüne ne değişti?
İlk çıktığımda toy, yeni, çekingen, korkak, yaptığı işi elinin ucuyla tutan, tutmakta bile çekinen, tam olarak ne yaptığını bilmeyen, çevresindeki akıl hocalarının etkisi altında kalan ve kalmak zorunda olan bir Özcan Deniz vardı. Şimdi ise zamana ayak uydurmuş, güncellenmiş, yenilenmiş, arınmış, zararlı şeylerden kurtulmuş, faydalı şeyleri daha çok ön plana çıkaran, kendini daha iyi tanıyan, güveni içinde olan ve iddialı bir adam var.
Yadsınamaz bir gerçek ki Asmalı Konak’tan sonra çok farklı ve değişmiş bir Özcan Deniz gördük...
Değişmek kelimesinden nefret ediyorum. Ben geliştim ve geliştiğim için bana laf söyleyen insanlar aynılar mı? Geçen gün Yavuz Bingöl bana bir şey söyledi. Yavuz Bingöl bıyıklarını kesmedi mi, küpe takmadı mı, Turnalar albümünden bu yana yaptığı müziğe bir şeyler katmadı mı? O benim arkadaşım ve gelişimi içinde kabul eden bir insan. Öyle biri kalkıp bana bir şey söylediğinde bir anda o kişinin hiç öyle bir değişime uğramadığı varsayılıyor. Ama ben yerden yere vuruluyoum. Kardeşim dünya değişiyor... Ayrıca sosyal hayatımı nerden biliyorsunuz? Siz bana antenlerinizi Asmalı Konak’ta çevirdiyseniz benim suçum ne? Önceden ne yediğimi, içtiğimi, nelere gittiğimi nerden biliyorsunuz? Kara kaşlı, kara gözlü ve doğulu olmam sizde direkt İbrahim Tatlıses ekolünü mü çağrıştırıyor? O zaman ben eskiden lahmacun yiyor oluyorum da şimdi İtalyan restoranlarından çıkmıyor mu oluyorum? Burası ne garip bir ülke!
Geçmişinizle barıştınız mı?
Ben “Neredesin Firuze” diye bir film yaptım. Ve o filmde geçmişimi anlattım. Filmden 1 ay sonra basın bana “Geçmişinden utanıyor” diye yazdı. Utansam film çeker miyim?
Peki ya hakkınızda ortaya atılan biseksüellik suçlamalarına ne diyorsunuz?
Mevlana’nın her zaman beğendiğim çok güzel bir sözü vardır: “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma” diye... Ben de artık bu konuda konuşmayacağım.
Her yaptığınız dizi tutmuştu. “Kader” neden başarılı olamadı?
Öyküsü üzerinde aylarca çalıştım. İlk iki bölüm rakip kanalları tedirgin etti. Üçüncü bölümden sonra benim öyküm doğrultusunda senaryo gelmemeye başladı. 13 bölümlük sözleşmem olduğu için devam ettim. 13 bölüm istemeye istemeye, asla iyi olduğuna inanmadığım bir dizinin içinde çalışmak zorunda kaldım. Mantıksız bir işti. Kahraman kahraman değildi, aşk inandırıcı değildi. Üçüncü bölümden sonraki hiçbir şeyinden sorumlu değilim. Sonrası da feci ötesiydi. Kader diyelim.
Genel olarak sizin camiada bir kişiyi tepeye çıkarma ve alaşağı etme dönemi vardır. Sizin dizinizin kötü gitmesi, albümün eleştirilmesi bu sürecin başladığını mı gösteriyor?
Üretmeyi kesmiş olsaydım haklı olurdun. Ben zaten o nedenle starlığa inanmam. Ama albüm yapıyorum, sinema filmi çekiyorum ve gelecek sezon yeni bir dizim olacak. O nedenle ben böyle bir süreçte değilim. Ancak bu herkesin başına gelebilir. Benim başıma da gelmeyeceği ne malum. 10 yıl sonra kimsenin yüzüme bakmayacağı bir insan olma ihtimalim de yüksek. Türkiye’de bu işi yapmak zaten başlı başına bir risk. Yavuz Bingöl o lafında haklı. Ama bu ülkede bir şeyi kolay kıyabiliyorlar. Sanki ondan çok varmış gibi... Ama ben kıyıcılığı toplumda görmüyorum. Toplum tarafından sahiplenildiğime inanıyorum. Bu kadar çok baltalarla bana girişmişlerken hala iş yapabiliyor ve hâlâ ayakta durabiliyorsam alıcımla aramdaki sağlam bağla ilgili bir şey bu.
O bağı nasıl kurdunuz?
Bu samimiyetimle ilgili birşey. Onlarla direkt temas içinde olduğum için kurdum. Hiç bir şeyin propogandasını yapmayarak kurdum. Bir sanatçı olarak ta dosdoğru durarak bunu kurarsın. Yaptığım işe bütün gücümü, emeğini koyarak çalıştığımı, ne kadar çok emek verdiğimi ve ne kadar çok titiz davrandığımı biliyorlar. İşte bu insanlara saygı gösterme duygusu getiriyor. Benim alışveriş yaptığım halkla aramda böyle sağlam bir duygu var. Bana baltalarla, mermilerle girdikleri zaman bile o bozulmuyor.
Peki ya şöhret psikolojisi ne durumda?
Bu ülkede ünlü olmak risk. Diken üstünde bir hayat yaşıyorsunuz. Şöhret psikolojisi bende yok. Öyle bir eziklik, öyle bir paniklik ya da kendimi o anlamda bir kaybetmişliğim yok. Ben sadece işimi yapıyorum. Sokakta rahat yürüyorum. Taş çatlasa 5 kişiye selam veriyorum. Bu da benim hayat biçimim. Sırtımı şöhretime dayamıyorum. Sırf şöhretliyim diye yaptığım işi de savsaklamıyorum. Film de, dizi de, albüm de yapsam son derece titiz davranıyorum.
Ama bir açıklamanızda “Kapımda kızlar yatıyor. Sokağa çıkamıyorum” demişsiniz...
Bir saattir benimle oturuyorsun. Sence ben o kadar saçma bir laf edecek biri miyim? Ama bir gerçek var. Bir dönem buraya 15-16 yaşlarında kızlar evden kaçıp geliyorlardı. Yıllar önce böyle bir olay yaşadık. 16 yaşında bir kız Ankara’da evden kaçıp annemin evine gelmiş. Annem de oğlumu çok seviyor diye eve almış. Kız ailesini arayıp “Ben Özcan Deniz’in evindeyim” demiş ve aile polisi aramış. Allah’tan polis beni aradı. Konserden dönüyordum. Hemen annemi arayıp kızın evine gönderilmesini sağladım. Düşünsene adım “16 yaşındaki kızı eve kapattı” diye ifşa edilecekti. Bu olaydan randımanlı olduğum için buraya gelenler için internet siteme “gelmeyin” diye yazdık. Gelenlerin ceplerine para koyup, otobüslere bindirerek yolladık. Ama öyle bir yazı çıktı. Lütfen ya ben 18 yaşında bir popstar mıyım? Olgunluk dönemimi yaşarken çiğ bir Özcan Deniz yansıtılması beni çok üzüyor.
Yalnızlıktan sıkıldım
2000 senesinde çok yorucu bir ilişkiden çıktım. (Ebru Destan’ı kastediyor) O gün ilişkilerin enerjimi tükettiğini anladım. Bazı işler yapmak arzusundaydım ve bunları yapmak için kendimle başbaşa kalmalıydım. O yüzden hayatıma kimseyi sokmama kararı aldım. Yalnızlığı kendim bilerek tercih ettim ve gerçekten de işlerime konsantre oldum. Zaten bir işe odaklanırsam kafamı gömer bitene kadar başka bir şeyle ilgilenmem. Ama bu yalnızlık hali bir süre sonra sıkıcı bir hal almaya başladı. Artık yalnızlıktan sıkıldım. Şimdi de bu sıkıntının arttığı bir dönem. Hayatımda kargaşayı sevmem. Evimde de hayatımda da sıradanlığı yeğliyorum.