Usta oyuncu Nejat Uygur"dan mektup var
"Hasta yatağımda bile tiyatroyu düşünüyorum, iyiyi oynuyorum"
Sevenleri Nejat Uygur’u özlediğinden ve merak ettiğinden midir bilinmez önce bir internet sitesinde usta oyuncunun öldüğüne ilişkin yalan haberler yer aldı. Bu haberler Twitter’da tartışmaya açıldı, anket bile yapıldı. Ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’dan bir açıklama geldi: Uygur’un 3 yıl önce GATA’da tedavi gördüğü dönemde, Emine Erdoğan türbanı nedeniyle GATA’ya girememiş, usta oyuncuyu ziyaret edememişti... Tartışmalar Meclis’te yumruklaşmaya kadar vardı... Peki Nejat Uygur bu olana bitene ne diyor?
Uygur’un mesajını oğulları Süheyl ve Behzat Uygur’dan aldık... Geçirdiği kısmi felç ve demans hastalığı nedeniyle şu an evinde istirahat halinde olan sanatçının VATAN’a ulaşan mesajında, hâlâ tiyatroyla iç içe olduğunu görmek mümkün. Ünlü sanatçı, hasta yatağında bile eski repliklerine yenilerini ekliyor. “Akrabalarım” dediği sevenlerinin kendisini hep onu güldürürken görmesini istiyor. Uygur, oğullarının ağzından sevenlerine “bir mektup” ulaştırdı. İşte o mektup ve Süheyl-Behzat kardeşlerin gözünden babaları... Ya da onların değişiyle “USTALARI...”
Emine Erdoğan’ın ziyarete gelmesini isterdi
Süheyl: Babamın ailesinde çok asker var. GATA’da da uzun süre tedavi gördü. Çok mükemmel bir hastane. Başbakan’ın bizzat ilgilenmesi, aynı şekilde muhalefet lideri Baykal’dan tutun rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar bütün parti liderlerinin ziyarete gelmesi bizi çok mutlu etti. Çünkü Nejat Uygur her zaman her kesimin sanatçısı olduğunu söyler. Babam 7’den 70’e herkese hitap eden, eleştirmek istediğini eleştiren ama eleştirirken de kimsenin gururuyla oynamayan bir adamdı. Bunu her zaman söyler, çok önem verir. Olanları o dönem bilseydi çok üzülürdü ve Başbakanımızın eşi Emine Erdoğan’ın ziyaret etmesini isterdi. İlk hastalandığında hastaneye ekibiyle Ali Kırca geldi, babamla biraz sohbet etti... Anneme de dedi ki “Nejla Hanım izin verirseniz röportaj yapabilir miyim?” Annem de “Ali Bey lütfen istemiyoruz” dedi, Ali Kırca da hiç üstelemedi. Aynı şekilde Uğur Dündar da... Koskoca Ali Kırca ve Uğur Dündar hiç ikiletmeden “Tabii ne demek Necla Hanım” dediler. Annem GATA’yla Emine Erdoğan arasında kaldığı ve yaşananlar için çok üzüldü, biz de...
Yalan haberler kara mizah, bilse hem üzülür hem de çok güler...
Süheyl: Biz çok iyiyiz ama bunun dışında geçtiğimiz haftalarda babayla ilgili “Öldü başımız sağ olsun” diye asılsız haberler çıkınca internet sitelerinde, çok üzüldük...
Behzat: Babamın rahatsızlığıyla birlikte
3 yıl önce bir haber ajansı “Nejat Uygur öldü” diye yalan haber çıkarttı. Şimdi facebook ve Twitter’da da buna benzer şeyler var. Bu yalan haberi alıp bugünmüş gibi tekrar çıkarıyorlar. Hâlâ da düzeltmedi birçok site. Internet’te de bu haberler duruyor... Haberlerin altında Nejat Uygur’u sevenlerin onu ne kadar sevdiklerini anlatan yorumları var. Kara mizah! Bildiğin kara mizah bu... Babam da bunları bilse çok üzülürdü ama çok da gülerdi.
Süheyl: Nejat Uygur çok önemli bir usta, üstad, fenomen. Internet siteleri ne kadar çok tıklanırsa o kadar çok reklam alıyorlar, bir rant var sonuçta... Onun için kullanıyorlar ama vicdansızlık bu...
Behzat: Öldü mü ölmedi mi diye anket yapmışlar yahu! Çığırından çıkmış! Mahkemeye vermeyi düşünüyoruz. Bir an önce bunları düzeltsinler. Google’a girdiğin zaman o yazılar gözükmesin. Çok üzücü ama bir taraftan da gülüyorsunuz insanların trajikomik haline.
İşinin hastası olduğunu hastayken daha iyi anladık
Behzat: Nejat Uygur 2 yıldan beri evinde... İlk zamanlar su içemezdi, çünkü akciğerlerine dokunuyordu, karnından yemek yerdi hortumla, şimdi yemeğini yiyor, suyunu içiyor. İlk zamanlar biraz canı acır gibi olurdu. Şimdi canı da acımıyor...
Süheyl: Babamın işinin hastası olduğunu o hastayken daha iyi öğrendik. Hasta yatağında bile eski oyunlarından replikler geçiyor. Bir oyunda rahmetli eniştemle karşılıklı sahneleri vardı. “Boncuk boncuk boncuk” derdi, babam arkadan “Ne var lan kancık oğlu kancık” derdi. Behzat veya ben de gittiğimiz zaman “Boncuk boncuk boncuk” diyoruz. Hemen repliği veriyor: “Ne var lan kancık oğlu kancık” diyor. Eski repliklere yeni replikler katıyor.
Behzat: Hâlâ oyun yazıyor yani hasta yatağında.
Süheyl: Eski oyunlarının hepsini hatırlıyor. Yeni eklediği şeylerle seyirci karşısına çıksa seyirci yerlere yatar gülmekten. Geçenlerde bir şeye itiraz etti, annem de “Yemezler Nejat, yemezleeer” dedi, babam da “Lezzetli yaparlarsa yerler” dedi. Başladık biz de gülmeye... Konuşmaları hep esprili.
Behzat: Bir oyunda gazeteciyle bir milletvekili sahnesi vardı, bakalım hatırlayacak mı diye bir şey sordum: “Sayın milletvekilim çok zam yapıyorsunuz” dedim. “Ne zammı yapmışız” dedi... Aynen o bilinen tonlamalarıyla... “Efendim benzine 25 kuruş zam yapmışsınız” deyince “Ne? Sen ona zam mı diyorsun?” dedi... “Ne diyeceğim” dedim, “Zamcık” diyeceksin dedi. Böyle hatırlıyor (Gülüyor). Bir de yeni oldu onu yazamayabilirsiniz ama... (Gülüyor) “İsrail’de bizim Büyükelçi’den beş santim yukarıda oturmuş İsrailli, ne diyorsunuz?” dedim. “Kaç santim? Kaç santim?” dedi “5 santim” dedim “O beş santimi alsın k...çına soksun” dedi... (Gülüyor) Ara ara bunları yapıyor... Böyle bakıyor hikayeye...
Süheyl: Aslında babam hasta olduğunun bilincinde...
Behzat: Bilincinde... Sağlıklıyken de babam hep bunu yapar. Hayata mizahi yönünden bakar, şimdi de “Nasılsın?” deyince “İyiyi oynuyorum” diyor.
Mimiklerine aynen devam ediyor
Behzat: Öyle güzel mimikleri var ki, o mimikleri hâlâ yapıyor. Yüzünü çok iyi kullanan bir oyuncu, bazen hiç konuşmadan yüzüyle her şeyi anlatıyor. Sarıyer Halk Evi’nin tiyatro salonuna Nejat Uygur’un adı verildi. Ankara’da da hastalanmadan önce Sayın Melih Gökçek 10 bin kişilik bir tiyatro salonu yaptırdı, adını da Nejat Uygur Tiyatrosu koydu. Ama İzmir Fuarı’ndaki büstünün bir köşeye atılmasına çok üzülmüştü. Çocuklar gibi ağlamıştı. Yaşarken büstü yapılmış bir insan... O büstlerin şehrin en güzel yerlerine konması lazım.
Bir şekilde sahneye çıkarmak istiyoruz
Behzat: Asla “hayranlarım” ya da “izleyici” demez “akrabalarım” der. Onları çok özlediğini söylüyor. Bir biçimde onu tiyatro sahnesine çıkarmak istiyoruz. Ama “Heyecanlandırır mıyız?” diye korkuyoruz. Doktoruna soracağız, iyi bir şey yapmaya çalışırken kötü bir şey yapmayalım. 2002’de kolunda felç durumu oldu, uzun müddet onu o kadar ustalıkla kamufle etti ki seyirci bunu hiç hissetmedi. Seyirciyi özlüyor ve hissetmek istiyor.
Süheyl: Babam insanları hep güldürmeye alışmış bir insan. Bu kadar güldürmeye alışmış bir insan, o haliyle görünmek istemiyor.
İlk Western komedisini 40 yıl önce Nejat Uygur yaptı
Süheyl: Nejat Uygur’un, oğlu değil çırağı, yanında yetişmiş oyuncuları olarak söyleyebilirim ki emsali bulunamayacak bir sanatçı. Başka bir ülkede olsaydı dünyanın her tarafında tanınan sevilen bir klasik olurdu. Türkiye’de yaşadığı için Türkiye’de bir klasik oldu. Son yıllarda tiyatrolarda barkovizyonla tiyatroyu birleştiriyorlar. Nejat Uygur bunu 1970 yılında yapmış. “Hey Amigo Ver Salata” diye bir oyun vardı. Western komedisi... Yıllar önce babam tiyatroda Western komedi yapmıştı. Şile’de kovboy kasabası seti kurdu. 16 milimetre sinema makinesiyle çekti. Perde iniyordu tiyatro salonunda ve 15 dakika çektiği kovboy filminden sahneler gösteriyordu. Sonra oyun başlıyordu. O dönemde o kadar çok çılgınlıklar yapmış ki... Beyni gerçekten çok ilerideymiş.
Tanju Okan’la sabaha kadar içtiğini izleyiciden saklamadı
Behzat: Bir kez tiyatrosunu iptal etti. Onun sebebi de Tanju Okan’dı... Nejat Uygur’un Tanju Okan’la arası çok iyiydi. Bir gün Tanju Okan’la buluşuyorlar, Tarabya Oteli’nde içmeye başlıyorlar; sabaha kadar... Tanju Okan bu konuda biliyorsunuz iyidir. Ertesi gün babamın oyun oynayacak, ayağa kalkacak hali yok. Kapıya şöyle bir yazı yazıyor: “Sevgili tiyatroseverler şu kadar yıllık sanat hayatımda ilk defa perde açamıyorum, sebebi akşam Tanju’yla içki içmemizdir.” (Gülüyor) Gerisini siz anlayın... Bu kadar dürüst, hiçbir şeyi saklamamış; bunu ortaya koymuş. Neyse o olan, kendi gibi biri. Kendi tabiriyle çılgın birisi Nejat Uygur.
Süheyl: Tiyatro kurallarını altüst eden bir yapısı var. Normal bir kabare oyununu bozardı. Seyirci de Nejat babadan yıllarca bunu görmek istemiştir. Bazı arkadaşlarını bu konuda kızdırmıştır: “Nejat ne yapıyorsun, tiyatro kurallarını altüst ediyorsun” derler. Ama o bildiğini okur. Biz de onun yolunda gitmeye çalışıyoruz. Nejat Uygur afişlerine “Moliere’nin yazdığı Nejat Uygur’un bozduğu oyun” yazacak kadar da cesur ve kendine güvenen bir oyuncu. Yolda bizi gördükleri zaman hatırımızı sormadan önce babamızı soruyorlar. Çok güzel bir miras bırakmış.
İŞTE O MEKTUP...
Hayata gülümseyerek bakın
İşin hep mizahi tarafını görün. Çocuklarıma da bunu öğrettim. Şimdi de hasta yatağımda “Nasılsınız?” diyenlere “İyiyi oynuyorum” diyorum.
En çok söylediğim şey: “Turneye çıkacağım.” Bazen de kendimi turnede gibi anlatıyorum: “Akşam oyun var, oyuna yetişeceğim” diyorum.
Ekip arkadaşlarımın o kadar sorumluluğunu aldım ki hep onları soruyorum, “Nasıl, iyiler mi?” diye? Yoğun bakımda bile gözümü ilk açtığımda “Oyun kaçta?” dedim. Bu kadar tiyatroyla yaşayan bir insanım; hasta yatağımda da tiyatroyu düşünüyorum, eski repliklerimi tekrar ediyorum. Bazen o repliklere yeni cümleler ekliyorum... Hastalanmadan bir gün önce de Ankara’da sahnedeydim.
Hastalanmasaydım hâlâ oynuyor olacaktım. 60 seneden fazla tiyatro sürdürdüm... Sürdürürken bir sürü acılar, darbeler savaşlar yaşadım... Her şey değişirken Nejat Uygur Tiyatrosu hep vardı. Bir şekilde ayakta tuttum. Bir turnede darbe oldu ekip aç kaldı... İskenderun’daydık; Celal Bayar’ın maskını yapıp sattım... “Sıkıysa almasınlar” dedim. Şu tarafın bu tarafın değil her kesimin sanatçısıyım... İstediğim herkesi eleştirdim ama eleştirirken kimsenin gururuyla oynamadım...
Nejat Uygur en çok neye üzüldü, derseniz İzmir Fuarı’ndaki büstümün bir köşeye atılması hastalanmadan önce beni çok üzdü.
İnsanları hep güldürmeye alışmış bir insanım.
Bu kadar güldürmeye alışmış bir insan olarak hep sağlam, sağlıklı, güldürürkenki halimle görülmek istiyorum.
İzleyicilerim için “akrabalarım” derim. Onları çok özledim. Nejat Uygur