Sanat görsel bir zevk mi yoksa yatırım aracı mı?
Son zamanlarda okuduğum makalelerde, yaşanan ekonomik krizlerin ve borsadaki çalkantıların sanatın iyi bir yatırım aracı olduğu tezini kuvvetlendirir nitelikteydi. Bu görüşü savunanlar sanatın sadece yüksek değer kaynağı olmakla kalmadığını aynı zamanda dünya ekonomisinin cilvelerine dayanıklı olduğunu söylüyorlardı.
2013 Türk ve uluslararası sanat piyasasının parlak günler yaşadığı bir seneydi. Yurt dışı müzayede sonuçlarına baktığımızda yüksek satışların gerçekleştiği, yaşayan sanatçıların süperstar haline geldiği bir sanat ortamı mevcuttu.
Türkiye’de de aynı iyimser tablo hâkimdi. 2013 ilk 6 ayında çağdaş Türk resminin önemli isimleri 35 milyon lira ile rekor kırdı. Listenin başında Nejat Devrim, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Mübin Orhon ve Fahr El Nissa Zeid gibi önemli isimler yer aldı. Dubai ve Londra gibi şehirlerde yapılan açık arttırmalarda genç sanatçıların eserleri iyi rakamlara alıcı buldu. Taner Ceylan, Kezban Arca Batıbeki, Ahmet Güneştekin, Ramazan Bayrakoğlu gibi sanatçılar yabancı galeriler tarafından temsil edilirken, Seçkin Pirim ve Ahmet Öğüt eserlerini yurt dışında sergileme imkanı bulanlar arasında yer aldılar. Pi Art Works Galeri’nin Londra’da şube açması sevindirici bir gelişmeydi ve bu atılımı ile Nezaket Ekici ve Osman Dinç de İngiliz sanat piyasasında geçtiğimiz sezon eserlerini gösterme şansı buldu. Ancak bu hengame içinde sanatın iyi bir “yatırım” aracı olduğu ağızdan ağıza konuşulan ve gündemi belirleyen bir unsurdu. Hakikaten sanat koleksiyonculuğu düşünüldüğü kadar “kârlı” mı? Çok tartışılan bu konu hakkında iki farklı görüş söz konusu.
Yeni dünya zenginleri bu piyasaya çok fazla yatırım yapmaya başladı
Son zamanlarda okuduğum makaleler de yaşanan ekonomik krizlerin ve borsadaki çalkantıların sanatın iyi bir yatırım aracı olduğu tezini kuvvetlendirir nitelikteydi. Bu görüşü savunanlar sanatın sadece yüksek değer kaynağı olmakla kalmadığını aynı zamanda dünya ekonomisinin cilvelerine dayanıklı olduğunu söylüyorlardı. Uzmanlara göre 2008 senesinde yaşanan ekonomik gerileme de Avrupa ve Amerika dışında yeni dünya zenginlerinin ortaya çıkması ve büyük servetlere sahip olan bu insanların sanata yatırım yapması bu piyasanın krizi yumuşak bir şekilde atlatmasına sebep oldu.
Piyasanın önemli unsurları arasında yer alan müzayede sonuçları da koleksiyoneler için bir ölçüt oluşturmasına rağmen, yüksek satış fiyatlarına satılan sanat eserlerinin fiyat düzeyleri sanatın temel özelliklerini değil, daha ziyade alıcılarının servetlerini yansıttığı gerçeğini değiştirmiyor. Bir sanat eserinin tarihsel değeri üzerinden fiyat yorumu yapılabilir ama o eserin talep gördüğü fiyat ile yola çıkarak onun sanatsal önemine dair bir yorum yapılamaz. Bu anlamda birbiri ardına kırılan rekor fiyatların sanat tarihi açısından bir önemi olmamasına rağmen aslında bu rakamlar da sanatın ne ölçüde talep gördüğünü bizlere gösteren en güzel örnekler. Değişken olan çağdaş sanat pazarında popüler olan bir sanatçı bir süre sonra satış bazında değer kaybetmiş de olabilir. Bu anlamda müzayede sonuçları yatırım amaçlı düşünen koleksiyonerleri yanıltmaya müsait. Adam Lindermann’ın “Collecting Contemporary”
kitabından hatırladığım kadarıyla Barones Marion Lambert “Sanatı yatırım amaçlı alanlar er ya da geç yüzüstü çakılacaklar” derken öte yandan aynı kitapta ünlü sanat simsarı ve galerici Saatchi bu konuda şöyle der; “Yeni eserler almak için de eser satabilirim, bu zevk için eser almama engel değil.”
Eseri seyretmenin hazzını hiçbir altın külçesi sunamaz
Bir kısım da sanatın yatırım aracı olarak görmenin yanlış olduğu savunuyor. Bir sanat eserine sahip olan kimse o eseri hemen hisse senedi gibi hızlıca nakite çeviremez.
Çok önemli eserlerde uygun bir müzayedeyi beklemek zorundalığı olduğu gibi aracının da iyi bir alıcı bulması zaman alır.
Sanat eserlerinde gayrimenkul gibi kâr elde etmeyi düşünmek yanlış olur. İnsanlar borsada stok olarak aldığı hisselerin yarısını satarken Erol Akyavaş’a ait bir eseri yarı yarıya satma durumu söz konusu değil. Sophy Burnham’ın kitabında bahsettiği gibi; “Sanat görsel bir zevktir, kâr amacı olarak algılanmamalı.
Hiçbir sanat eseri insanı bir gecede milyarder yapmamıştır.”
Sanatın altın, hisse senedi ya da emlak gibi ekonomik getirilerinden çok ruhsal bir getirisi olduğuna inanlardanım. Bir esere sahip olmak ya da onu seyretmek kesinlikle bir hisse senedi ya da altın külçesinin sunamayacağı hazzı bize sunar diye düşünüyorum.
Bu arada sanatın sosyal değerini de unutmamalıyız. Son yıllarda güncel sanat moda oldu, Frieze ve Art Basel gibi sanat fuarları ünlülerin ve VIP faaliyetlerin yer aldığı dünya çapında “görülmesi gereken” etkinlikler oldu. Eskiden sadece kültür sayfalarında sanat haberlerini okurken artık ekonomi sayfalarında da bu konu ile ilgili haberlere yer veriliyor.
Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen sanatseverlerin, sanatçıların ve ünlülerin buluştuğu bu etkinliklerde fon uzmanları ve bankacıları da görmek mümkün. Başka nasıl bir koleksiyoner ya da bir yatırım fonu uzmanı kendisini özel bir akşam yemeğinde bir ünlü sanatçının yanında otururken bulabilir ki?
Bu anlamda sanat insanlara olağanüstü bir deneyim yaşatıyor. Kanımca sanat piyasası var olduğu sürece bu konu tartışmaya her zaman açık olacak.