Sanatın yarısı halkla ilişkiler, biz onu hiç becerememişiz
Burhan Doğançay Türk sanatının dünyadaki yerini şu sözlerle anlatıyor: Biz hiçbir şey yapmamışız
Bugün dışarda lobimiz olmadığı için birçok sanatçımız gölgede kalıyor. Sanatın bir kısmı da yarı yarıya halkla ilişkiler sonuçta...
Burhan Doğançay Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli ressamlardan biri... Aynı zamanda Türk sanatının adını dünyaya duyuran ilk isimlerden... New York’taki dünyaca ünlü sanat müzesi Metropolitan’a giren ilk Türk, hala kalıcı koleksiyonda 4 resmi var... 77 yaşındaki Doğançay, Gençlerbirliği’nde futbol oynadı, Fransa’da okuduktan sonra diplomat olarak New York’a gitti. Burada dışişlerindeki kariyerini bırakıp ressam olmaya karar verdi. Ömür boyu ilhamını duvarlardan aldı, duvarların bir kentle ilgili her şeyi anlatmaya yettiğini söyledi. En son 2004 yılında İstanbul’un ilk özel sanat müzesini açtı. 40 yıldır New York’ta yaşayan Doğançay’ı İstanbul’da, futbol camiasından arkadaşı Doğan Koloğlu’nun sanat galerisi Bakraç’ta yakaladık. Sonuçta ortaya Rönesans’tan, futbol camiasının eksiklerine ve Doğançay’ın yaşamına uzanan bu söyleşi çıktı:
Diplomatlığı bırakıp ressam olmaya karar vermek zor olmadı mı?
Bir anda olmadı. Ben 4 yaşından beri ressam olmayı düşünüyordum.
Siz de “sürünen” ressamlardan mıydınız?
Ben 13 sene böyle yaşadım. Aç kaldım, ekmek alamadığım oldu. Metroya binemedik, kirayı ödeyemedik. Ama dayandım. Çabuk bıraksam başarılı olamazdım zaten.
Yani çok zor oldu...
Hem de çok zor! Çünkü benden önce oralara gitmiş, sergi açmış, eserleri müzelere girmiş Türk sanatçısı yoktu. Kobay gibi bir şeydim ben... Bir müze müdürü bana “Sizden kahraman asker çıkar ama ressam çıkmaz zannediyordum” demişti. Hiçbir şey yapmamışız ki!
“Hiçbir şey yapamamışız” ne demek?
Bana “duvar sanatının babası” diyorlar. Ama bizim dışarda lobimiz olmadığı için bunları lanse edemiyoruz. Çünkü lobi yalnızca politika değil... Lobi iki şey: para ve rey. Mesela Fransa’daki Ermeniler’de ikisi de var. Bizde ikisi de yok...
OKYANUSTA BİR KİBRİT BAŞI GİBİYİZ
Ama lobi sizi etkilememiş, tüm dünyada tanınıyorsunuz...
Beni örnek almayın. Bugün Türk sanatçılar okyanusta bir kibritin başı kadar. Dışarda büyük bir bankamız, gücümüz yok!
Yani başarılı bir Türk sanatçı sırf bu yüzden geri planda kalıyor...
Tabii ki... Çünkü sanatın da belli bir noktadan sonra yüzde 50’si halkla ilişkiler...
Peki Türk sanatçıların tek engeli bu mu?
Batı’daki memleketelere bak hepsi rönesansı yaşamış. ABD’yi de rönesansı yaşayanlar kurmuş. Bu ruh genlerine bulaşmış. Batı ile aranızda bazı konulurda mesafeyi kapatabilirsiniz ama sanat başka bir şey.
Bu Türkiye’de sanata nasıl yansıyor?
Bu bahsettiğim memleketlerde müzeler 200 sene evvel açılmış. Kasabalarında bile müze var. Türkiye’de açılan ilk özel müze ise benimki, 2004’te açıldı. Sonra iki yılda 3-4 müze daha açıldı. Türkiye’nin başka hiçbir şehrinde müze yok. Türkiye’deki bütün müzeler kilim müzesi vs. dahil 200-300’ü geçmiyor.
Tüm bunlar yaratıcılığı da etkiliyor...
Gayet tabii... Müzesi olmayan bir memlekette ne beklenebilir ki? 18’inci yüzyılda Hollanda’da düğünlerde gelinle damada hediye olarak hangi ressamın tablosunu istedikleri sorulurmuş. 1960’lı yıllarda Ankara’da tek bir galeri yoktu, bırakın müzeyi... Diğer memleketlerde 200 yıldır duvarlara resim asılıyor, ben çocukken bile Türkiye’de duvara ancak halı ya da evlilik fotoğrafı asılırdı.
Bu geç kalmışlık telafi edilemez mi?
Zaman işi bu... Biz de Kuzey Kore ya da İran gibi atom bombası yapabilir ya da Bill Gates’ler çıkarabiliriz. Ay’a da gideriz ama kültür farkını kapatmak çok zor.
Ne yapmak gerekiyor?
Türkiye’nin en büyük meselesi kültürdür. Biz hep eğitime önem vermişiz. Ben bacak kadardım eğitim seferberliği vardı, hala aynı şey konuşuluyor. Oysa bir insan 5 doktora da Adana’nın yerini, yapsa Cezanne’ı bilmezse kültürsüz demektir. Eğitimsiz kültür zaten olmaz o yüzden kültür, kültür, kültür!
Artık yılın 9 ayı Bodrum’da yaşayacağım
Verimli çalışabiliyor musunuz?
2-3 yıldır hayır. Çünkü İstanbul’da kurduğum müze çok vaktimi aldı. Kolay değil. Sanat olunca kimse tek kuruş vermiyor, sponsor olmadan kurduk. Şimdi çocuklarla çalışıyoruz.
Yarışma düzenliyorsunuz...
Evet. Ben onlara “bebeler” diyorum. Geçen yıl 1557 ilkokul katıldı.
Eserlerinizi satıyor musunuz?
Eserler satıldı, satılıyor. Yeni de yapmıyoruz. Benim eşim de çok seviyor Türkiye’yi... Birlikte Turgutreis’e geleceğiz.
Oraya mı yerleşeceksiniz?
Turgutreis’te bir atölye kurduk, 2 ay önce bitti. Bundan sonra ben senenin 8-9 ayını orada geçireceğim.
Neden böyle bir tercih yaptınız?
Bilmiyorum. Ama sağlığım açısından çok iyi olacak. Havası çok güzel, iklimi...
Galatasaray’ın 2 topu vardı çok özenirdik
Gençlerbirliği’nde 25 kişi antremana tek topla çıkardık. Galatasaray yanında 2 topla Ankara’ya gelince çok sevinirdik. Beşiktaş’la Çırağan Sarayı’nın orada maç yapardık, topu suya attın mı 10 dakika beklerdin.
Türkiye’de futbol kulüpleri şirket olmadığı müddetçe ilerleyemez. Dünyanın hiçbir yerinde futbolcu 10 milyon dolar alırken, yöneticiler bedavaya çalışmaz. Böylece yo-yo gibi antrenör değiştirmezler.
Pide yapmayı bile fırıncıdan iyi biliyoruz
Türkiye’de adam “Ben her şeyi bilirim” diyor. Dünyada doktorlor uzmanlığı else, bileğinize bile bakmıyor. Ama bizde, futbol mu? Bilmeyen yok! Herkes doktor, yazar! Neredeyse “Ramazan pidesini senden iyi yaparım” deyip fırına girecek insanlar. Tenkit güzel bir şey ama önemli olan çaresini bulmak.
Benim gördüğüm kadarıyla biz birbirimizi sevmeyen bir milletiz. Senin başarın en yakın arkadaşını üzüyor. O yüzden beraber çalışamıyoruz. Başka memleketlerde bir mimarlık ofisinde 500 kişi birden çalışıyor biz de 2 avukatlı büro zor ayakta kalıyor. Oysa herkesten çok sevmemiz lazım birbirimizi.