Tarihin ilk barış antlaşması da en eski aşk şiiri de bu müzede
"İlk barış antlaşmasının metni de titizlikle korunuyor"
Ressam ve arkeolog Osman Hamdi Bey’in
13 Haziran 1891’de kurduğu Türkiye’nin ilk müzesi İstanbul Arkeoloji Müzesi, 120’nci yaşını kutluyor. Tarihin ilk barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması’nın metni, İskender Lahdi, en eski aşk şiiri ve Truva eserleri de bu müzede yer alıyor. Müze müdürü Zeynep Kızıltan, her yıl 250 bin kişinin ziyaret ettiği Arkeoloji Müzesi’nin bilinmeyenlerini anlattı.
İstanbul Arkeoloji Müzesi, müze binası olarak tasarlanıp inşa edilmiş olması sebebiyle, dünyada sayılı 10 müze arasında yer alıyor. Arkeoloji Müzesi, Çinili Köşk Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi olmak üzere üç ana bölümden oluşuyor. Müzenin giriş katı salonlarında; sağ tarafta Arkaik Dönem’den Roma Dönemi’ne Antik Çağ heykelleri, sol tarafta ise Sidon Kral Nekropolü’nden gelen İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Tabnit Lahdi gibi dünyaca ünlü eserler yer alıyor. Bu eserleri 1887 yılında Lübnan’daki Sidon’da (Sayda) yaptığı kazıyla keşfeden Osman Hamdi Bey, adını başarılı bir arkeolog olarak duyurmakla kalmayıp İmparatorluk Müzesi’ni dünyanın önemli müzeleri arasına da sokuyor. Müze Müdürü Zeynep Kızıltan, “120 yıl önce 650 eserle kurulan müzemizde bugün 1 milyon eserimiz var. Ancak yer azlığı nedeniyle bunların sadece 10 binini sergiliyoruz. Ama diğer eserler bilimsel araştırmacılara açık. Müzedeki en devasa eser, 24 tonluk Sidemara Lahdi. Konya’da Halil Ethem tarafından bulundu. O kadar büyüktü ki, müze binası yapılmadan içeri sokulmuş.”
Ağlayan Kadınlar binaya ilham oldu
Müze binasının Alexander Vallaury tarafından çizilen neo-klasik mimarisi, müzedeki nadide eserlerden biri olan ‘Ağlayan Kadınlar Lahti’nden esinlenerek yapılmış. İskender Lahdi ile aynı Kral Nekropolü’nde bulunmuş olan Ağlayan Kadınlar Lahdi’nde, sütunların arasında 18 üzgün kadın figürü var.
O döneme ait bir ritüel olan soyluların ölülerinin ardından tuttukları ağlayıcı kadınları temsil ediyor. Lahit zevk ve eğlence düşkünü Sidon kralı Straton’a ait. Figürlerin tıraşlı kafaları, yırtık giysileri ve üzüntülerini yansıtan ifadeleri, Semitik topluluklara ait özellikler arasında...
En değerli eser İskender Lahdi Lübnan’dan getirildi
İskender Lahdi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki en önemli eser... 1887’de bugün Lübnan’da yer alan Sidon (Sayda) kentinin krallar mezarlığında bulundu. Osman Hamdi Bey’in girişimiyle müzeye getirildi. Her ne kadar İskender Lahdi olarak anılsa da aslında İskender’e değil, Sidon Kralı Abdalonymos’a ait... İsminin İskender lahdi olmasının sebebi, uzun kenarlarından birinde bir İskender kabartmasının bulunmasından geliyor. Lahitte Perslerle Makedonlar arasındaki İtsus Savaşı tasvir ediliyor. İskender, Herakles soyundan geldiğine inandığı için, başında Nemea aslanının postu ile tasvir edilmiş. Kulağının yanında ise Mısır tanrılarından Ammon’un simgesi olan koç boynuzu görülüyor.
En eski aşk şiiri
Eski Babil döneminde MÖ 18’nci yüzyılda Kral Şusin için seçilmiş bir gelinin kralına söylediği
bir şiir...
Bereket Tanrıçası
Bereket Tanrıçası Tykhe Heykeli’ni yabancılar çok ilginç buluyor. Eser Bolu’da keşfedilmiş. Tanrıça Tykhe’nin başının üzerinde zeytin yapraklarıyla süslü şehir surunu temsil eden bir taç var. Sol kolunda ise meyvelerle dolu bir bereket boynuzu ile zenginliğin simgesi Plutos ismindeki çocuğu taşıyor.
İlk barış antlaşmasının metni titizlikle korunuyor
Müzedeki bir başka önemli eser de Kadeş Antlaşması... 1906 yılında Boğazköy’de yapılan kazılarda bulundu. MÖ 13’üncü yüzyılda, dönemin iki süper gücü olan Hititlerle Mısırlılar arasında bugünkü Suriye sınırı içinde yer alan Kadeş’te yapılan savaştan sonra imzalanan tarihteki ilk yazılı barış antlaşması. MÖ 1269 yılında Hitit Kralı 3’üncü Hattuşili’yle Mısır Firavunu II. Ramses arasında imzalandı.
En etkileyici heykel Genç sporcu delikanlı
Yabancıları en çok etkileyen heykellerden biri ise Epheb Heykeli... Kızıltan, bu heykele olan ilgiyi şöyle anlatıyor: “Genç Sporcu Heykeli’nden (Epheb Heykeli) genelde daha çok yabancı kadınlar etkileniyor. İşçiliği oldukça kaliteli bir heykel. Pozu da çok heybetli. Sanatsal açıdan da etkileniyorlar. Bir de tabii Marsyas heykelimiz var. Mitolojiye göre Marsyas, Tanrı Apollon ile giriştiği rekabetin sonucunda cezalandırılarak derisi yüzülüyor. Derisi yüzülürken de duyduğu acı yüzüne yansımış. Bütün kasları acıdan kasılmış halde görünüyor.”