Tarihi bir çınarı görmek için Yunanistan’a gidecek kadar doğaya aşık
Prof. Dr. Haluk Dursun, 25 yıllık öğretim üyesi, İstanbul İl Kültür Müdürü ve Ayosofya Müzesi Başkanı.
Aynı zamanda ziyareti sırasında Papa 16. Benedikt’e Ayosofya’yı gezdiren kişi. Papa, rehberliğinden o kadar memmun kalmış ki kendisini Vatikan’a davet etmiş. Ayrıca tam bir doğa tutkunu. Tarihi bir çınarı görmek için Yunanistan’a gidip, aynı gün geri dönüyor. Tarihi tanıklık etmiş anıt ağaçlar konusunda da uzman.
’İstanbul’u Yaşama Sanatı’ adlı kitabınızda İstanbul’un tarihi değeri olan anıt ağaçlarını, çiçeklerini ve keşfedilmemiş mekanlarını anlatıyorsunuz. Sizce İstanbul’u yaşamak bir sanat mı?
İstanbul’u yalnızca tarihi mekanlarını değil, tarihi ağaçlarıyla ve çiçeklerini de anlattım. Anlatırken yıpranmış tarihi eserlere de dikkat çektim. Kitap büyük ilgi gördü. Her şeye rağmen İstanbul’u yaşamanın tek yolunun ise sevmek olduğunu vurguladım. Bence İstanbul’u yaşamak sanat gibi incelik ve zarafet ister. Ve bu şehirde yaşamanın tek formülü ise İstanbul’u koşulsuz sevmektir.
Kitabınızda anıt ağaçlara ve çiçekleri size farklı ve özel kılan nedir?
Birçok mistik hareketin ağaçla ilgili bağlantıları vardır. Bektaşi kültüründe karadut, eski İstanbul Türbelerinde çitlembik ağacı vardır. Orta Asya Kültürü’nde kayın ve karaçam, Osmanlılar’da ise çınar ağacı sembol olarak kullanılırdı. Anıt ağaçlara olan ilgim, çocukluğumun geçtiği mekanlardan dolayı oluştu sanırım.
Anıt ağaçlara ve çiçeklere olan ilginiz, bilgi ve birikiminiz nedeniyle mi oluştu ya da özel bir hikayesi var mı?
Tarih konusunda ihtisas yapmadan önce çocukken başladı. Okuduğum ilkokul, 2. Abdülhamit döneminden kalma tarihi bir eserdi. Okulun bahçesinde büyük bir çınar vardı. Evimin bahçesine zeytin ağaçları vardı, zeytin ağaçları o yaşlarda bana çok ilginç, esrarengiz gelirdi. Çocukken saatlerce ağaçları incelerdim. Biliyorsun, zeytin ağacı bütün dinlerin ortak kutsal ağacıdır. Zeytin ağacından o kadar etkilendim ki, Hz. İsa’nın son yemeğini yediği zeytin ağaçlarının bulunduğu bahçeyi görmek için Kudüs’e gittim.
Peki anıt ağaçları görmek için nerelere gittiniz?
Anadolu’nun bütün anıt ağaçlarını gördüm. Son olarak Hırvatistan’a gittim. Oradan Kuzey Yunanistan’ın Preveze ilçesi’ne gittim, Antakya’nın Samandağ ilçesinde anıt ağacı görmeye gitik.
Her ağaç ilginiz çekmiyor, ilgi alanınıza ve ziyaretinize konu olması için, bir ağacın ne tür özellikleri olması gerekiyor?
Anıt ağaçlarına olan ilgimi bilenler, mutlaka beni arar. Tarihi değeri olduğunu söyledikleri anıt ağacın enini boyunu ölçmelerini istiyorum. 10 cm ise aklımda tutuyorum, ancak 20 cm uzunda ise gidip görüyorum. Her ağacı görmek için gitmiyorum. Estetik ölçüler içinde olması gerekiyor. Gölgesi olacak, yan dalları geniş olacak. Dibinde oturabileceğimiz bir de kır kahvesi varsa, değmeyin keyfime. Geçenlerde ardılar. Yunanistan’a gitmek için aracıma binip gittim. Yunanistan’ın ilçesi Arta’da bir anıt ağacı ve taş köprü gördüm. Müthiş etkilendim. Şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem manzaraydı. Daha iyisini göremem diye düşünüyorum.
Yunanistan’a gördüğünüzü söylediniz anıt ağacı ve taş köprüyü anlatırken, ’Gördüğüm en muhteşem kompozisyon, daha iyisi olamaz’ ifadesini kullandınız. Bize o komposizyonu anlatır mısınız?
Arta bir Osmanlı şehri. Gazi Faik Taş Köprüsü’nü Osmanlılar yapmış. Bitişiğinde asırlık bir anıt ağacı, devası bir ağaç. 15. yüzyıldan kalma. Bu ağacı görmem tamamen kısmetti. Müthişti, çok yaşlıydı. Hemen ölçümüne başladım. Yaklaşık 18 küsur metre çıktı. Bir gerdanlık gibi suyun boynuna öyle takılmış. Anıt ağacın dibinde bir kır kahvesi bulunuyor. Kahvede çayımızı yudumladık. Muhteşem bir manzara. Daha iyisini göreceğimi sanmıyorum. Aynı gün de geri döndük.
Camideki bazı bölümleri kutsamasın diye Papa’yı abluka altına aldık
Papa’nın Ayasofya’da ibadet edip etmeyeceği tartışılıyordu. Veya bazı bölümlere dokunup kutsaması gibi durum söz konusu olabilirdi. Bu nedenle dikkatli olmamız gerekiyordu. Biz kendisi abluka altına aldık. Ve dokunmasına bile izin vermedik. Çünkü sürekli olarak yeni yerler gösterip bilgi verdik. Böyle bir ortam oluşmadı.
’Burası şu dönemde kiliseydi. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlılar döneminde cami oldu. 1935 yılından sonra ise burada bir daha ibadet edilmedi, çünkü burası artık müze. Burada artık ibadet edilmiyor’ ifadesini ise gözlerinin içine bakarak söyledim. Şadırvanı çok beğendi, dikkatle inceledi. Sübyan Okulu hakkında daha fazla bilgi almak istedi. Sıkıntılı, tatlı, turist amca gibiydi. Yeni bilgiler öğrendikçe mutlu olan, meraklı sevimli bir amca. Gezi bittikten sonra beni Vatikan’a davet etti.