'Sıkı popo, güçlü kol, seksi sırt'
Türkiye'de de hızla popülerleşiyor...
Sporu, sezonluk giysiler gibi her bahar dolaptan çıkarıp her sonbahar kaldıranlardan mısınız? Keyifle?!
Her yıl düzenli olarak bir fitness salonuna yazılıp birkaç ay sonra bırakanlardan? Gelemeyenlerden yani fitness salonlarındaki o tekdüzeliğe, bireyselliğe, oyunsuzluğa?
Sürprizli, eğlenceli, kendini tekrar etmeyen; hayatınızın protez değil doğal bir parçası olacak bir spor mu istediğiniz?
Röportajıma hoşgeldiniz! ‘Fit’ bir röportaj yaptım da geçen hafta. Önüm arkam sağım solum sıkı popo, güçlü kol, seksi sırt bir röportaj. Eve döner dönmez squatlar yapmaya başladığım...
Etraftaki tek baklavasız canlı ben, geniş, yüksek tavanlı, depomsu bir yer...
Kadınlar, erkekler... Biri barfiks çekiyor, diğeri halter kaldırıyor , öbürü ipe tırmanıyor.
Yo, vücut geliştirme yarışmalarına falan hazırlanılan bir yer değil burası.
Yeni açılan bir fitness merkezi de değil.
Alışkın olduğumuz o aletlerden de yok zaten etrafta. Mahalle sıcaklığı var daha çok. Birbirine 'Hadi koçum!' diyen, omzuna vuran, gaz veren insanlar var. Keyif var en önemlisi yüzlerde, en baba hareketleri, en zorlayan tekrarlarla yaparken bile, mahallede top koşturan çocukların, yorulduklarını fark etmelerini engelleyen o aynı keyiften var...
Yanımdaysa, tüm dünyada hızla popülerleşen, Madonna, Brad Pitt, Cameron Diaz gibi starların da favorisi bu sporu, CrossFit’i Türkiye’ye getiren adam, CrossFit 34’ün sahibi Mehmet Kilimci...
FOTOĞRAFLAR: ERCAN SÖZER
Nedir Mehmet bu CrossFit, kafam karıştı izlerken… Daha özgür bir fitness anlayışı falan mı?
Değil. Bir vücut geliştirme ya da zayıflama tekniği de değil. Yüzme, voleybol, futbol gibi CrossFit de bir spor dalı. Onu bir spor dalı yapansa müsabakaları ve ölçülebilir sonuçları olması.
Nasıl bir spor peki bu?
2000 yılında Amerika’da Greg Grassman tarafından dünyaya sunulan, yüzme, halter, jimnasti ve atletizm gibi branşlara ait bazı hareketlerden oluşan bir spor. Squat, şınav, barfiks, mekik, muscle up, silkme, koparma gibi… Amaç vücudunun sınırlarını zorlamak.
Tam anlamadım ben. Bu salona geliyor ve kafamıza göre hareketler mi yapıyoruz yoksa bir voleybol antrenmanındaki gibi şunu yap bunu yap diyen bir antrenör mü var?
Salonda yapılan antrenmanları CrossFit 34 baş antrenörü Fırat Tarhan belirliyor, onun dışında başka antrenman çeşitleri de var crossfit.comda yayinlanan. Ve güncellenen devamlı. Grace, Cindy, Murph, Linda gibi isimler altında. Her yeni gün başka tür antrenman, başka tür challange. Bir antrenmanda en yüksek skoru yapan diğerinde en düşüğü yapabilir. Dediğim gibi, her gün farklı challenge’lar.
Bir saniye bir saniye, Grace, Cindy ve Linda mı dedin ben mi yanlış duydum?
Doğru doğru. Antrenmanlara genelde kadın adları veriliyor.
Neden? Daha çekici olsun diye mi yoksa?!
Şöyle ki Amerika’da fırtına adları da genelde kadın adları. ‘Bu antrenman sizi fırtına gibi çarpacak’ demeye çalışıyor olabilirler. Ki çarpıyor da. Cindy, Grace, Linda, Elisabeth, Amanda, Diane, Annie, Angie gibi pek çok dişi isimli antrenma olsa da Murph, Jason, Nate gibi şehit olan askerlere adanmış, erkek isimli antrenmanlar da mevcut.
Peki hayatında hiç spor yapmamış biri CrossFit’le başlayabilir mi işe? Bu salonda herkes uçmuş durumda da!
Tabi başlayabilir. İnternetten videolar izleyince gözü korkabiliyor insanların. NBA’yi izleyip basketbol buysa ben hiç bulaşmayayım demek gibi. Halbuki profesyonelce de amatörce de yapmak mümkün. Ağırlıkları ve tekrarları, kendi seviyene göre belirliyorsun zaten. Yavaş yavaş, geliştikçe, arttırıyorsun, hızlanıyorsun, vücudunun neler yapabildiğine inanamaz hale geliyorsun.
Burada acayip şeyler dönüyor ama Mehmet! Şu karşıdaki genç çocuk mesela, izliyorum çaktırmadan, koca koca halterleri indiriyor kaldırıyor ama vücudu hiç de fitness’ta görmeye alıştığımız bazı adamlarınki gibi yapay, şişik şişik değil, tam kararında. O güce o doğal görünüm, nasıl olabiliyor?
CrossFit dünya şampiyonuna da baksan, onun için de benzer şeyler söyleyebilirsin. Çünkü CrossFit fonksiyonel hareketlerden olusuyor yani insan vücudunun doğal olarak yapmaya tasarlandığı hareketlerden. O nedenle fazlasıyla güçleniyor ancak yapay bir görüntüye bürünmüyorsun.
Kadınlar da var salonda. Barfiks çekiyorlar, halter kaldırıyorlar! Ve söyle bana, bütün bunları yapıp nasıl bu kadar kadınsı, bu kadar taş gözükebiliyorlar? Ben fitness aletlerinde biraz göğüse yükleneyim deyip gorile dönmüştüm geçen sene!
Haha CrossFit gördüğün gibi kimseyi gorile çevirmiyor. Vücudunu tonluyor sadece. Amerika’da örneğin, kadınlar aldı götürdü CrossFit’i. Hollywood starlarından da yapan çok var. Tabi spora genel olarak daha düşkün olunan ve kadında sportif hatların sevildiği bir ülke olmasıyla da alakalı.
Şu an bu salonda herkes fazlasıyla memnun dursa da sence Türkiye CrossFit’le tanıştığına memnun olacak mı?
Bizden sonra birkaç salon daha açıldı. Keşfetmeye başladı insanlar. Ancak şu an bir ‘tanıtım bunalımı’nda olduğunu düşünüyorum CrossFit’in. Bir fitness salonunun köşesinde, 3 mekik 5 şınav CrossFit yaptırıyoruz diyenler de var ancak CrossFit senin de gördüğün gibi o değil. Yüksek tavan, geniş alan, müstakil yer lazım. CrossFit level 1 sertifikalı trainer olması lazim. Belli bir eğitim alıp, testleri geçmeden, Crossfit isimini kullanma hakkin da olmuyor. O ismi kullanabiliyor olmak lazım.
Yarışmalar nasıl, ne zaman?
Yarışmalar, crossfit.com tarafından son anda açıklanan antrenmanlardan oluşuyor, neyle karşılaşacağını bilmiyorsun, hazır olmalısın her şeye, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsun. İsim CrossFit Games. Dünya çapında 7000 salonda 130.000 kişi, antrenman yapıp antrenörler gözetiminde skorlarını online olarak giriyorlar. Finale kalan yarışmaya katılıyor. Türkiye’deyse biz düzenliyoruz bu yıl: İstanbulthrowdown. Finale kadar herkes İstanbulthrowndown.com’a kendi salonundaki skorunu giriyor. 15 Haziran’da ise final olacak, açık havada…
Anladım ben bu CrossFit’i galiba. Peki son sorum: Burada herkes yakın arkadaş falan mı yoksa bana mı arkadaş olanlar denk geldi?
Yo yo, her zamanki hal bu. Dışarıda hepimizin kompleskleri, maskeleri var malum, başka türlü gösteriyoruz kendimizi. Ama burada herkes birbirinin en tükenmiş, en zayıf, en bitik hallerini de görüyor. Egonu kapıda bırakıp giriyorsun salona. Ego kapının dışında kaldı mı da yakınlık kaçınılmaz oluyor. Görüyorsun sen de, nasıl motive ediyor herkes birbirini.
Mehmet bunları söylerken, sesler yükselmeye başlıyor salondan.
Bilmem kaçıncı barfiksindeki Emir’in çevresini sarmış diğerleri: Hadi abi, hadi bak, bitti bile, hadi, hadi!
O kadar çok ‘hadi’ vardı ki, üstüme alınmaya karar verdim birini.
Ve izninle Mehmet dedim, başladım ben de iplere, demirlere tırmanmaya.
Yogası, pilatesi, zumbası, fitnessi 13 yaşından beri her spora bulaşmış biri olarak söyleyeyim, CrossFit farklı, CrossFit zevkli.
Geçen yaz Kabak’ta dağlara tırmanırken, yolumu kaybedip, ölümcül kayalardan, şelalerden atlamak zorunda kaldığım, korkudan bacağımı hissedemeyip felç oldum sandığım bir ‘sınanma’ günüm vardı. İçindeyken çok zorlansam da bittiğinde her zamankinden güçlü hissettiğim kendimi...
Röportaj sonrası, izlerken antrenmanı aklıma o gün geldi.
Belli ki CrossFit’çilerin hissettikleri de benzer şeylerdi: Her antrenman ölüp her antrenman bitiminde yeniden doğuyorlar.
Daha güçlü, daha başka, daha gururlu, ‘yaptım ulen!’ diyerek…
Ve beni çok özendirerek!
Olsam mı acaba ben de CrossFit 34'e e üye?
Hem Kabak kadar uzak da değil!