Sanatla da ilgilenirim gündüz kuşağını da izlerim
Nurgül Yeşilçay... Rol aldığı İran yapımı ‘Güzel Cin’ filminden, sektörün içinde olup da saklamayı ustalıkla başardığı özel hayatına kadar birçok konuyu konuştuk...
80’den fazla ülkede yayınlanan Muhteşem Yüzyıl Kösem’den sonra bu sezon ekranlarda yoksunuz? Yakında bir dizi projesinde sizi görecek miyiz?
Yurtdışı artık Türk dizileri için çok önemli bir noktada. Sadece Orta Doğu değil, Balkanlar, Rusya, Güney Amerika’da da bizim dizilerimiz izleniyor. Dolayısıyla çok iyi düşünülmüş, tüm dünyaya satılacağının bilincinde işler üretmemiz lazım. Bunun için de çok çalışmak gerekiyor. Üzerinde çalıştığımız bir proje var. O ne zamana hazır olursa ve istediğimiz kıvama gelirse o zaman sete çıkacağız.
Herkesin saçmalamak için zamanı olmalı
Daha önce “Bundan sonra ne yapacaksınız diye soranlara. Ben de “Canıma çok güveniyorum, canım ne isterse onu yapacağım” demişsiniz. Canınız bundan sonra ne yapmak istiyor?
Aaa! Onu İkinci Bahar döneminde söylemiştim, nereden buldunuz? (Gülüyor) Gerçi doğru söylemişim. Neyse, bu sene şimdiye kadar üniversite gençliğiyle buluşamamıştım yoğunluğumdan dolayı, onlara bol bol vakit ayırmayı düşünüyorum.
Dizi şartları, sizin gibi sektörün eski isimleri tarafından eleştiriliyor. Bir diziye başlarken kurallarınız oluyor mu?
Tabii ki oluyor. Gün ve saat sınırlaması gibi. Ben çok disiplinli çalışırım. Sete zamanında ve çalışmış bir şekilde gelirim. Bu kurallar biraz da ekibin disipline olmasını sağlar. Balığın baştan kokmasını kimse istemez herhalde. Ayrıca yaratıcı işler yapan herkesin saçmalamak için serbest zamanı olmalı bence. Yoksa sadece zanaatın gelişir.
Kendimi Sünger Bob’a benzetiyorum
Siz, üniversitede mesleğinizin eğitimini de almış bir oyuncusunuz. Yeni nesil oyuncu adaylarına ne tavsiye edersiniz?
Ooo çok enteresan bir soru. Bunun ucu herkese dokunur (Gülüyor) Televizyon, bilgisayar, sinema ve tiyatro farklı insan tiplerinin ve yaş gruplarının vakit harcaması için kullanılan araçlar. Her şey insanların güvenli bir şekilde vakit harcamalarına hizmet ediyor sadece. Hiçbiri birbirinden daha önemli değil. Buna da show business. Yeni nesil oyuncu adaylarına Sünger Bob’u izlemelerini tavsiye ederim ki ben kendimi bu dünyanın içinde biraz ona benzetiyorum. Her gün Bay Yengeç’in para kazanması için mutlu bir şekilde işe gider, işini önemser, mutlu olur. Bir okullu arkadaşlar var, bir de okullu olmayanlar. Okullu arkadaşlarda gözlemlediğim bazı mecraları diğerlerinden daha üstün görmeleri. Okullu olmayanlarınsa zeki olanları, bunun çalışmadan olmayacağını anlayıp işinde ilerliyor. Diğerleri de zaten kendiliğinden eleniyor. Ben her zaman seyirciyi kendi yerime koyup en iyisini sunmaya çalıştım onlara.
Güzel hayallerin içinde olmayı seviyorum
Bir yandan Atıf Yılmaz, Fatih Akın gibi yönetmenlerin filmlerinde oynarken, diğer yandan Özcan Deniz projesinde sizi görmek mümkün. Gişe filmi ve festival filmi, sizde hangisi hangi tatmini yaratıyor?
Yönetmen size bir hayaller gelir, size anlatır düşüncelerini. Siz kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Ben güzel hayallerin içinde olmayı, güzel insanlarla beraber çalışmayı seviyorum. Gişe ya da festival filmi olması önemli değil. Filmi anlayıp ona göre oynamayı önemsiyorum. Her filmin dili, içeriği, anlatım biçimleri farklıdır çünkü ve bu benim bildiğim en büyük heyecan.
LAUBALİ OLMAYAN RAHATLIĞI SEVİYORUM
İkinci Bahar’daki Nurgül’den bugüne şöhret hayatınızda ya da kişiliğinizde neleri değiştirdi?
Çok daha çabuk olgunlaştırdı. Şakası yok, elinin ayarı da yok şöhretin. Evrene mesaj göndereceğime, kendime göndermeyi öğretti. Hayal kurmanın da bir donanım gerektirdiğini öğretti, öyle kafana göre hayal kuramazsın. Bir gün çıkıp soruyor hayat, ‘Sen bu hayali hak etmek için ne yaptın?’ diye. Sonra çalışırken ve hayata karşı öğrendiğim en önemli şeyi öğretti. Gergin olmayan ciddiyet, laubali olmayan rahatlık seviyorum ben.
Yeşilçam’da ‘dört yapraklı yonca’ çok meşhurdu. Sizi de Türkan Şoray’ın varisi olarak görüyorlar. Günümüzde dört yapraklı yonca olsa, diğer yapraklar kimler olurdu?
Bu benim için çok büyük bir onur. Türkan Hanım’ı çok seviyorum çünkü. Dört Yapraklı Yonca kendi zamanında çok güzeldi. Hepsi birbirinden değerli dört sanatçı ve hepimiz onlara saygı duyuyoruz. Ben soruyu biraz değiştirip yeni nesilden en beğendiğim oyuncuları söyleyeyim size... Mesela Hazal Kaya, Ayça Ayşin Turan ve Ecem Uzun. Bunların sektöre büyük katkı sağladığını düşünüyorum.
AŞKSIZ BİR HAYAT OLUR MU?
Oğlunuz artık yetişkin olma yolunda, ilişkiniz nasıl bir hal aldı bu dönemde?
Nejat’la vakit geçirmekten çok keyif alıyorum. Ne bileyim, gün sonunda yaptıklarımızı anlatıyoruz birbirimize. Onun ilgilendiği şeyler Lego, Playstation gibi... Hepsini büyük bir dikkatle dinliyorum. Ayrıca ergenlik dışarıdan bakılınca çok eğlenceli bir şeymiş ve gitgide de daha eğlenceli olacak gibi duruyor.
Sizi sürekli çocuğunuzla birlikte görüyoruz kendinizi ilişkiye kapatma durumu söz konusu mu?
Aşksız olur mu? Kısa süreli de olsa ”aşık olma yeteneğini kaybetme” hastalığına tutuldum galiba. (Gülüyor) Erich Fromm ne diyor: “Aşktan başka her şeyle daha çok ilgileniyoruz, bu yüzden aşık olamıyoruz” Bence zirvede bırakalım röportajı... (Gülüyor)
İNTERNET DİZİLERİNE SICAK BAKIYORUM
Dizi sektörünün internete evrilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz herhangi bir internet dizisinde rol almaya sıcak bakar mısınız?
Günümüzde internet her şey. Aksi düşünülemez. Bilgiye erişim kolaylaştı. Zaman daha verimli kullanılır oldu. Facetime’a bayılıyorum. Uzaklık ortadan kalktı. Herkes sesini daha kolay duyuruyor internet sayesinde. Hal böyleyken internet dizilerinin önemini ve kapladığı alanı görmemek ya da görmezden gelmek büyük körlük olur. Ben de internet dizilerini izliyorum ve takip ediyorum. Bizde de iyi örnekleri var. Tabii ki içinde olmayı çok isteyeceğim ve sıcak baktığım bir mecra.
2017 ZOR BİR YILDI
Yeni yıldan beklentiniz nedir?
2017 hayallerimizden vazgeçtiğimiz zor bir yıldı, o yüzden yeni yılda hayallerimizin gerçek olmasını diliyorum.
İLK KEZ GİZLİ FORMÜLÜNÜ AÇIKLADI!
“Zayıflamak için şu aralar yaptığım formülümü herkesle paylaşacağım. İşteee gizli formülüm...”
Detoks kampına gittiniz ve kilo verme-diğinizi söylediniz. Basın sizinle ilgili haber yapmayı çok seviyor, sürekli “kilo aldı, zayıfladı” haberleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
İnsanlar klişeleri seviyor. Onlar için zengin ama mutsuz, fakir ama gururlu, ünlü ama yalnız olmanız lazım. Bayılırlar böyle şeylere. Biz kazandığımız parayı bizi eleştirsinler diye kazanıyoruz. Bu konuda konuşmaları gayet doğal. Sadece bu kilolardan güç bulmasınlar. En büyük korkum o. (Gülüyor) Ama şu aralar yaptığım formülümü herkesle paylaşacağım. İşteee gizli formülüm: Sabah bir bardak suyu içtikten sonra yarım limon, iki yemek kaşığı elma sirkesi, yarım çay kaşığı zerdeçal, zencefil tozu ve karabiberi aç karnına içiyorum. Metabolizmayı hızlandırıp bağışıklığı güçlendiriyor.
Bir Fahrelnisa Zeid tablosu için neler vermezdim...
Çok iyi resim yaptığınızı, bunun yanı sıra çantalar tasarladığınızı biliyoruz. Bu yaratım süreci sizi etkiliyor? Yaptığınız resimlerin yanı sıra, bir de koleksiyonerlik yönünüz olduğunu duyduk. Koleksiyonunuzda hangi ressamların eserleri var ve seçimlerinizi neye göre yapıyorsunuz?
Hiçbir şeyi tek başına düşünemeyiz. Hep sorarlar gençlere tavsiyeleriniz ne diye, açıklıyorum: Bir: Dinlemeyi bileceksiniz, çok konuşmayın ve işinize odaklanın. İki: Merakınızı hep canlı tutun, her şey ilginizi çeksin. Sergi, opera, tiyatro hepsine gidin. Başta anlamasanız da devam edin. Dünyada ne oluyor, ne bitiyor. Bakın, izleyin ve gözlemleyin. Benim sanatın, tasarımın ve politikanın her alanına ilgim var. Ayrıca bunların yanında gündüz kuşağı programlarını da takip ederim. Resme ilgim, yeteneğim ve hayranlığımsa apayrı. Küçük bir koleksiyonum da var. Yine röportajın canım kısmına geleceğim. Canımın çektiği ve her an görmekten mutlu olacağım eserler bunlar. Mesela Abidin Dino, Bedri Rahmi, Mehmet Güreli, Mehmet Güleryüz, Şeyda Cesur, Kezban Arca, karikatürist Ahmet Aykanat, sonra Bennu Gerede’nin bizim için çektiği siyah beyaz fotoğraflarımız ve kendi tablolarım duvarlarımı süslüyor. Tabii bir Fahrelnisa Zeid tablosu için neler vermezdim...
Devrimden sonra İran’da film çeken ilk yabancı oyuncuyum
İran’dan nasıl tecrübelerle döndünüz? Neler anlatabilirsiniz İran sinemasıyla ilgili?
Hem oyunculuğumu çok beğendikleri için, hem de ayıptır söylemesi ünümün yaygın olmasından dolayı onlardan geldi teklif. Ben de senaryoyu beğendim, yönetmeni çok sevdim. Bu maceraya ortak olmak istedim. Devrimden sonra İran’da film çeken ilk Türk olma özelliğim var, bu benim için de onlar için de çok önemliydi. Bütün izinler baştan alınmıştı. Yoksa apar topar gönderirler zaten. Herkes bir şaşkındı. Günlerce internet, gazete ve televizyonlar bundan bahsetti. Biliyorsunuz her zaman şaşırtmayı severim... (gülüyor) Müthiş bir sevgiyle karşılaştım orada, hatta bu işe yansımaya başladı. İnsanlar çekim yaptığımız yerde toplanıyorlardı ve bir süre hiçbir yere çıkamaz oldum. İsfahan harika bir yer, oraya hayran kaldım. Çok misafirperver, setler ise bildiğiniz gibi. Tüm dünyada aynıdır bence. (Gülüyor) Film çoğunlukla gece geçtiği için vampir dişlerimiz çıkmaya başlamıştı ki film bitti. Sonuç olarak iyi ki gitmişim, iyi ki çekmişim.