Gazete Vatan Logo

Trend avcısı Vincent Gregoire’den 2009 tahminleri

Trendlerin peşinde savrulup gidiyoruz. “Sarı moda” diyorlar “sararıyoruz”, “doğaya dönüş” diyorlar, “vahşileşiyoruz”

İşte hayatımızı böylesine etkileyen adamlardan biri olan Fransız trend dehası Vincent Gregoire geçtiğimiz hafta Türkiye’de 35 dekorasyon markasını aynı çatı altında toplayan tek alışveriş merkezi olan Addresistanbul’un konuğu olarak İstanbul’daydı. Yine hayatımıza yön verecek renk ve stiller hakkında öngörülerde bulundu.

Vincent Gregoire, dünyanın pek çok ülkesinde yaptığı araştırmalarla elde ettiği bilgi ve toplumsal eğilimlerden yola çıkarak moda, dekorasyon ve yaşam tarzına yön veren stil&trend ajanslarından Nelly Rodi’nin kreatif direktörü... Dünyada yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve dinsel değişimlerin ev ve ofis tasarımına yansımalarını belirliyor.


Size trend dahisi diyorlar...
Ben aslında dahi kelimesini sevmiyorum. Guru, medyum olarak nitelendirilmekten de hoşlanmıyorum. Siz trend avcısı ya da trend takipçisi diyebilirsiniz.

Geleceğe yön vermek ve trend belirlemek stresli bir iş mi?
Gerçekten çok stresli. Çünkü durmadan çalışıyorsunuz. Her ayrıntıya dikkat etmeniz gerekiyor. Her zaman gezmek zorundasınız. Bundan iki sene önce sadece New York ya da Londra’ya gitmek yetiyordu ama şimdi durum çok daha farklı... Artık her yerde olmak zorundayız.

Neden?
Çünkü eskiye göre daha çok trend var. Ve çok hızlı değişiyorlar.

Bir yılda kaç ülke geziyorsunuz?
Bu gerçekten tam bir kabus. Örneğin geçen ay sadece dört günümü Paris’te geçirdim. Daha sonra Güney Afrika, Londra, Norveç, Amsterdam, İspanya’ya gittim.

Arada eve uğramak için vakit buluyor musunuz?
(gülüyor) Ayda sadece dört geceyi evimde geçirebiliyorum.

Trend avcısı olmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında başta dedektif olmak istiyordum ya da arkeolog. Sonra geleceğe yön verme düşüncesi daha çok hoşuma gitti. Trendler üzerinde çalışmak da polis olmak gibi. Biz de deliller topluyoruz.

“Bu sene sarı renk moda olacak” demek için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
İlk aşamada uzmanlara yani mimarlara, bilimadamlarına, sanatçılara sorular soruyorum. İkinci aşamada dergileri, gazeteleri, sergileri, marketleri inceliyoruz. Üçüncü aşamada ise yapımcılara, müzelere, müzisyenlere sorular yöneltiyoruz.

Ne gibi sorular...
Mesela Madonna’nın yapımcısına soruyoruz. “Şu an ne üzerinde çalışıyor? Çalışmalarında neye ağırlık verecek?” diye... Daha sonra süngeri sıkarak bütün verileri birer birer ortaya çıkarıyoruz.

O kadar çoklar ki trendler hayatımızı zorlaştırmıyor mu?
Aslında bir uzun süreli trendler, bir orta süreli bir de kısa süreli trendler var. Örneğin moda 15 günde değişebiliyor. Bir bakıyorsunuz Mischa Barton, bir bakıyorsunuz Kylie Minogue tarzı hakim olmuş. Orta süreli trendler ise 2-3 yıl sürüyor. Davranış gibi uzun süreli trendler fazla değişmiyor.

Beğendiğin bir şeyi mi yoksa ihtiyacın olan bir şeyi almak mı? Hangisi doğru?
Şimdilerde ünlü bir tasarımcının ürününü evinde bulundurmak çok moda. Oysa tüketirken yapılması gereken, popüler olanın peşinden gitmek değil. İhtiyacın olanı almak. İnsanların tasarımcıların yarattığı bu kaos içinde çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum. Trend çok tehlikeli. Av sahasında bir silah bile olabilir. .

Şu anda güç kimin elinde?
Ne filozofların ne de siyasetçilerin elinde. Şu an güç markalarda ve tüketicilerde.

Hiç tahminlerinizde yanıldığınız oluyor mu?
Hayır ama bazen beklediğimizden daha erken gelebiliyor.


Vincent Gregoire 2009 trendlerini dört ana başlıkta topluyor.
Perspektifçiler: Yeni sınırlar ve yeni fikir ufuklarının arayışı içinde. Daha saf ve radikale doğru... Temel olana yani 30’lara 50’lere geri dönüş var. Tüketici sadece dikiz aynasından geçmişe bakmaktan sıkıldı. Yarına hazır olmak için geçmişe yani gerçek modernizmin başladığı günlere dönmek istiyor. Bunun içinde 30’ların yeni hacim ve şekil anlayışıyla 50’lerin yeni doku anlayışı birleştirilecek.

Ekzantrikler: Alay, sürrealizm, zarafet, tarihsel, karma, orientalizm, bolluk ve bohem ön planda. Bazı gerçek ekzantrik aristokratlar var olan kuralların dışına çıkmaya karar verdiler. Onlar anti-burjuva değerlerin daha ağır bastığını savunuyorlar. Onlar değerlerle, ince zevklerle dalga geçiyorlar... Ama tüm bunları yaparken işe muhakkak bir mizah katıyorlar. Onlar fazla burjuvazi kokan, fazla ince düşünülmüş, çok medeni, çok ticari olan herşeyi reddediyorlar... Sıradışılık 2009’da prim yapacağa benziyor .
Metropuritanlar: Yeni bir eko-organik akım doğdu. Bu “yeni” kentli, eğitimli kesim, “Naturel”e saplantı şekilde takılmış durumda. Dış dünyadan yardım almadan tüm ihtiyaçlarını kendilerinin karşılayabilecekleri bir dünya istiyorlar... Soylu ve vahşiler! Etik ve organik olan herşeyin arkasındalar. Tokyo, New York Paris’te yaşıyor olabilirler ama hepsi hafta sonlarını nehir kıyısındaki veya ormandaki evinde geçirmeyi yeğliyorlar.

Neo neo gotikler: Başka bir tüketici grubu klasik siyah gotik çizgisinden çıkıp “hayalet beyazı”na yöneliyor. Bu yeni gotik akım tarihle, mutlu ve gizemli elemanları harmanlıyor. Bundan böyle neo neo gotikler tarihle tabiatı dengeli bir biçimde birleştirecekler. Buna sihirli ve gizemli dokunuşlar da ekleyecekler. Burada amaç aslında tamamen olaya şiirsellik bir saflık katmak. Neo neo gotikler “simple -luxury” yani “sade lüksü” de çok seviyorlar.

Haberin Devamı