Gazete Vatan Logo

Üniversiteye perukla giren var ama çoğu başını açtı

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak'tan çarpıcı açıklamalar: Başörtülü üniversiteye girer. Fakat öğrenciler başörtüsüne değil, türbana yöneliyor. Öğrencilerimizle oturup, Anayasa Mahkemesinin kararlarını anlatıyoruz...

• Kamusal alanda türban sorununa son nokta kondu mu?
Türbana zaten bizden önce nokta konmuştu. Biz de geldiğimiz andan itibaren kamusal alana türbanlı öğrenci alınmayacağını söyledik ve bu da uygulanıyor. Bir uygulayıcı olarak bizim böyle bir gündemimiz zaten yok.

• Ama AİHM kararında türban takılmasın denmiyor; takılmasına karşı çıkılması insan haklarına aykırı değildir deniyor. Bunu başvuruya bağlı bir karar olarak algılarsak fiili durum yine Türkiye'nin kendi bileceği işe girmez mi? Yine de türbana açık bir yol yok mu?
Hayır, bu geneli kapsayan ve hukuk yolunu kapatan bir karardır. Bu açıdan baktığımızda da noktadır zaten. Niçin bu gerilim tırmandırılıyor, Türkiye'nin başka hiç mi problemi yok, doğrusu bunları anlamakta zorlanıyorum.

• Türban takan öğrenciler ve onların ailelerini düşündüğümüzde aslında lokal bir sorun olmaktan çıkıp ciddi bir taban yapmıyor mu?
O zaman şu örneği vereyim: 57 binlik istanbul Üniversitesinde sağcısı, solcusu eylem yapan, sorun yaratan toplam öğrenci sayısı 220. Yani pratikte her gün kendisini hissettiren, ülke gündemine hakim olacak bir türban sorunu yaşanmıyor.

• Ne oldu peki o kapılarda zincir yapan türbanlı öğrenciler? Başlarını mı açtılar, perukla mı giriyorlar?
Evet, başlarını açtılar. Perukla girenleri de vardır ama çoğu başını açtı.

• Bunu gerçekten tespit ettiniz mi?
Ben bunu dekanlığımdan da biliyorum. Oturuyoruz, öğrencilerimizle konuşuyoruz. Kendilerine Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını anlatıp "Ya başınızı açacaksınız ya da biz sizi almayacağız" dedik. Çoğu açtı. Ama tabii peruk takan ya da eğitimine ara verenler de oldu.

• Türban ısran nedeniyle hiç okuldan uzaklaştırdığınız, ilişkisini kestiğiniz bir öğrenci oldu mu?
Hiç, kesinlikle öyle bir olay yok.

• Türban uygulamada kendiliğinden çözülen bir olay mı; bunu mu anlayalım?
Niye çözülmesin ki?

• Peki AİHM Öcalan'ı yargılayın dediğinde karşı çıkılıp, türban yasaktır dediğinde sevinilmesi çelişmiyor mu?
Burada iki olay var: Bir benim bireysel kanım var, bir de AB kriterlerine uyma sorumluluğum var. Benim bireysel kanım "Yargılanmıştır ve cezası verilmiştir." ikincisine göre ise AB organı bir karar aldıysa ben ona uymak zorundayım. Oyunun kuralı bu. Ama bireysel bir kanım daha var: O da, bir kulübe üye olacağım diye onurumu, her şeyimi yitirmeyi de içime sindiremem.

• İşte bir kesim de şu anda "Bir kulübe üye olacağız diye türbanımdan vazgeçemem" diyor.
Örtünme ayrı bir şey ama türbanın kendisi bu kadar önemli bir şey mi, ben bunu anlayamıyorum. Ülke nelerle boğuşuyor, Türkiye ulusal savaşından bu yana en ciddi sürecinden geçiyor, dünya nereye gidiyor ve biz neyi tartışıyoruz. Bu anlaşılır bir şey değil. Birtakım sürtüşmelerimizi, ayrılıklarımızı 6-7 yıllık bir süreçte buzdolabına koymalıyız. Dili, dini, ırkı, etnik kökeni ne olursa olsun, el ele kol kola yürümek zorunda olduğumuz bir dönemden geçiyoruz.

• Neden 6-7 yıl dediniz?
Çünkü zaten 6-7 yıl sonra bir sorunumuz karmayacak. Ekonomide artan üretime geçmiş olacağız, istihdam artacak, kavga azalacak, güvenli bir ortam oluşturduğumuz için dünya yatırımları gelecek.

• E1 ele vermekten kimi kast ediyorsunuz?
Öncelikle devletin zirvesini! Bakın ben sizinle kavga edebilirim, arkadaşlarımla da kavga ederim. Ama rektör olarak değil, birey olarak. Fakat bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan, bir Meclis Başkanı, YÖK Başkanı, Yargıtay Başkanı, muhalefet liderleri... Bunlar kavgalı olamaz. Çünkü Cumhuriyet gerçekten kolay kazanılmadı. Bu ülke bunları hak etmiyor.

• Cumhurbaşkanı Sezer'in tarafları toplaması sizce bir işe yarar mı?
Kesin! Bunun tam zamanıdır.

• Bir "el sıkışma", "barış imzalama" toplantısı mı olmalı?
Tam böyle olmalı. Çünkü artık dünya kavga istemiyor. Örneğini kendimizden vereyim: Yönetime geleli dokuz buçuk ay oldu, istanbul Üniversitesi Türkiye'nin gündeminden ne oldu? Çıktı! Çünkü kavga bitti.

• Geri adım mı attınız?
Hayır, kavganın yerine sevgi ve gelecek kuşakların önünü açan bir anlayışı koyduk.

• Sizce Sezer böylesine gergin ortamda sevgiyi inşa edebilecek profil veriyor mu?
Benim şu anda hiç kimseyle bir işim yok. Ve ayrıca ben bir de hekimim, însan psikolojisini iyi biliriz. Cumhurbaşkanı'yla ilgili ben de aynı tereddütleri taşıyordum. Atamamın yapılmasının ardından kendisine teşekküre gittim, içtenlikle söylüyorum; oturduğum dakikadan kalktığım dakikaya kadar karşımda son derece sevecen, iyi yaklaşımı olan bir insan gördüm. O ortamı sağlayabileceğine inanıyorum.

• O toplantı masasını bir hayal edelim mi? Meselâ Meclis Başkanı Arınç da o masada olmalı mı?
Meclis Başkanı olmamalı. Çünkü kavgacı bir insan. Kendisi çok güzel konuşan, hitabeti mükemmel biri. Ama fikirlerinde çok muhafazakar. Asla ödün vermiyor. Oysa ulusun yaran olduğunda hiçbirimizin bireysel değeri yoktur.

• Ama Arınç da "Kamu çalışanları türban takmamalı" önerisini getirdi. Bu bir ilk adım olarak kabul edilemez mi?
Şunu söyleseydi, "Bu türban meselesi toplumu gerdi ve artık bir simge haline geldi. Bundan vazgeçelim", eğer bunu deseydi başımın üzerinde yeri vardı.

• Sizce bunu söylerlerse kendilerini inkar etmiş olmazlar mı?
Onu bilmiyorum, kendileri düşünecek. Ama zaten takan takmıyor mu; kimse gidip insanların başından örtüsünü çekip çıkartmıyor ki... Kamusal alan olmadığı sürece bir sorun zaten yaşanmıyor.

• Arınç 4-5 çizim yapılmasını önerdi; kamusal alana girecek model var mıdır?
Üniversiteler modaevi mi, affedersiniz?

• Evet biraz naif bir öneri ama hiç değilse iyi niyetli bulmuyor musunuz?
Hayır, iyi niyet olarak kabul etmiyorum. Çünkü iyi niyet demokratik hukuk devletinde yasalara uymaktır.

• Hiç içinizden kalemi kağıdı alıp bir şekil çizmek; "Şöyle olsa laik cumhuriyete aykırı olmaz" demek geçmiyor mu?
Ben asla böyle bir tasarımı aklımdan geçirmem. "YÖK modaevinde şu çizimler yapılmıştır. Çizimler parlamentoya geldi görüşülüyor" denmesini de hiç istemem.

• AKP'yi bir çare üretmeye çalışıyor görmüyor musunuz?
Efendim tek çare var; AKP başörtüsüne evet diyecek, türbanı kaldıracak.

• Başörtüsü olsa hiç bu sorunlar olmayacak mı?
Tabii benim ailemde başörtülü kadın var. Birçoğumuzun ailesinde de vardır. Başörtülü birine kim ne diyebilir ki? Orduevlerine de giriyorlar.

• Siz üniversiteye alıyor musunuz?
Elbette. Başörtüsü annemizin taktığı,
Osmanlı'dan gelen, geniş halk kitlelerimizin tercih ettiği bir örtüdür. Fakat zaten öğrenciler de başörtüsünü takmıyor. Onun yerine simge haline gelen türbana yöneliyorlar.

• Akademik kariyeriniz nedeniyle başörtüsünün türbana dönüşümünü içeriden izlemiş birisiniz; sizce zamanlamasında neler etkili oldu?
Öğrencilik yıllarımızda yoktu. 80'den sonra başladı. Biraz Özal ve YÖK Başkanı Doğramacı'nın "isteyenin inisiyatifındedir" sözleri etkili oldu. Biz şimdi o günlerin sancılarını çekiyoruz.

Tepedekilerin fren balatalarını sık sık değiştirmeleri gerekiyor

• Şu ana kadar Meclis Başkanı Arınç'ın önerisini konuştuk; peki bir de Başbakan Erdoğan'ın bir tezi var "Ulemaya danışılmalıydı" dedi. Birincisi siz bu sözden ne anladınız, onu sormak istiyorum...
Burası laik demokratik bir cumhuriyet. Neye ulemalar karar verecekmiş ben onu anlayamadım. Doğrusu ben Sayın Başbakan'ın böyle bir cümle söylemiş olabileceğine inanmıyorum, inanmak da istemiyorum. Yanlışlıkla olmuştur. Çünkü burası laik demokratik bir hukuk devleti.

• Bir ulema çıkıp "Hayır din kardeşlerim, bu kızlarımızın başlarını türbanla örtmeleri gerekiyor, örtecekler" dese?
Bizim ulemayla falan işimiz olmaz. Olamaz, çünkü demokratik laik hukuk devleti dedik. Bu ulus bu kavramlar içinde yönetiliyor. Burası islam cumhuriyeti değil. Din kurallarıyla mı yönetileceğiz, evrensel hukukla mı tartışması artık çok geride kaldı.

• Başbakan daha önce türban konusunda "sabrediyoruz" demişti; sizce bu açıklamaları yapan Başbakan'ın sabır taşı mı çatladı, üzerine mi çok gelindi, yoksa bir seçim sathına mı girildi; sizce her gün AB'clen bahsedilirken birden ulemalar gündeme nasıl girdi?
Ben şöyle düşünüyorum; devletin üst yönetiminde bulunanların fren balatalarını sık sık değiştirmeleri gerekir. Normal insanlar 50 bin kilometrede değiştiriyorsa, onlar 20 bin kilometrede değiştirmeliler. Yoksa işte bu tip kazalar olur. Üstelik Türkiye iyi bir süreçten geçmiyor. Böyle bir süreçte sorumlu insanların kullandıkları cümleleri değil, kelimeleri bile çok tartarak kullanmalılar. Ki işte böyle yanlış anlamalara neden olmasınlar.

• Türbanla ilgili önerilerden biri de "Zaman her şeyin ilacıdır. Jakoben özgürlükler elbet liberal özgürlüklere dönüşür. Bekleyelim" şeklinde. Sizce beklenirse, türbanlıların da üniversiteye girebildiği bir günü görür mü Türkiye?
Zamanın neyi çözeceği sanılıyor acaba? Hayır, ben öyle bir olasılık görmüyorum. Türkiye demokratikleşmede çok yol almış bir ülke. Ama asla o yol türbandan geçmiyor. Türban takmak liberal özgürlüğün de bir ölçütü olamaz. Ayrıca şu sorduğunuz soruları algılamakta da zorlanıyorum; çünkü türban o kadar bizim gündemimizden çıkmış durumda ki... Bunu çok samimi söylüyorum.

• Az önce de vurguladınız bunu; gerçekten artık kapıda bir türban gerginliği yaşanmıyor mu?
Çok az. Onları da ertesi gün bazı gazetelerden okuyoruz. Çünkü başka yerlerde de yapılabiliyor. Ama gerçekten bizi kimsenin "türbanla gireceğiz" diye zorladığı yok. Zorlayamazlar da zaten.

• Bu hararetli tartışmalardan sonra büyük eylemler bekliyor musunuz?
Hiç beklemiyorum. Öğrencilerimiz neyin, ne olduğunu gayet iyi biliyorlar.

Türkiye'yi bölmek mi istiyorlar?

• Türban sorununa ilişkin diğer öneri de referandum; sizce Türkiye'nin bir türban referandumuna ihtiyacı var mı?
Bu öneriyi getirenler ne yapmak istiyorlar? Türkiye'yi türbanı destekleyenler, karşı olanlar diye ikiye bölmek mi istiyorlar? ikiye mi ayıracaklar bu halkı? Referandum bu tip hassas konularda başvurulacak çare mi? Bu işlerden vazgeçsinler. Herkes aklını başına alsın. Biz geldik burada ne dedik; İstanbul Üniversitesi'nde siyasete izin vermeyeceğiz dedik. Evet burası üniversite, burada her şey tartışılmalı; ancak laik demokratik hukuk devleti, ulusal bütünlüğümüz ve Atatürk ilkeleri dışında.

• Asıl ne varsa tartışılsa, imkansız denilen her şey tartışılsa ve eğer bir cerahat varsa patlatılarak akıtılsa daha iyi değil mi?
Bugün değil! Bir ameliyatı yapabilmek için tüm koşulların oluşması lazım. Kan değerleri düşük bir hastayı ameliyat edemezsiniz. Akciğerinde problem varsa edemezsiniz. Aspirin kullanıyorsa bir süreç gerek. Bugün bunların tartışılmasının, konuşulmasının zamanı değil. Bakın, Türkiye'de neler tabuydu, şimdi neler tartışılıyor. Türkiye çok yol kattetti. Her şeyin sırası geldikçe tartışılır. Ama bugün koşullar çok ciddi. Bugün çok büyük oyunlar oynanıyor. Bunların eline koz vermemeliyiz.

• Ama bazı konular var ki onların sırası hiç gelmeyecek mi?
Hasta sahiplerine bakarsanız, onlar "Niye hastamızı ameliyat etmiyorsunuz, erteliyorsunuz" derler. Çünkü koşullar oluşacak. Oluşmadan ameliyatı yaparsanız hasta ölür.

• Yine de burada olsun bir "imkansız"ı tartışalım: Biliyoruz ki Anayasa Mahkemesi'nin 1989 ve 1997 kararları kapı gibi duruyor. Niye? Çünkü Anayasa'nın değiştirilemez ikinci maddesine atıfta bulunuyorlar. Peki ya ikinci madde değişirse?
(Gülüyor) Olanaksız. Türkiye'de bazı ilkeler değişemez. Değiştirmeyi de kimse aklından bile geçiremez.

• Engel ne?
Ulus!

• Askeri kastetmiyorsunuz yani?
Kesinlikle hayır. Hele oturduğum yer olarak demokratik hukuk devletinin dışında bir güce inanmam söz konusu bile olamaz. Çünkü bu ulus derhal çözümünü bulur. 500 tane milletvekilleri de olsa, AKP değil başka bir parti de olsa o madde değişemez. Ona bağlı kanunlar da değişemez.

Haberin Devamı