Gazete Vatan Logo

Yaşarken birbirimizi sevelim

Bir iki hafta önce, İstanbul'un dizboyu karlı günlerinde, Can Dündar'dan bir faks geldi...

Bir iki hafta önce, İstanbul'un dizboyu karlı günlerinde, Can Dündar'dan bir faks geldi...

"Sedat Ergin kalp krizi geçirince, senin yıllarca önce söylediklerin beynimi kurcaladı. Demiştin ki Sevdiğimiz insanların ölümünden sonra arkasından yazı yazacağımıza, yaşarken buluşup sevgimizi paylaşalım...' Bu haklı sözünü yerine getirmek için Sedat'ın hastaneden çıkmasını beklemeyelim. Bu hafta eşimle seni ziyaret etmek istiyoruz..." diyordu...

Can Dündar'ın bu candan mektubunun beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin edersiniz. Sevdiklerimi dostlarımla paylaşma huyum, özellikle böyle hissi durumlarda şiddetle artar. Hemen Can Dündar'ın hayranı olduğunu bildiğim birkaç dostumu aradım. Biri mühim işini, diğeri karın kalınlığını mazeret olarak gösterince asabım bozuldu. Ama sevgili dostlarım; Türker İnanoğlu, Laki Vingas, Unsal Oskay ve Merva Ulusoy Can Dürdar'la buluşmanın tadını çıkardılar. Gece yarısından epey sonra birbirimizden ayrılırken buluşmalarımızı daha sıklaştırmaya karar verdik.

Simdi şıra, Ankara'dan sadece Ayvalık'a gitmek için ayrılabilen Bekir Coşkun'da... Onun teklifi şuydu: "Sen kalk Ankara'ya gel, kimi görmek istiyorsan muhterem refikamla şerefine bir akşam tertipleyelim. Sen bize sadece dost listeni gönder..." Emin Çölaşan, Orhan Tokatlı, Semra-Bilal Çetin gibi eski dostlarımı ve tanışmaya can attığım Dilek Önder gibi yeni arkadaşlarımı görmek için Ankara'ya gitmekten başka çaremin olmadığını biliyorum artık...

"Geldiğini duyunca hastaneden kaçtım"
İsmail Sivri'yi tanıyan herkes, dünyanın en yumuşak, en sevecen ve en vefalı insanı olduğunu bilir. İstanbul'da uzun yıllar birlikte çalıştığım İsmail Sivri emekli olduktan sonra doğup büyüdüğü İzmir'e yerleşti. Tabii meslek aşkını söndüremediği için çılgın gibi çalışmaya devam etti ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin başkanlığını da üstlendi.

Yıllarca dişçiye gitmesi için kandıramadığımız bu güzel insanı kim ikna ettiyse etmiş, ona iki sıra inci gibi diş taktırmıştı.

Bir süre önce İzmir'deki Sokak Çocukları Derneği, Yusuf Kulca ile bir konferans vermemiz için bizi İzmir'e davet etmişti. O gün hazırladıkları öğle yemeğinde kimleri görmek istediğimi sordular. Hiç düşünmeden: "İsmail Sivri" dedim...

Gözlerindeki hüznü görünce korkarak "Bir şey mi oldu" diye sordum. Kalp krizi geçirdiğini ve doktorların onu uzun süre hastaneden çıkarmaya niyetleri olmadığını söylediler.

Yemeğe otururken, birdenbire İsmail Sivri'nin "Senin geldiğini duyunca hastaneden kaçtım" diyerek bana yaklaştığını gördüm.

Sonrası malum... Gördüğünüz gibi, ikimiz birbirimize sarıldık ve uzun süre göz yaşlarımız dinmedi...

Vefalı bir insan iyi bir gazeteci
Sedat Ergin, gördüğüm an, nerede olursak olalım bağrıma bastığım, sakin görünümüne rağmen sevgisini derinden hissettiğim ender meslektaşlarımdan biridir.

Çok nadir gittiğim Ankara'dan, onu görmeden dönmemeye çalışırım. Yıllar önce, ondan bir yakınımla ilgili rapor alıp göndermesini rica etmiştim. Sedat tam benim raporumla uğraşırken, İstanbul'dan "Baban trenin altında kaldı; hemen gelmen gerekiyor" haberiyle perişan olmuş... Ancak, Ankara'dan İstanbul'a hareket etmeden önce yardımcısına benim isteğimi yerine getirmesi için ricada bulunmayı da unutmamış... İşte size Sedat Ergin'in gerçek kişiliğinin ufacık bir göstergesi.

Sedat'ı, çalarken romantik havaya sokan gitarıyla görenler hiçbir şeyi dert etmeyen biri olarak algılamamalı... O iş sorumluluğunun yanı sıra dostlarına vefasını davranışlarıyla da gösteren harikulade bir insan ve mükemmel bir gazetecidir.

Haberin Devamı