Setimde herkes disiplinli olmak zorunda!
Kadir İnanır, hem bol polemiklerle basında yer alan sinema filmi “Son Cellat”, hem de TRT için çekilen ve Milli Mücadele’yi anlatan “İpsiz Recep” dizisiyle ekranlara geri dönüyor
“40 yıl boyunca ‘İpsiz Recep’ rolünü canlandırmanın hayalini kurdum” demişsiniz. Bu söz bana biraz abartılmış geldi...
(Gülümsüyor) Benim yakın tarih bilgim çok iyidir, elimde de bu alanla ilgili geniş bir arşiv var. İpsiz Recep’in varlığını ilk keşfettiğimde, aklımın bir köşesine yer etti ve bir gün bu karakteri hayata geçirmenin hayalini kurdum. Çok uzun yıllardır kurduğum bir hayaldi ve gerçek oldu.
Ünlü bir aktör olarak birçok karaktere büründünüz. Bu rol ve dizi sizin için neden daha fazla önem taşıyor?
İpsiz Recep, Kurtuluş Savaşı döneminin öne çıkan cesur kahramanlarından biri. Böyle bir adamın varlığını öğrendikten sonra, ona hayran olmamak elde değil. Bu rolün önemi bugünkü ülke gerçeerinden kaynaklanıyor.
Anlayamadım...
Taa Kurtuluş Savaşı zamanında, emperyalist güçlerin ortaya çıkmasıyla, korkunç bir açlık ve yoksulluk yaşadı bu ülke. Şimdi benim cennet olduğunu düşündüğüm ülkem, aynı güçler tarafından ciddi bir tehdit altında. Kültür emperyalizmiyle bizi savaşa sokuyorlar. Daha açığı, topraklarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. İkinci Kurtuluş Savaşı’nı yaşıyoruz. Bu memleketin yaşadıklarını insanların bilmesi gerekiyor. O yüzden İpsiz Recep dizisinin halkın bilinçlenmesi ve yeniden güç toplaması için büyük önemi var.
AYAKLARI YERE BASAN İŞLER YAPTIM
Aslında dış güçlerden önce iç kavgalarla kendi kendimizi bitirmiyor muyuz?
Her ülke kendi içinde beğenip beğenmediklerinin kavgasını verebilir, ama gözlerini kapatıp o kavgalara gömülürse elinden neler gittiğini anlayamaz. Toplum ve hükümetler artık gözünü açmalı ve bir şeyler yapmalı!
Bu kadar önem verdiğiniz bir projenin, dizilerin hengamesinde kaynamasından kaygılanmıyor musunuz?
Bu projenin izlenmeme gibi bir durumu söz konusu olmaz. Ayrıca bu dizinin en büyük özelliklerinden biri 50 dakika oluşu. Yani ne çekim yaparken eziyet çekiyoruz, ne de izleyici 90 dakika boyunca zoraki uzatılmış bölüm izlemek zorunda. Dizi hengamesinde kaybolmaz, ama kalıcı da olmaz. İpsiz Recep beyazperdede yer alacak.
Film projelerinin tercihini yaparken hangi hususlara dikkat edersiniz?
Her zaman ayakları yere basan işler yaptım. Mutlaka suya sabuna sert biçimde dokunmasına özen gösterdim.
Tarık Akan, “TRT’nin din merkezli yayın yapması ve bu yüzden senaryonun zamanla yön değiştireceğine” inandığını belirterek dizide oynamayı kabul etmediğini söyledi. Sizin buna benzer kaygılarınız oldu mu?
Hayır, benim olduğum projede sonradan senaryo değişecek, asla böyle sapmalar olmaz. Ayrıca ben senaryoyu okuduğumda birçok yerini düzelttim ve öyle kabul ettim.
HEP EN ZOR İŞLERE İMZA ATTIM
Setlerinizde tüm çalışanlar, hatta rol arkadaşlarınız sizden biraz ürküyor olabilir mi?
(Gülüyor) Yok canım, olur mu... “Saygıda kusur etmiyorlar” diyelim. Setimde herkes disiplinli olmak zorunda. Gevşek davranışlara tahammül edemem. Herkes yaptığı işin sorumluluğunu bilecek. Kimsenin özel derdiyle ilgilenmem.
Aslında bu söylemler hep yönetmenlere ait olur...
Bir işin başarısı ya da başarısızlığı sadece benim omuzlarımda duruyorsa, çalışma arkadaşlarımdan birçok şey isteme hakkına sahip olurum. Ben bu sektörün en yorulan, en zor işlerine imza atan aktörüyüm.
Nasıl?
Lokomotif oyuncu görevini üstleniyorum. Yani bir proje geliyor, yönetmenini ben bulurum, cast için ben çabalarım, yapımcı ararım, sette düzeni sağlarım... Yoruldum aslına bakacak olursak.
Bu sizin aldığınız bir misyon, kimse bunu size zorla yaptırmıyordur herhalde?
Ben de isterdim birçok oyuncu gibi rolümü oynayayım, sonra da çantamı alıp çıkayım. Benim anlayışımda başarı böyle sağlanıyor. Sonuç güzel çıkınca, herkes bunu çevresiyle paylaşıyor.
“Son Cellat” hakkında Altın Portakal jüri üyelerinden bazıları filmin kötü olduğunu söyledi. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Yazılanların yalan yanlış olduğunu düşünüyorum. Son Cellat filminin kabul edilmemesi gibi bir durum söz konusu değil. “Filmi beğenmedilerse çıkartırım” gibi sözlerim yayınlanmış, onun da aslı astarı yok. Memlekette doğru düzgün film çekilmezken, yapılan filmlere kimse sanal polemik üretmesin.
Siz filminizi nasıl buluyorsunuz?
Son Cellat, Türk sinemasının en zor şartlarda çekilmiş son filmidir. Eksi yirmi derecede, binbir yoklukla çekilmiş bir film için polemik yapmanın anlamı var mı? Ben çok iyi bir film yaptım. Tüm dünyadaki drama oyuncularına selam olarak gönderdiğim bir filmdir, mutlaka alkış alacaktır. İzleyiciye ulaştığında ne denli yersiz konuşmalar yapıldığı görülecektir. Meslek hayatımın en iyi performanslarından birini gösterdim, izleyince siz de anlayacaksınız.
1900’lerin Karadeniz’i bu sette hayat buldu
6 Ekim’de TRT’de yayınlanmaya başlayacak olan İpsiz Recep dizisinin seti Samandıra’da. Ama set demek yanlış olur, çünkü burası tam bir plato. İçeriye adımınızı atar atmaz yıllar bir anda geriye gidiyor. Kendinizi 1900’lerin başında, Karadeniz’de buluyorsunuz. Karadeniz yöresinin dönem kostümlerini giymiş olan oyuncular etrafta dolaşırken, Kadir İnanır’ı ellerini arkaya kavuşturmuş, çevresine direktifler yağdırırken buluyoruz. İpsiz Recep’in devasa setinde 1900’lerden kalaycı dükkanları, kahvehaneler, çömlekçiler, fesli figüranlar, etrafta koşuşturan askerler karşınıza çıkıyor.
İpsiz Recep’in kahramanlık öyküsü
1862-1928 yılları arasında yaşayan İpsiz Recep’in Milli Mücadele’deki konumu çok önemli. Kendi halinde yaşayan, fakir ve hatta cahil sayılan kahraman, ülkesinin elden gittiğini anlayınca kendi ordusunu kuruyor. Ordu dediğimiz, tamamı gönüllülerden oluşan bir hareket. Gönüllülerin sayısını az bulunca Trabzon ve Rize hapishanelerinin kapısını açarak mahkumlara, “Hürriyet dışarıda. Şimdi sizi serbest bırakıyor ve hürriyetinizi veriyorum. Siz de milletinize vereceksiniz. Prangada yaşamak mı, düşmanla vuruşmak mı? Kararınızı verin?” diye soruyor ve vatanı savunmaya başlıyor. Gösterdiği kahramanlıkla İstiklal Madalyası alıyor. Atatürk bu hizmetlerinden ötürü para ödülü vermeye kalktığında ise bunu kabul etmiyor.
İçi sevgi dolu, şefkatli bir adamım
“Siz kabul etmeseniz de sert bir yapınız var. Peki hüznünüzü nasıl dışa vurursunuz, hiç ağladığınız oldu mu” diye sorduğumuz İnanır, şunları söylüyor: “Ağlarım elbette. Hatta benim kadar güzel ağlayan adam bir daha göremezsin. Yani gülebiliyoruz, ama ağlayamıyor muyuz... Ağlamıyorum diyene inanamam, ağlayamayan insan hiçbir işe yaramaz. İçine atar, ketum olur. Yani kendi küçücük dünyasına saplanır. Nasıl coşkuyla gülebiliyorsak, o acıyla da ağlayabilmelisin. Ağlamak, insan olmanın gereklerinden birisidir. Benim sert görüntüme aldanmayın, içerde altın gibi kalbim var.” Hayranlarının bile kendisine biraz mesafeli yaklaşmak gerektiğini düşündüğünü söylediğimiz jön, sebepsiz sinirlenmediğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “İnsan şu hayatta iki şeye önem vermeli. Birincisi iyi insan olabilmek, ikincisi gerisinde iyi işler bırakabilmek. Ben ikisini de yaptım. Benim kalbim çok sağlıklıdır, içi sevgi doludur, şefkatli bir adamımdır. Bunları beni tanıyan herkes bilir.”