Gazete Vatan Logo

Şimdiye dek 130 oyunda oynadım; en çok Don Kişot’ta zorlandım

Don Kişot başaramadı ben hayallerime ulaştım

Duayen tiyatrocu Haldun Dormen (83) son oyunu Don Kişot ile gençlere parmak ısırtıyor. “Yeterli olmayan, kırık bir kahraman” dediği Don Kişot’un cümleleri kendine uymadığı için ezberinde zorluk çekmiş; “en çok zorlandığım rol” diyor. Tiyatronun yanı sıra yeni bir dizi, müzikal ve öğretmenlik yapan; hiç boş vakti olmayan usta tiyatrocu bir koltukta oturup ‘Eyvah ölecek miyim?’ diye düşünmektense bunları yapmanın çok daha iyi olduğunu söylüyor.

* Öncelikle hemen sormak istiyorum; neden Don Kişot?

Don Kişot’u oynamam için teklif gelince oyunu biraz karışık buldum ve önce “Yok ben bunu oynamayayım” dedim. Israr edilince, Don Kişot da hayatımda önemli bir rol olacağı için kabul ettim. Çünkü Don Kişot hepimizin okuduğu, beğendiği, hayalimizdeki kahramanlardan bir tanesi. Dün akşam da beşinci kez Don Kişot olarak sahneye çıktım. Aslında hâlâ ezberimden çok emin değilim. Biraz zor, karışık bir ezber. Ama oturttum galiba.

* Don Kişot’u oynamak için belli bir yaşa gelmek şart mı?

Herkes oynayabilir ama bence 40’ın üstünde olmak lazım.

* Nasıl bir kahraman sizce?

Bence kırık bir kahraman. İyilik isteyen, ama başaramayan bir kahraman. Şu anda da bir sürü insan var böyle... İyilik yapmak istiyorlar ama yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar... Yeterli olmayan bir kahraman da diyebiliriz.
* Don Kişot yeldeğirmenlerine karşı savaştı; siz?

Bir tiyatrocu neyle savaşırsa onunla savaştım; seyirciyle savaştım, çevremle savaştım, adetlerle savaşıp bazı şeyleri değiştirmeye çalıştım.

* Bu kahramanla kendinizi özdeşleştirdiğiniz bir yan var mı?

Kendimi Don Kişot gibi görmüyorum hiç. Ben yapmak istediklerimi yaptım. Ben de onun gibi hayaller kurdum; ben yaptım, o yapamadı... Kendime yakın bulmuyorum; anlamaya çalışarak oynuyorum.

* Bu kadar yıl sonra hâlâ sahneye çıkarken heyecan oluyor mu?

Heyecan değil de; telaş oluyor. Lafları doğru söyleyebilecek miyim telaşı yaşıyorum.

* 55 yıllık sanat hayatınızda sizi en zorlayan rol hangisi oldu?

Don Kişot... Dediğim gibi ezberinde zorluk çektim bir kere; adamın lafları bana pek uymuyordu; uyacak şekle sokmaya çalıştım. Bu sefer ikilem arasında kaldım, zorlandım ama karakteri çok iyi anladım.
Bir de romanda adam başarısız olduğunu kabul ediyor ve çekiliyor. Fakat biz onu biraz değiştirdik ve “hâlâ uğraşıyor” olarak bıraktık. Çünkü ben her şeye umutla bakarım...

İyi ki artık tiyatrom yok; tiyatro kuranlara Allah akıl fikir versin

* Şimdiye dek kaç defa sahneye çıkmışsınızdır?

Ortalama 130 oyunda sahneye çıktım; en az 50’si başroldü. İlk sahneye çıktığım oyunun adı Cinayet Var idi. Yıl 1955, milattan önce yani... (gülüyor)

* Oynayacağınız oyuna neye göre karar veriyorsunuz?

Sevmeme bağlı. Artık öyle bir yaşa geldim ki sevmediğim işi yapmak istemiyorum. Dormen Tiyatrosu kapandığından beri böyle bir lüksüm var.

* Tiyatro sahibi olmamanın verdiği bir rahatlık var değil mi?

Valla tiyatro sahibi olmamak beni çok rahatlattı. Tam 40 sene tiyatro sahibiydim. İnanarak, severek yaptım; iyi bir şeyler yaptığımı da zannediyorum. En azından bir efsane yaratıldı; bir sürü insan yetişti oradan. Dormen Tiyatrosu diye bir varlık oluştu. Ama ben 2001’den beri yapmadığıma çok memnunum. Çünkü şimdi, istediğim şeyleri yapabiliyorum. İstediğim işi kabul edip, istemediğimi etmiyorum. Bir sürü değişik iş yapabiliyorum. Tiyatrom olsaydı bunların çoğunu yapamazdım.

* Patron olmak zor mu?

Çok zor. Tiyatro kuranlara Allah akıl fikir versin diyorum.

* Şimdiye dek kaç oyunu yönetmişsinizdir peki?

197 oyun oldu. Başlarda tüm oyunlarımı hem yönetip hem oynuyordum ama sonra aktörlüğüm ikinci planda kalıyor diye oynadığım oyunları yönetmekten vazgeçtim. Zaten o sırada Metin Serezli, Erol Keskin gibi yönetmenler yetiştirmiştim. Onlar sahneye koyuyordu, ben oynuyordum. Diğer türlü hep son dakikada sahneye çıkıyordum, bir sürü şeyi eksik yapıyordum.

* Oyuna nasıl hazırlanırsınız?

Sahneye koyduğum oyunlarda günde 4 saat prova yapıyorum. Bu süre uzarsa bunalıyorum...

* Oyunlarınızın tutup tutmayacağını sahneye koymadan önce de anlıyor musunuz?

Bunu ilk gece hissediyorum. O kadar oyunda oynadım, bir o kadarını sahneye koydum ama ilk geceye kadar yüzde 100 emin olamıyorum; ama ilk oyunda seyircinin tepkisinden hemen anlıyorum. “Eyvah” ya da “Tamam” diyorum.

Seks her yerde iş yapıyor; en ünlü oyuncular bile soyunmak zorunda kalıyor

* Komedinin yanı sıra seks de tiyatrolarda banko iş yapıyor değil mi?

Seks her yerde iş yapıyor. Televizyonlar da bile insanlar soyunmadan edemiyorlar. En ünlü aktör, aktiristler bile soyunmak zorunda kalıyor ve sevişme sahnelerinde oynuyorlar. Bu iyi yapıldığı zaman sanat oluyor, kötü yapıldığındaysa iğrenç...

* Türk insanın seks konusunda bir açlığı mı var?

Var tabii... Biz bundan 12 yıl önce Popcorn adında çok ünlü bir modern oyun oynadık. Sahneye koyduğum en iyi oyunlardan biridir. Orada Şebnem Özinal’ın minicik bir sahnesi vardı. Soyunmuyordu kadın; eldivenini çıkarıp bacağını gösteriyordu. Açlıktan “Aman efendim bu seks oyunu” dediler; alakası yoktu oysa. Herkes, tüm yazarlar o fotoğrafları köşesinde yazdı. Çok alındım doğrusu; ortada koskoca bir oyun vardı... Gerekirse küfür de seks de kullanılır ama gerekirse! Beni rahatsız eden özellikle küfürün çok kullanılması. Seyirci gülsün diye kullanılmamalı.

Don Kişot olmam 15 dakika sürüyor. Biraz zor bir kostüm, çok ayrıntısı var. Ama 3 asistanımdan ikisi giyinmeme yardımcı oluyor. Bir de önceki oyunlarda demir bir zırh giyiyordum ama beni çok rahatsız etti. Bazı hareketlerde boğazımı kesiyordu. Şimdi deriden bir zırh yaptırdım ve
çok rahat ettim.

Hiçbir zaman paramı doğru kullanamadım iş adamı olsam ilk haftada batardım

* Aslında baktığımızda Don Kişot başarısız bir karakter. Sizin kendinizi en başarısız hissettiğiniz durum nedir?

Para durumu... Paramı hiçbir zaman idare edemedim. Her zaman yanlış kullandım. Babam ünlü bir iş adamıydı; Allah’tan onun işine girmemişim. Daha ilk haftada iflas eder, ikinci haftaya kalmazdım.

* Şimdi ne yapıyorsunuz peki; danışmanınız mı var?

Etrafımdaki güvendiğim insanlar yardım ediyor. Başarılı bir iş adamı olan oğlum Ömer bazen karışıyor. Ben ise karışmamaya çalışıyorum (gülüyor).

* Tiyatrodan para kazanılıyor mu?

Tiyatrodan asla para kazanılmıyor. Ancak yaşam idame ettirilebilir. Ama tiyatro dolayısıyla yaptıkları televizyon, reklam gibi işlerle tiyatro hayatlarını da sürdürmeye çalışıyorlar.

Tiyatrocular dizilerin kalitesini yükseltiyorlar

* Maddiyat anlamında, dizilerde oynamak tiyatrocular için biraz da mecburiyet mi?

Buna karşı değilim. Bazıları dizilerde oynuyor diye insanları küçümsüyor. Tabii ki oynayacak. Güzel bir şey ayrıca insanlara kendini tanıtmak. Dizilere katkıda bulunmak, kalite getirmek hoş bir şey. Çok sevdiğim eski öğrencim Ayça Bingöl’ün Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de oynaması diziye müthiş bir katkı sağlıyor. Meral Çetinkaya da öyle... Onun orada bir kere görünmesi inanılmaz bir etki sağlıyor. Oyuncuların çoğu tiyatrocu zaten. Onun için de dizi bu kadar tuttu, bu kadar kaliteli oldu.

* Tiyatrocuların dizilerde oynaması kaliteyi yükseltiyor mu?

Evet... Örneğin, Muhteşem Yüzyıl’da da Halit Ergenç, Okan Yalabık gibi önemli tiyatrocuların oynadığını görürsünüz.

* Oyuncunun, gerçek oyuncu olabilmesi için tiyatro yapması şart mı?

Yok... Birçok büyük sinema oyuncusu var ki; ya başlarda tiyatro yapmışlardır ya da hiç yapmamışlardır. Amerikan sinemasında da bu var; Greta Garbo mesela hiç tiyatro yapmamıştır. Marlon Brando da gençliğinde yaptı sonra büyük yıldız oldu ve bir daha da tiyatroya uğramadı. Dediğim gibi illa ki şart değil ama katkısı büyük oluyor...
Bir de alaylı-okullu ayırımına karşıyım. Ben okullu olduğum için çok rahat söylüyorum, insanların okullu olması şart değil! Yeteneği varsa, kafasını kullanıyor, işini seviyorsa ve ustaların yanında çalışıyorsa çok büyük bir yıldız olabilir. Bunun en güzel örnekleri, Adile Naşit ve Münir Özkul’dur. Kaç Adile Naşit’imiz var ki?

Öyle Bir Geçer Zaman Ki fazla dramatik; Muhteşem Yüzyıl kendini tekrara başladı

* Dizilere baktığınızda beğeniyor musunuz; hangilerini izliyorsunuz?

Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi izliyorum ama artık biraz fazla dramatik oldu. Muhteşem Yüzyıl’ı da izliyorum ama o da kendini tekrarlamaya başladı gibi geliyor. Bir de fırsatım varsa ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ye bakıyorum. Mesela oradaki iki başrol oyuncusu Beren Saat ve Engin Akyürek de tiyatrodan gelme değil. Ama şimdi kendilerini geliştirdiler. Aynı şekilde Kıvanç Tatlıtuğ da öyle; kendini eğitti ve bayağı iyi bir oyuncu oldu. Rol aldığı Kuzey Güney’e birkaç kere baktım; bayağı bir tip yaratmış... Çok dikkat etmiş. Bizim işimiz biraz da dikkat; etrafa bakmak. Hatta Gümüş dizisinde oynarken “Nasıl bir eğitim almam lazım?” diye bana sormaya gelmişti. Sohbet etmiştik... Beren de çok iyi bir oyuncu oldu. Yaptığı işin hakkını veriyor; sempatik, aşırı değil. Hiçbir abartısı yok. Beren Saat ilerde iyi bir yönetmenin eline düşerse tiyatroda da oynayabilir. Buğra Gülsoy da çok iyi.

* Kıvanç ve Beren’i bir oyunda oynatmak ister misiniz?

Bir fırsat olursa isterim tabii...

Elazığ’da oynamaya bayılıyorum; Adanalılar ise soğuktur, çok gülmezler

* Öğrencilerinizden ilk anda aklınıza gelen kim var?

O kadar çok var ki... Ayça Bingöl, Nevra- Metin Serezli, Altan Erbulak, Erol Günaydın, Halit Ergenç...

* Mesela, Halit Ergenç’e kızıyor musunuz tiyatro yapmadığı için?

Kızmıyorum. Bir gün tiyatro da yapacağına hiç kuşkum yok.

* Yetiştirdim ama dizilere kaptırdım duygusu yok mu?

Ne yapsınlar para kazanıyorlar. Ailelerini geçindiriyorlar, ev alıyorlar; onun parasını ödüyorlar.

* Yaptığınız turneler nedeniyle Türkiye’de gitmediğiniz hiçbir il kaldı mı?

Yok, aşağı yukarı kalmadı. Bir tek Van’a gitmemiştim. Bu sene sahneye koyduğum Marika’nın Altınları diye bir oyun var; Van’da geçiyor. Onun prömiyerini bu ay Van’da yapacaktık... Ama inşallah Nisan’da oynamayı düşünüyoruz.

* Sizi en şaşırtan ilimiz desem?

1960’tan beri turne yaptığım için artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Anadolu’da oynamaktan da çok keyif alıyorum. Elazığ’da da harika bir seyirci vardır, bayılıyorum oynamaya. Ama mesela, Adanalılar soğuktur. Büyük reaksiyon almazsınız; gülmeler de garip bir şekilde az olur.

Makarnayı çok yerim ama beni zayıflatıyor

* 83 yaşında olan başka erkek oyuncu yok değil mi?

Bildiğim kadarıyla yok ama kadınlarda Yıldız Kenter var; her türlü hareketi yapıyor. Hem ben sadece bu oyunda oynamıyorum ki; bir sürü iş yapıyorum. Gidiyorum, Gaziantep’te Diyarbakır’da oyun sahneye koyuyorum; ha bire koşturuyorum. Şimdi televizyonda Metin-Nevra Serezli’yle birlikte yeni bir sitcoma başlıyorum. Pazartesi akşamları Ekol Drama’da oyunculuk dersleri veriyorum. Bir de Fatih ve İstanbul’un fethi adlı müzikal projem var. Sultans of the dans gibi birşey ama daha çok tiyatro var içinde. Onun metnini yetiştirmeye çalışıyorum. Hiç boş vaktim yok; yaşlanmaya vaktim yok yani... (gülüyor)

* Biz sizin gibi insanlara alışkın değiliz ama...

Bir koltukta oturup “Eyvah hastalanacak mıyım, ölecek miyim” diye düşünmektense bunları yapmak çok daha iyi. Elverişli olduğum sürece sahnelere de devam... Emekliliğe inanmıyorum. Ölüm emekliliktir bence.

* Bu kadar enerjik olmanızın sırrınız ne peki?

İnsanları ve yaşamı sevmek; hiç bir şeyi abartmamak... En nefret ettiğim kelimedir “abartı”. Yediğimi içtiğimi de abartmam; az yerim. Bir tek makarnayı çok yerim; beni zayıflattığına inanıyorum. Bazı günler sadece makarna yiyorum ve bir bakıyorum bir kilo vermişim. Sigaram da günde 4 tanedir; 5 olmaz.. Etrafımda çok genç insan olması da beni genç tutuyor.

Sol gözümdeki seyirme için botoks yaptırıyorum o kadar

* Kırışıklık kremi kullanıyor musunuz; estetik var mı?

Hayır, krem kullanmıyorum. Estetik de yok... Sol gözümde 5 yıldır tik var; seyiriyor ve de ekranda çok kötü görünüyor. Onun için 4 ayda bir doktora botoks yaptırıyorum; o kadar.

* Devamlı koyu renk camlı gözlük takmanızın sebebi de bu mu?

Biraz da o, evet.

* Spor yapıyor musunuz?

Evde her sabah yarım saat jimnastik yapıyordum ama 5 yıldır onu da yapmıyorum. Devamlı hareket halindeyim zaten.

* Sağlığınız nasıl? Doktora sık sık gider misiniz?

Hiç gitmem. Bir şeyim de yok; sadece uzun zamandır aritmim var. Onun için 6 ayda bir gidiyorum. O zaman genel olarak da bakıyorlar.

* Teknolojiyle aranız nasıl?

Hiç anlamıyorum, bu yaştan sonra internet falan öğrenmek de istemiyorum. Cep telefonunu bile çok zor kullanmaya başladım; mesaj ya da fotoğraf çekemiyorum bir türlü...

Gülben artık aramıyor; dostluk kavramı çok değişik

* Sanat camiasında küs olduğunuz kimse var mı?

Kızdıklarım oldu ama uzun sürmez, unuturum hemen. Hatta eski eşim Betül Mardin benimle dalga geçer; “Ya sen onunla dargın değil miydin“ diye.

* Dadı dizisinden beri pek yan yana görmediğim için Gülben Ergen’e kızgınsınız sanmıştım?

Önceden telefonda görüşüyorduk, artık aramıyor... Onlar bir süre sonra kendi hayatlarını yaşamaya başlıyorlar. Dostluk kavramı onlar için çok değişik.

* Dönüp baktığınızda hayatta hiç “keşke”niz var mı?

Yok... İyi ki evlendim, iyi ki çocuk yaptım, iyi ki bu mesleği seçtim..

* Siyasete girmeniz için çok teklif aldığınızı duydum; onun için keşke var mı?

Bayağı geldi; hem sağ hem sol partilerden. Hiçbir zaman düşünmedim ama... Bir sanatçı siyasete girecekse sanatçılığı bırakmalı; ikisi bir arada yürümez.

* Betül Mardin’den ayrıldıktan sonra tekrar evlenmediğiniz için keşke var mı peki?

Yok... Betül’den sonra evlenmek istemedim zaten. Onun için de çok iyi dost kaldık Betül’le. Onun kocası yok, benim de karım yok. Dost olarak geçinip gidiyoruz...

Haberin Devamı