Usta yönetmenden Acı Reçete‘li veda
Genç yaşta Cannes Palme d’Or kazanan ve hayatımıza giren başarılı yönetmen bir süre sinemaya ara vereceğini açıkladı. Resim ile ilgilenmek istediğini söylerek bizi son filmi “Acı Reçete” ile başbaşa bırakıyor. Filmin senaryosu uzun zaman başka bir isim altında farklı bir yapım şirketinde beklemedeydi. Hatta bir türlü hayata geçirilemeyen projenin başrolünde Blave Lively’nin ismi geçiyordu. Sonunda 50 yaşına basan ve geride 20’ye yakın biribinden başarılı film bırakan Steven Soderbergh, bu filmi emekli olmadan önce çekmek istediği son film olduğunu belirterek devreye girdi. Emily ve Martin mutlu olduğu kadar herkesin özendiği, güzel bir yaşama sahip evli bir çifttir. Fakat bir gün Martin’in bir borsa yolsuzluğuna karışmış olması tüm hayatlarını mahvedecektir. Sahip oldukları o gösterişli hayatı kaybeden çift için artık her şey altüst olmuştur. Emily kocası 4 yıl sonra serbest kaldığında mutlu olacağına ciddi depresyon belirtileri göstermeye başlar. Taşındığı ufak apartman dairesinde mutsuzluğu ile boğuşup intiharın eşiğine gelen Emily bir psikiyatrden anksiyetesi için yardım ve ilaç almaya başlar. Alınan anti-depresan ilaçlar hiç umulmadık korkunç sonuçlar doğuracak ve herkesin hayatını altüst edecektir.
Steven Soderbergh’ın kariyeri
- 1963 doğumlu yönetmen, bu sene 25 filmi geride bırakarak
50 yaşına bastı.
- Ocean’s Eleven, Schizopolis, Solaris, Out of Sight, Erin Brockovich ve We Need to Talk About Kevin gibi biribinden çok farklı ve başarılı filmlere imza attı.
- Soderbergh, lisede henüz 16 yaşındayken ikinci el kameralar ile 16 mm filmler çekmeye başlamıştı.
- Liseden mezun olduktan sonra hemen Hollywood’a gidip editör olarak çalıştı.
- 1987 yılında çektiği “Sex, lies and Videotape” Cannes film festivalin dePalme d’Or kazanırken “en iyi senaryo” dalında Oscar’a aday oldu.
- Yönettiği Erin Brokovich ve Traffic 2001 yılında aynı anda Oscar’a aday gösterildi. Bu Oscar tarihinde iki kez yaşandı. Traffic ile en iyi yönetmen Oscar’ını kazandı.
Acı Reçete
(Side Effects) Y: Steven Soderbergh O: Rooney Mara, Channing Tatum, Jude Law, Catherine Zeta Jones Yapım: 2013 ABD
Güzel Estella ve Pip’in büyük aşkı
Charles Dickens’ın unutulmaz klasiği Büyük Umutlar bu sene üçüncü kez beyazperdeye aktarılıyor. Aynen romanında olduğu gibi filmin hikayesi de öksüz Pip’in sefalet içinde geçen çocukluğunu ve nasıl aristokrat genç bir delikanlıya dönüştüğü anlatıyor. Pip bir gün mezarlıkta kaçak bir mahkum ile burun buruna gelir. Mahkum ondan ekmek, yiyecek ve zincirlerden kurulabilmek için aletler ister. Pip, korkarak da olsa tüm bu istekleri yerine getirir fakat mahkumlar tekrar yakalanır.
Bu arada Pip Bayan Havisham’ın konağında kendi gibi küstah ve acımasız olan evlatlığı Estella ile oynaması için tutulur.
Helena Bonham Carter muhteşem performansı ile hiç şüphesiz filmin öne çıkan ismi. Bir önceki adaptasyondan farklı olarak Bayan Havisham bu kez daha genç ve yıllar geçmesine rağmen hâlâ o terk edildiği günkü gelinliği içindedir. Güzel Estella ise onun erkeklere karşı yıllarca titizlikle hazırladığı ve yetiştirdiği bir nevi intikamıdır. Pip saf, temiz ve iyi bir çocuktur. Tıpkı Bayan Havisham’ın isteyeceği gibi Estella’yı görür görmez aşık olur. Aradan yıllar geçer ve Pip’in şansı bir gün döner.
Büyük Umutlar
(Great Expectations) Y: Mike Newell O: Jeremy Irvine, Helena Bonham Carter, Ralph Fiennes, Holliday Grainger Yapım: 2012 İngiltere
Büyük Umutlar’ın enteresan tarihi
- Büyük Umutlar Charles Dickenson’ın 13. romanı. 1860 yılında bu romana başladığında zaten çok ünlüydü.
- Büyük Umutlar romanın orijinali aslında iki katı daha uzundu. Fakat finansal nedenlerden dolayı kısaltmak zorunda kaldı.
- Romanın bugüne kadar en bilinen ve beğenilen versiyonu David Lean’ın 1946 yapımı uyarlaması.
- Charles Dickens bir ayakkabı fabrikasında çalışarak çok zor bir çocukluk geçirmiş. Daha sonra romanındaki gibi tam bir beyefendiye dönüşmüş.
- Romanındaki Pip karakteri kendini yansıtıyor. Romanındaki birçok karakter kendi hayatından tanıdığı insanlar.
- Yazarın takma ismi “Boz”du.
- Dickens’ın hastalık derecesinde enteresan takıntıları vardı. Hipnoza çok inanır ve kendisi kadar ailesine de seanslar düzenlerdi.
- Dickens’a o yıllarda epilepsi teşhisi konmamış olsa da tüm belirtiler bu hastalıktan şikayetçi olduğunu düşündürüyor.
- Gizli bir çalışma odasına açılan bir kütüphanesi vardı.
Ödüllü yönetmen Carlos Reygadas
Film çekerken cesur olmalısınız
Minimalist sinemanın en önemli isimlerinden, Meksikalı auteur yönetmen Carlos Reygadas 32’nci İstanbul Film Festivali sırasında İstanbul’daydı. Ünlü yönetmen ile filmlerinin ruhunu konuştuk.
Carlos Reygadas’ın 2002 yapımı ilk uzun metraj filmi “Japon”un ardından çok sadık bir hayran kitlesi oluştu ama geçen sene Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü aldıktan sonra tüm gözler bu gizemli adama çevrildi. İstanbul Film Festivali kapsamında İstanbul’da olan ve sinemaseverleri en çok heyecanlandıran isimlerin başında gelen Reygadas’in bu Türkiye’ye ikinci ziyareti. İlk ziyaretini 15 yıl önce gerçekleştiren ve bir buçuk ay kadar Anadolu’yu gezen ünlü yönetmen
bu ziyaretinde ise ailesi ile Gelibolu kaçamağı yaparak yine seyahatini
İstanbul ile sınırlı bırakmamış.
Türkiye’de sinema izleyicisini çok meraklı ve ilgili bulduğunu söyleyen ünlü yönetmen beğendiği ve takip ettiği birkaç Türk yönetmenin olduğunu ve özellikle bu isimler ve işlerinden dolayı ülkemizin sinema ile olan yakınlığına hiç şaşırmadığını belirtiyor.
Nuri Bilge Ceylan’ı çok sevdiğini ve tüm filmlerini izlediğini söyleyen Reygadas aynı zamanda Semih Kaplanoğlu ve Ferhat Özpetek’i çok beğenip yapımlarını takip ettiğini de tüm samimiyeti ile belirtirken ben özellikle telafuzundaki düzgünlüğe hayran kaldım.
‘Sanatsal alanlarda ödülün önemi yok’
Hukuk eğitimi alan ve avukatlık yaparak yaşamını geçindiren Carlos Reygadas, 30 yaşına bastığında işini sevmesine rağmen daha özgür olmak istediğine karar vermiş ve beğendigi auteur yönetmenlerden (Andrei Tarkovsky, Michelangelo Antonioni) ilham alarak kısa bir film çekerek kendini denemek istemiş. “Aslında tek istediğim film çekmeyi becerebilecek miydim; bunu görmek istedim” diyen başarılı yönetmen o günden beri bizlerin izlemeyi sabırsızlıkla beklediği dört film çekti.
2012 Cannes Film Festivali’nde “En iyi Yönetmen” ödülünü alan başarılı sinemacı “Birçok değerli ve başarılı insan bugüne kadar hiç ödül almadan öldü ya da sadece birkaç yıl içinde unuttuğumuz çok insan çok önemli ödüller aldı” derken pratik anlamda ödüllerin yardımcı olduğunu asla inkar etmiyor ve herkese çok teşekkür ediyor. Ama sanatsal ve daha derin bir platformda aslında bunların hiçbir anlamı olmadığını düşünüyor.
‘Meksika’da sanatı sınırlayan baskı yok’
Reygadas’e göre Türkiye ve Meksika birçok alanda benzerliği olsa da tarihi ve siyasi yapısı dolayısıyla bir o kadar farklı. Reygadas “Meksika’da sansür konusunda çok şanslıyız, hükümeti ve ülkemizi herkes istediği bakış açısı ile sorgulayabilir ve eleştirebilir” diyerek Meksikalı bir sinemacı olarak üstelerinde sanatlarını sınırlayıcı hiçbir baskı olmadığını belirtiyor. Limitleri zorlayan bir yönetmen olarak tanınsada aslında kendince çok normal ve kabul edilen mevzuları işlediğini söyleyen Reygadas, yaptığı tüm işlerde önceliğinin her zaman kendi zevki ve etik değerleri olduğunu da ekliyor. İşlediği konuların çok evrensel ve insani konular olduğunu ve kendi ülkesi kadar dünyada da bu nedenle anlaşıldığını düşünen Reygadas, sinemayı seven ve hikayeler yaratmak isteyenler için “Korkmayın, cesur olun ve asla başkalarını suçlamayın” diyor. Özellikle ilerleyen teknoloji ve internet sayesinde limitlerin kalktığını ve hayali olan herkesin kendisine güvenmesinin yeterli olduğunu tüm kalbi ile savunuyor.
‘Hollywood kalıplarını asla dikkate almadım’
Ünlü isimler ile hiç çalışmadığını ve böyle devam edeceğini söyleyen yönetmen “Benim için sinema; izleyiciyi iki saat mutlu edecek ünlü insanları oynatmak değil. Benim için sinema aynı zamanda dokunulmayan ve felsefik değeri olan konuları kişiselleştirerek aktarabilmek” diyor. Hikayelerini yazıp senaryolaştırırken asla Hollywood kalıplarını dikkate almayan hatta onları komik bulan Reygadas “Ne hissediyor ve düşünüyorsa onu yaşamayı seviyorum” derken başarılı olmasını daima doğal olmasına bağlıyor.
Beyazperdede bu hafta gerilim ve dram bir arada
1- İntikam Benim AKSİYON O: Colin Farrell, Noomi Rapace,
2- Lanetli Kan GERİLİM O: Mia Wasikowska, Nicole Kidman
3- Hile Yolu DRAM O: Ozan Bilen, Serkan Yakan
4- Kuma DRAM O: Nihal Koldaş, Begüm Akkaya
5- Qüfür KOMEDİ O: Arafat Şavata, Cansu Taşkın