Gazete Vatan Logo

'Üç maymunu oynadık'

Bakan Fatma Şahin'den Vatan Kırmızı'ya özel röportaj...

'Üç maymunu oynadık'

Fotoğraflar: Barış ORAL

Ülkenin Kürt meselesinden sonraki en önemli sorunu kadına şiddet.

Aile ve Sosyal Projeler Bakanı Fatma Şahin, ufacık cüssesiyle ama dev kadrosuyla bu dev meseleyi halletmeye çalışıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili. Güney Doğu Anadolu’dan
çıkan ilk kadın bakan. Hakkında hangi gazeteci arkadaşımla konuştuysam “A süper bir kadındır.” “Dişiyle tırnağıyla oraya gelen bir insan”,“Makamını en çok hak eden bakan...” sözlerini işittim. Fatma Şahin, KOZA yani Kadına Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri’ni anlattı...

Üç maymunu oynadık
Şiddet mi duyarlılık mı arttı?
Aslında cevap Mehmet Ali Birand’ın en son köşesinde. Diyor ki “Biz uyandık. 3’üncü sayfa haberleri manşete taşındı. Yani hem toplumsal duyarlılık hem medya duyarlılığı arttı. Daha önce de vardı ama biz görmüyorduk” demişti son yazılarında...

Evet ama istatistikler öyle demiyor...
Bizden önce bu vakaların istatistiği bile tutulmuyordu. Kadın karakola gittiğinde adi vaka diye kayda geçiyor, hatta çoğu zaman geçmiyordu. Şimdi polisin bakış açısı da değişti, hâkimin de, savcının da. Hep var olan şeyi ortaya çıkarıp düzeltmeye çalıştıkça manşet olma oranı arttı. Bu ‘şiddet arttı’ algısına dönüştü.

Kamuoyunda meselenin üzerine hiç gidilmiyormuş gibi bir izlenim var. KOZA projesinden kimsenin haberi yok mesela...
Sorunumuz bu. Yapılan çalışmalar iyi anlatılmadığı için “Yasa çıktı da ne oldu?” “Yönetmelik değişti de ne oldu?” “KOZA’lar kuruldu da ne oldu?” deniyor. Çok derin sorunlar var. Kadına yönelik şiddetle ilgili toplumun bütün sinir uçlarına dokunuyorsunuz. Aslında konu başlığı “kadına şiddet” ama arka planında düzelttiğiniz o... Yapmaya çalıştığımız toplumun tüm sorunlarıyla mücadele. Alkolizm, madde bağımlılığı. Bakıyorsun adam şizofren! Kafayı yemiş! Bunun tedavisi lazım. Kadına şiddet bir sonuç. Tüm nedenleri bilip ciddi tedbir almak gerekiyor. Bu uzun soluklu bir mücadele. Büyük bir alt yapı ve kapasite gerekiyor.

Şiddete meyilli olanlar kimler en çok?
En çok şiddet uygulayanlar alkol ve uyuşturucu bağımlıları. Toplama baktığınız zaman kadına şiddetle mücadele silahsızlanmayı da getiriyor. Stresle baş edemiyorsa, öfkesini kontrol edemiyorsan mutlaka silahına el konulsun diyoruz. Yasa çalışmaya başladıktan sonra ciddi şekilde silahlara el konma durumu var. 15 bin kişi silahını bıraktı.

‘Yan evde her gün kavga vardı ve kimse bir şey yapmazdı’

Çocukluğunuz nasıl geçti?
Gaziantep’te tipik bir Antep evinin içinde üç çocuklu bir ailenin en büyüğüydüm. Annem ev hanımı. Babam köy hizmetlerinde çalışıyordu. Bir kız bir, erkek kardeşim var. Çok ciddi bir sevgi ortamımız vardı ve hep okumamız teşvik edildi. Veli toplantılarına genelde gidilmezdi bizim oralarda, ama benimkiler hiçbirini kaçırmazlardı.

Üniversiteye İstanbul’a da yollamışlar...
Evet evet... 83’ün ortamı düşünüldüğü zaman Antep’te bir kızın üniversiteyi kazanması, İstanbul’a götürülüp okutulması o bakışa göre çok kolay bir şey değil. Ama her zaman için önümüzü açtılar, hep yanımızda oldular. Yani aslında bu koltuğa gelmemdeki en büyük şey onların o bakış açısıdır.

Üç maymunu oynadık



Siz hiç şiddet gördünüz mü?
Hayır, hiç... Sevgi ortamında oldum hep. Fakat hep anlattığım bir şey var. Biz çocukken üç dört ev ileride babaları alkol alan komşularımız vardı. Sabaha kadar kırılmadık çanak çömlek kalmazdı. Kimse onlar için hiçbir şey yapmazdı. Üzülürdü, ama bir şey yapmazdı. Sabahleyin gün aydınlandığı zaman da hiçbir şey olmamış gibi devam edilirdi. Hiç konuşmazdık. Şimdi düşünüyorum o günlerden bugünlere geldik. Yani hep üç maymunu oynadık toplum olarak. Hâlbuki o kadının yanında olmak ve yardımcı olmak gerekiyordu.

Değişen ne?
Aile hep özel alan olarak görüldü. Ve hiç konuşulmadı. Bırakın yardımcı olmayı, ne yapabiliriz bile denmedi. Sabah olunca yok saydık. Böyle bir dokudan buralara geldik. Çocukluğumda kalan en temel şey budur.

‘Çocuklarıma vaadim: Torunlarıma sizden daha iyi bakacağım’

Ev hayatınız nasıl? Yoğun çalışan bir kadın olarak muhafazakâr partinizin çizdiği “ideal” eşe pek uymuyorsunuz gibi görünüyor...
(Gülüyor) İyi eş ve iyi anne olma ölçüsü daha fazla zaman ayırma ise doğru, uymuyorum. Ama biz kendi içimizde bir sistem geliştirdik: Daha az zamanı daha kaliteli kullanma. Pazar kahvaltısında o haftanın değerlendirmesini yaptığımız zaman ailemizin çok mutlu ve huzurlu olduğunu görüyorum. Bütün gün görmeyip o gece gidip oğluma sarıldığımda, “Seni özledim” dediğimde bütün gün beraber olmaktan bunun çok daha etkili olduğunu görüyorum.

Yemek yapar mısınız? Mesela Antep yemekleri?
Antep yemekleri çok zaman istiyor. Onları yapamam. Ama arada bir de olsa çorba yaparım, mutlu oluyor ailem.

Beni siyasete sokan 2001 krizidir

Neden siyasete girdiniz?
Gaziantep’te tekstil sektöründeydim. Sanko’da yönetici. Sanayi altın günlerini yaşıyordu. Bir sabah Cumhurbaşkanı, Başbakan’a anayasa kitapçığını fırlattı ve ülke saçma sapan bir ekonomik krize girdi. Biz de yüzlerce insanı işten çıkarmak zorunda kaldık. Eşim ve ben çok çalışarak atlattık o günleri.

Siyasetle bağlantısı?
Dünyada kriz yokken Türkiye bir kaşık suda boğulmaktaydı. İşte o günlerde eşimle “Ülke iyi yönetilmiyor. Ankara ve Anadolu’nun önceliği çok farklı. Bu değişmek zorunda” dedik. Ve yeni kurulmakta olan AK Parti’ye girdik. Erken seçime gidilince Antep’ten aday gösterildim... Seçildim.

KOZA: Tek kapıdan gir, sığın, dava aç, iş bul, kanatlan!

KOZA denen şey nedir?
Türkiye’nin 18 merkezine KOZA yani Kadına Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri kurduk, 4 aydır çalışıyorlar. Bütün dünya örneklerini inceleyip yerli modelimizi kurduk. En iyi model diye Viyana’ya baktım. Analiz yapıyor gönderiyor. İşin tedavi boyutu, ön eğitim boyutu falan hiç yok. Araştırıyor ve pase ediyor. Şimdi bizim KOZA’ya geliyorsun ve tüm ihtiyaçların karşılanıyor.

Ne bunlar?
Mağdurunu talebi ne? Okuma yazma mı, hukuki destek mi, psikososyal destek mi, tedavi mi veya meslek mi edinmek istiyor? İş mi bulmak istiyor? Ne istiyorsa ilgili bakanlığın bir temsilcisi var orada. Yedi bakanlık bir arada. Polis orada, hemşire orada, avukat orada, meslek uzmanı orada... Her bir vakada analiz yapılıyor ve mağdur ilgili birime yönlendiriliyor. Aynı bina içinde. Bu odadan o odaya geçiyor. Bir ayda 100 kişi geldi Ankara’daki KOZA’ya. Kurumsal kapasite geliştikçe, gelen insan çözüm buldukça artacak.

Sadece kadınlar mı gelebilecek?
KOZA’ları sığınma evi olarak düşünmeyin. Evet yatacak yer de var, çocuklu ise oda da veriliyor ancak sen mağduru koruyorsun ama şiddet çift taraflı. Bir de fail var. Tek taraflı yaptığın araştırma sonuç vermiyor. Şiddeti önlemiyor. Failin, uygulayan kişinin ciddi şekilde takibi lazım. Uyguladığının analizle beraber çözümün sağlanması gerekiyor.

Mağdur merkeze mi geliyor siz mi gidiyorsunuz?
Biz gidiyoruz işte şimdi! Mağduru evde koruyoruz. Bir iki istisna dışında ciddi bir koruma var. Kadınla konuşuluyor “Eşim” diyor “Sürekli alkol alıyor”. Veya şizofren. Adamın alkolle olan mücadelesinde ciddi bir takip sistemi gerekiyor. Tek başına bizim bakanlığın işi değil. AMATEM ile Sağlık Bakanlığı ile çalışma gerekiyor. Seni aldım bir defa konuştum artık olmayacak diye bir şey de yok. Uzun soluklu bir mücadele. Toplumun her noktasının bize destek vermesi lazım. Temel beklentimiz hiçbir şey yapılmıyor algısının yok olması. Bu algı çalışanların moralini bozuyor. Halbuki kurtarılan her can, ulaşılan her vaka iyileşmedir. Bir seferberlikle, farkındalığı artırarak toplumu yanımızda tutalım.

BENDEN YEMEK BEKLENTİLERİ YOK

Şikâyetçiler mi yoğunluğunuzdan?
Artık alıştılar. Benden yemek beklentileri yok. Ama artık benim son dönemim. “Daha fazla evde kalacağım, daha fazla sizinle vakit harcayacağım” dediğim zaman şaşırıyorlar. Kız üniversiteye gidiyor. Oğlan liseye gidiyor. “Torunlarıma size baktığımdan daha iyi bakacağım” diyorum. Vaadim bu.

Nereden giyiniyorsunuz?
Her yerden. Nereden iyi bir şey bulursam. Kaşla göz arasında bir alışveriş bizimki. Kendime ait bir tarzım var, onu nereden bulursam oradan alıyorum.

‘Objektif bir duruş gerekli’
Bu işin çözümündeki her bir birey, sadece bakanlığımız değil; bir hemşirenin de, polisin de, hakimin de, savcının da toplumun duyarlılığından dolayı kendi kendini çek etmesi ve bu konuda daha objektif bir duruş göstermesi gerekiyor. Buna doğru gitti. Ama daha önce bunlar sorun olarak görülmediği için kişinin verdiği kararlar da doğru mu diye bir algı oluşmadığından kendi içinde kapalı bir çevrim dönüyordu. Şimdi sınırlar yıkıldı. Duvarlar yıkıldı.

Haddini bil! Hakkını bil! Hattını bil! ALO 183

Kadın, şiddete maruz kaldığında veya bu şiddet sarmalından çıkmak istediğinde araması gereken numara. Sadece kendisi değil çocuğu veya bir yakını şiddet ve istismara uğrayan
ya da okulda, iş yerinde, sokakta istismara uğrayan birini görenler de “Alo 183”ü arayarak sosyal hizmet yardımı alabilecek.

‘Objektif bir duruş gerekli’

Bu işin çözümündeki her bir birey, sadece bakanlığımız değil; bir hemşirenin de, polisin de, hakimin de, savcının da toplumun duyarlılığından dolayı kendi kendini çek etmesi ve bu konuda daha objektif bir duruş göstermesi gerekiyor. Buna doğru gitti. Ama daha önce bunlar sorun olarak görülmediği için kişinin verdiği kararlar da doğru mu diye bir algı oluşmadığından kendi içinde kapalı bir çevrim dönüyordu. Şimdi sınırlar yıkıldı. Duvarlar yıkıldı.

‘DÜNYANIN EN GÜÇLÜ YASASI BİZDE ÇIKTI’

Buzdağının ne kadarı ortada?
Bunu çok uzun soluklu bir mücadele olarak görüyorum. En son çıkardığımız Şiddet Yasası, iddia ediyorum dünyanın en güçlü yasası!

Uygulanabilir bir yasa mı?
İşte o KOZA’lar uygulama yerleri.

Yasanın en güçlü yanları neler?
Baktığınız zaman tüm sorunlu alanları içinde barındıran bir yasa var. Koruyucu önleyici tedbir mağduru koruyamıyorsa, orada kim nasıl durucak, nasıl destek olacak, hangi birim nasıl iş yapacak, sorunu nasıl takip edecek, nasıl izleyecek... Bu yasa ile herkesin görev alanı ve sorumluluğu hukuki düzenleme ile değerini buldu.

Bir yandan hükümet politikası olarak aileyi korumaya çalışıyorsunuz, bir yandan şiddetin en yoğun görüldüğü kurum yine aile... Çelişki yok mu?
Biz muhafazakar demokratik bir partiyiz. Çok net. Bizim temel koyduğumuz nokta ailenin korunması. O da çok net. Ailenin korunmasını sağlarken içeride bir şiddet varsa bu şiddete göz mü yummamız gerek? İkisini birbirinden ayırt edelim. Biz burada hem kadının hem erkeğin hem de çocuğun sorununu çözerek aileyi korumaya çalışıyoruz. Bunların birbirine zıt olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi birbirinin tamamlayıcısı olduğunu düşünüyorum. Birini ne kadar çözebilirsen öbürünü o kadar koruyabilirsin. Bazı STK’ların baktığı nokta şu: Aileyi yok sayalım, kadına mümkün olduğu kadar ailenin dışında bakalım. Ama artık bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinin en büyük sorunu aile değerlerinin kalmamasından dolayı yaşananlar...

Güçlü kadın mutlu aile

Türkiye’de sorunlar ailesizlikten değil aşırı doz ailecilikten kaynaklanıyor ama!
Huzurlu ve mutlu aile sorunun çözümüdür. Bütün aileler kötüdür dediğiniz zaman aile değerini yok ediyorsunuz. Bizim birçok huzurlu mutlu ailemiz var. Kavramların içini boşaltmamamız lazım. Hepsi böyle diye girmeyelim mi mücadele etmeyelim mi? Bizim temel duruşumuz rotamız belli. Kadının statüsünü yükseltme. Eğitimini sağlığını güçlendirmek, sosyal ve ekonomik hayatın içinde var olmasını sağlamak. Kadının güçlenmesini aileyi de koruyan parçalanmayı da önleyen ana aktör olarak görüyoruz. Toplumun kafa karışıklığı da burada. Bir kesim, kadın üzerinden yapılan çalışmanın aileye zarar verdiğini düşünüyor. Öbür kesim ise aileyi koruduğun zaman kadını zayıflatıyorsun diyor. Bu bakış açısının ortasındayız. Mutlu ailenin temelinde mutlu kadın olduğunu, her bir bireyin, erkeğin de, çocuğun da mutlu olduğu bir kavramdan söz ediyoruz.

Töre ve gelenekle nasıl mücadele etmeyi düşünüyorsunuz?
Orada da kavramları yok ediyoruz. Bizim çok iyi geleneklerimiz var. Ben Güney Doğu’nun bir evladıyım. Bizi küreselleşmeye karşı koruyan güzel hasletlerimiz var. ‘Bütün töreler, gelenekler kötüdür’ dediğiniz noktada kavramı başka bir tarafa götürüyorsunuz. Biz burada kız çocuğunu okutmayan bir ataerkil sistem varsa onunla mücadele ediyoruz. Kız çocuğunu hayvanıyla satan bir baba varsa onunla mücadele ediyoruz. Eğer kız çocuğunu okutmadan evlendirmeye kalkıyorsa yeni yasal düzenlemeye göre mahkeme babaya uzaklaştırma veriyor. Şimdi baba devletin bu yüzünü, hassasiyetini görünce ikinci çocuğuna bunu yapamayacak. Toplum komşunun başına bu geldiği zaman bir dakika diyecek! Dalga dalga değişim dönüşüm yaşanacak. Ataerkil sistemin karşısında duruş budur!

Muhafazakârlık ve dindarlıkta kadının özgürlüğünün sınırları nedir?
Özgürlük alanlarımızda demokraside kadın erkek ayrımcılığını reddediyoruz. O yüzden yasalarımızdaki ayrımcılıkla mücadele ediyoruz. Ayrımcılık nerede var, kadını nerede küçültüyoruz diye inceliyoruz. Yani bu bakış açısıyla baktığınız zaman bizim muhafazakârlığımız, statükocu, kadına ayrımcılık yapan bir muhafazakarlık değil. Demokrat kimliğimizle özgürlüğü koruyoruz ama değerlerimizin korunması noktasında da bir duruşumuz var. İşte aile değerleri de tam böyle bir şey. Değerler eğitimi içerisinde sevginin, merhametin, şefkatin yok olmamasını, bireyin yalnızlaşmamasını, toplumun içerisinde var olmasını, birbirine yardımcı olmasını önemsiyoruz. Komşuluğu önemsiyoruz. Bizim muhafazakârlık anlayışımızda böyle değerler var. Yoksa kadının önüne set koyalım, kadına ayrımcılık yapalım gibi bir şey değil.

Haberin Devamı