Gazete Vatan Logo

Toplum gerildi, stresle başa çıkamıyor, şiddet artıyor

Üç aydır genç bir kızın vahşice öldürülmesini konuşuyoruz. Toplum gergin...

Cinayetin bir an önce aydınlatılmasını bekliyor. Ama bu gergin bekleyiş yanında bilgi kirliliğini de getirdi. Her kafadan bir ses çıkıyor. Öyle ki, dört gözle beklenen Adli Tıp Kurumu’nun raporu bile farklı yorumlara neden oldu. Kimi “Münevver o sırada yaşıyordu” dedi, kimi “Rapordan bu sonuç çıkarılamaz”... İyi de neden? Delillerden oluşan bir rapor nasıl yorumlanabilir? Biz de bu soruları, Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Sevil Atasoy’a sorduk. Adli Tıp raporunun henüz yorumlanabilecek düzeyde olmadığını söyleyen Atasoy, “Ama neredeyse pornografik roman yazılır oldu, lütfen bilgisi olmayanlar konuşmasın, sussun. Çünkü olay yeri filmlerini görmeden
ben de yorum yapamam.”

Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili olarak Adli Tıp Kurumu’nun beklenen raporu açıklandı. Sizin yorumlarınız neler?
Ne yazık ki, raporda bazı ayrıntılar eksik. Bu yüzden, üzerine yorum yapılabilir görmüyorum. Mesela “kan ve sperm karışık” deniyor ya da “kan ve tükürük karışık”... Yani bunların ayrı ayrı profillerini göremiyoruz. Sonra “İki ya da daha fazla kişi” deniyor, bunun da altını doldurmak lazım. Bunlar üç kişi mi, dört kişi mi? Bulgular kanla karışık olduğu için teknik bir sorun mu yaşandı? Yaşandıysa, üstesinden gelinebilir mi? Mesela bu örnekler başka yerlerinden alınsaydı, ayrı ayrı profiller bulunabilir miydi? Bu sorular yanıtsız kalmış, bu da soruşturmayı ciddi biçimde açıkta bırakabilir.

Bu soruların varlığı ne tür sonuçlar doğurabilir?
Pippa Bacca’nın gelinliğinde de iki ya da daha fazla kişiye ait sperm bulundu denmişti. Burada da benzeri bir durum var. İkinci ya da üçüncü kişilerse hâlâ bulunamadı. Birden fazla sperm bulunması şu tür soruları doğurur; “Gelinliğin üzerinde daha önce bir sperm lekesi mi vardı yoksa sonra mı ilave oldu veya Bacca, tecavüz edilip atıldığı yerde birisi tarafından yeniden tacize mi uğradı” gibi. Çünkü spermin yaşı yoktur. Burada ise, üst üste giyilmiş iki iç çamaşırı söz konusu. Biri Münevver’in kendi iç çamaşırı, diğeri de bir boxer.

Boxer kime aitmiş?
Bu bilgi raporda yazmıyor. Sadece “Kızın üzerinde hem kendi iç çamaşırı hem de boxer var” deniyor.


BOXERIN KİME AİT OLDUĞU BELLİ DEĞİL

“Sonradan giydirilmiş olabilir mi” diyorsunuz?
Bu da olabilir, kendi de giymiş olabilir. Mesela oraya okul üniformasıyla gitti diyelim, “Eteğim buruşmasın bana bir şey ver” demiş ve boxer’i giymiş olabilir. Ama “Bu boxer kime aitti, nerede ve ne zaman giydi ya da giydirildi” sorularını cevaplayamadığınız sürece, o spermleri yorumlayamaz oluyorsunuz.

Peki bulunan DNA’lar, bir anlamı yok mu?
Burada Y-STR DNA testi analizi yapıldı. Bu alışılmış DNA testinden farklıdır. Y kromozomu üzerinde yer alan bir bölgeyi inceler. Bu erkek kardeşlerden, babadan, amcadan, dededen değişmeden gelen bir bilgidir... Bu analiz kimliğin tespitini doğrudan işaret etmez ama, o sülaleden birinin olabileceğini gösterir...

Yani bize bir şüpheli havuzu belirler...
Evet. Raporda ise, birbirinden farklı Y-STR DNA’lardan bahsediliyor. Bu da “İki ya da daha fazla erkek var” denmesinin nedeni olabilir. Yani Adli Tıp Kurumu, “İki ya da daha fazla erkek” derken, “Aynı aileden birden fazla kişi de olabilir” yorumunu barındırmak istemiş olabilir. Bu durumda da, kurumun raporu özetle, “Bana şüphelileri gönder, ben de bunlarla karşılaştırayım” diyor.

Elde kimler var?
Cem Garipoğlu’nun bazı arkadaşları. Onlardan örnek alındığı biliniyor. Babadan da alındı. Ama bence bu, ondan şüphelenildiği için değil, onun DNA’sından hareketle Cem’inkinin yapısı öğrenilmek istendiği içindi. Çünkü babanın Y-STR DNA’sı, teorik olarak Cem’inkini tutmalı. Bunun neticesini ise bilmiyoruz. Çünkü raporda bunun sonucu da yok. Zira bu raporda karşılaştırma söz konusu değil. Ne Cem’in ne de arkadaşlarının DNA’ları olay yerindeki bulgularla henüz karşılaştırılmamış.



Bir senaryoya takılıp kalınırsa gereği gibi delil toplanamayabilir

Cem’in DNA’sı elimizde yok mu? Evi İstanbul’da, saç fırçasından, diş fırçasından örnek alınması yeterli değil mi?
Yeterli. Onun DNA’sı bir iç çamaşırı, fanilada olabilir. Bu örnekler evden alınabilseydi eğer, Cem’in DNA’sı elde edilebilirdi. Cem Garipoğlu’na ait DNA’lar alındı mı, alınmadı mı bilmiyorum. Bu konuda bir bilgi yok. Ama alınmadıysa, bu çok ciddi bir hastalığı işaret eder. Yani bir olay yerine gelindiğinde, bir senaryoya takılıp kalındığı hastalığını... Burada bir şey olmuştur ve bunu mutlaka bu yapmıştır yargısından oluşur bu. Oysa o sırada başka senaryolar da düşünülmeli. Hatta uç senaryolar... Bu yapılmaz ise, gereği gibi delil toplayamayabilirsiniz...

Çünkü gerekli görmezsiniz, olay sizin zihninizde zaten bellidir...
Mesela burada “İki ya da daha fazla insan” deniyor... Ama bunlar hangi noktada oradaydılar? Sonra bıçak... Bir ya da birkaç mıydı? Kesikler ayakta mı, yatarak mı yapıldı? Kanın etrafa sıçrayan şekli ile vücuttaki kesiklerin ilişkisini de şu anki verilerle yorumlayamıyoruz. Tüm bunlar, ancak olay yeri fotoğrafları ve otopsi bulgularının bir araya getirilmesi ile değerlendirilebilir.

Bu bilgiler niye değerlendirilmiyor?
Bu bilgileri görmüyoruz, çünkü olay yeri inceleme ile birleşmiş bir rapora ihtiyaç var. Olay yeri inceleme polise ait, yani İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır, Adli Tıp Kurumu’nun raporları ise Adalet Bakanlığı’na... Bu raporları henüz birleştiren kimse de yok.

Birden fazla spermin varlığının bile birçok yorumu olabileceğini söylüyorsunuz...
Maalesef şu an öyle. Mesela şu an bir satanist iddiası da ortaya atıldı. Tabii ki bu iddiaları da dikkate almak gerek. Ama bunu delillendirerek. Bunun için “Vücudunda ters V şeklinde kesik vardı, internette satanist sitelere giriyorlardı” demek yeterli olmaz. Ters V de yeterli değil. Tesadüfen bir kesik olabilir. Bu bulgulardan yola çıkıp “Bu Satanist cinayeti” demek beni tatmin etmiyor. Tek bir şeyden hemen sonuç çıkarmak çok da yanlış. Çünkü bu kesiğin belki başka bir anlamı vardır, ama buraya şartlanarak onu gözden kaçırabiliriz.

Kesiklerin düzgün olduğunu, bunun için de maktulün hareketsiz yatmasının gerektiği ve bu yüzden birden fazla kişi söz konusu olduğunun söylenmesini nasıl yorumlamalı?
Bir kişinin hareketsiz hale getirilmesinin çok çeşitli yöntemleri var; bağlamak ya da madde vermek gibi. Adli Tıp Kurumu, aradığı maddelerden hiçbirini bulamamış. Raporda öyle yazıyor. Dikkatinizi çekerim, “aradığı maddelerden” diyor. Tüm dünyanın toksikoloji laboratuvarlarının belli reçetesi vardır ve buna tabii olarak arama yapar. Ancak bunun dışında, bir insanı hareketsiz kılabilecek envai çeşit madde vardır. Hatta günümüz gençliği bunları gayet iyi biliyor. Bunların internette reçeteleri var ve eczanelerden alınabilen maddelerle evlerin mutfağında yapılabiliyor.


Cinayetle ilgili pornografik roman yazılmaya başlandı

Münevver Karabulut cinayetine yönelik büyük bir hassasiyet oluştu. Ama kimi zaman bu ilgi bir polisiye roman yazarlığı merakına dönüşmüyor mu?
Daha kötüsü söz konusu bence, pornografik roman yazılır oldu. Mesela bir gazete “Cesedin başında seviştiler” cümlesine yakın bir manşet attı. İnsanlar bu tür şeyler hayal etmeye başladı. Bu çok kötü. İnsanlar burada bir Satanik ritüel yapıldığını ve ayin sırasında Münevver’in öldürüldüğünü düşünüyor. Satanizm paniği 1980’lerde ve 1990’larda iki dalga halinde yayıldı. Bu olay, bana bu paniğe yol açan bir başka olayı hatırlatıyor. Arkansas’ta üç çocuğun öldürülmesiyle başlayan bir hadiseydi bu, Satanizm unsuruyla, şüpheliler ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Ama sonra, olayın Satanizm’le ilgisi olmadığı ortaya çıktı. Ama büyük bir Sanatizm dalgası yaratmıştı. Ben şu an böyle paniğe gerek olmadığı kanısındayım.

Olaya ilişkin yazılan bazı yazılar ya da söylemler şiddete yönelik gizli bir arzu da barındırmıyor mu?
Herkesin şiddet arzusu vardır. Şiddet, değişik nedenlerle insanların hep merakını çekmiştir. Birinin birini nasıl öldürmüş olabileceğini, seksen yaşındaki bir okurum da merakla okuyor... Bunun yaşı, cinsiyeti yok. Ama medya başta olmak üzere, bu merakı da beslememek gerekir. Çünkü birtakım insanları bu tür olaylara özendirebilir de.

Mesela size sık sık soruluyor; “Bizde cinayetler ulu orta zeka içermeden işlenir, akıllı bir seri katilimiz yok, niye?” diye...
Oysa bunu bilmiyoruz, elimizde delil yok. Bu kadar aydınlatılmayan cinayetin olduğu bir ülkede biz farkına varmamış olabiliriz. Seri katil, her ülkeden çıkar ayrıca, çünkü bu insani bir olay.

Peki seri katiller, iddia edildiği gibi bir ülkenin gelişmişlik düzeyini gösterir mi?
Hayır, ama bir olayın delillerini kaybedebilme beceresi geliştirilebilir. Yani polisin tekniklerini iyi bildiğiniz taktirde, ona göre önlem alabilirsiniz. Ama bugünkü devirde, bir uzay gemisine binip aya seyahat ediyormuş gibi giyinmediğiniz sürece, her yerde delil bırakırsınız. Önemli olan, burada polisin ön bir senaryoya takılıp kalmadan sürekli alternatif düşünerek, delillerden hareketle suçu çözmeye çalışmasıdır.


Patolojik vakalar arttı insanların profesyonel yardıma ihtiyacı var

Adana’da yaşanan son olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Giderek artan bir şiddet var. Bu sosyolojik boyutta incelenmeli. Bu son olayda bir ekonomik problem var. Ekonomik krizler her zaman, kişinin kendisine ve etrafına yönelik şiddet göstermesine yol açmıştır. İntiharlar da, cinayetler de böyle dönemlerde artar. Bir de, üst üste gelen birçok hadise var. Mesela Konya’da bir küçük çocuk bakkaldan çıktı ve bir daha görülmedi. Sonra onu komşusunun sobada yaktığını öğrendik. Böyle şeyler, bir patolojinin olduğunu göstermekte. Yani insanların sorunlarıyla başa çıkamadığını. Bir intikam alma duygusu içine düşüldüğünü. Bu da, toplumun stresle başa çıkma becerilirinin olmadığını gösterir. Bunun içinse, mutlaka profesyonel destek gerek. Ama biz de bırakın bir psikologa gitmeyi, artık bir yakınımızla, komşumuzla bile derdimizi paylaşmaz olduk. Bunun da birçok nedeni var; çevrenin yabancılaşması, farklı bir yere gitmek gibi. Batı toplumu ise en ufak sıkıntısında psikologa gider ve “deli” diye yaftalanmaktan da çekinmez.

Yani toplumun sosyal ve ekonomik olarak gerilmesi ile artan şiddeti ilişkilendirebilir miyiz ?
Ekonomik kriz elbet geçecek. Ama önümüzdeki birkaç yıl ciddi sıkıntılar olacak. Mesela git gide toleransın azaldığını, siyasal kutuplaşmanın arttığını görüyorum. Devamlı bir gerginlik söz konusu, sevgi ve saygı ise giderek azalıyor. Her yerde şiddete rastlıyoruz; çocuklara, hayvanlara, kadınlara... Aile içinde ya da farklı alanlarda hep bir şiddet söz konusu. Bu artan gerilim, stresle başetmeyi öğrenmemiz lazım. Ancak görülüyor ki, toplum bunu başaramıyor.


Polis, toplumu resmi ve tek elden bilgilendirmeli

Sormaya dilim varmıyor ama sizce başı kesilirken Münevver canlı mıydı?
Bunu yorumlamak istemiyorum, rapordaki veriler bunu söylemek için bana yetmiyor. Olay yerini görmek istiyorum, olay yerinin filmlerini görmek istiyorum. Olay yeri incelemenin çektiği filmler, fotoğraflar da olabilir. Onlar da bize çok şey söyleyebilir. Bunlar polisin elinde olmalı. Bunları görmeden yorum yapmak çok yanlış ve her kim yaparsa da yanlış yapar. Zaten çok ciddi bir bilgi kirliliği var. Hatta iş öyle bir noktaya getirildi ki, “Baba aslında Cem’in babası değilmiş” gibi senaryolar yazılmaya başlandı...

Bu davanın bilimsel koşullarla görülmesi için hemen yarın ne yapılmalı?
Adli Tıp ile polisin hazırladığı olay yeri inceleme dosyaları birleştirilmeli. Olay yerinin tekrar incelenmesi de gerekebilir. En azından, cesette bulunan toprağın ne anlama geldiği araştırılmalı. Çünkü toprakların çok ciddi parmak izi vardır. Mesela zanlılardan birinin anlattığı öykünün doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda bile yardım edebilir.

ABD, Adli Tıp konusunda çok gelişmiş bir sisteme sahip. Şu an ABD’de olsaydık, 97 günün sonunda bu cinayete ilişkin hangi aşamada olurduk?
ABD’de olmuş olsaydık, bu cinayet soruşturmasından sorumlu olan bir isim her gün medyayı bilgilendiriyor olurdu. Yani tek yerden ve resmi bilgi verilirdi. Çünkü medyanın bilgiye ihtiyacı var, halk olayı merak ediyor. Bilgi tek elden ve resmi verilirse bu ihtiyaç da doyurulur. Ama bu olmadığı için herkes bir şekilde raporlara ulaşmaya çalışıyor.

Sizce bu cinayet aydınlatılabilir mi? Yani nasıl işlendiği, kimlerin ne kadar yer aldığı gibi sorular...
Böylesi olaylarda, hele bir de ortada kaçak varsa, çok sabırlı olmak gerekir. Çünkü dünya çok büyük ve sabrınız varsa saklanabileceğiniz yer de çok. Nitekim Cem Garipoğlu’nun yurt dışı deneyimi ve yabancı dili var. Bu durumda, çok uzun yıllar saklanmak mümkün. Burada, “zaman aşımı” kaygısı var. Gönül ister ki, suçlular hangi zaman diliminde yakalanırsa yakalansın cezasını çeksin. Bu tür olaylarda zaman aşımı da olmamalı. Maalesef yasal boşluklar var. Cem katil mi? Bilemem. Bu tür vakalarda, olay döner döner bir tek şeye gelir; cinayet silahına... O bulunmuşsa ve onun sapında Cem’in DNA’sı, üzerinde Münevver’in kanı varsa olayı bire bir bağlarsın. Bunun dışında her zaman bir başka senaryoyu söylemek mümkün.

Aksi halde davanın ucu açık mı kalır?
“Ben yapmadım” diyebilir. Çünkü “Oradaydım” demek ayrı, “Ben yaptım” demek ayrı...





Haberin Devamı