Sanat dünyasının Haydar Dümen’i olmak gibi bir iddiam yok
´Türkiye’de Türk sanatçıysan hemen ikinci sınıf oluyorsun´
Kutluğ Ataman Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sinema-televizyon daha sonra da Sorbonne Üniversitesi’nde sinema eğitimi gördü. Daha sonra da Ucla’da yüksek lisans... Biz, kendisini ve başarılarını yeni yeni tanısak da dünya onu çoktan bağrına bastı. Ataman aynı zamanda çok esprili, çok kibar... Kibar derken öyle hanım evladı değil, gerçekten hakiki bir centilmen. İşini ciddiye alıyor. Mesela İstanbul Modern’in girişindeki “video art”ta dansöz kılığına girip göbek atabilmek için tam 15 kilo almış. Ataman, son olarak ise İstanbul Modern ile birlikte öpüşen çantalar projesine imza attı...
* Çağdaş sanatın dünyadaki en önemli temsilcilerindensiniz. Türkiye’de de yeterince tanındığınıza ve gerekli ilgiliyi gördüğünüze inanıyor musunuz?
Türkiye homojen, gelişmiş bir coğrafya değil malesef. Mesela İtalya’da tanınmak demek, oranın her şehrinde tanınmak demek. Çünkü her yerde müzeler var. Örneğin Roma’da gösteri yaptığınız zaman sadece Roma da tanınmıyorsunuz. Floransa, Venedik, Milano, Torino ve Napoli’de de tanınıyorsunuz. İstanbul’da daha önce yaptığım işler en fazla üç bin kişi tarafından izlenmişti. Daha doğrusu ilk solo şovuma kadar benim tam anlamıyla ne yaptığım bilinmiyordu. İstanbul’da bile belli bir çevrede biliniyorsunuz. Ben başka hiçbir şehirde eserlerimi göstermedim. Zaten Türkiye’de böyle bir tüketim de yok. Yeni yeni Ankara’dan sesler çıkmaya başlıyor. Düşünün Türkiye’nin başkenti ama bir müzesi bile yok. Yavaş yavaş olacak herhalde ama gerçekçi olarak düşünürsek benim Türkiye’de bilinmem 30 yıl alır.
İstanbul Modern’de yer almam kendimi tanıtmamı sağladı
* İstanbul Modern’de bütün eserleriniz gösterildi. Bu sizi mutlu etti mi?
Aslında ilk dönem eserlerim gösterildi. İkinci dönem de eserlerim Arter’de sergilendi. Tabii ki beni mutlu etti çünkü önemli ve anahtar işlerdi. Eğer ben bu coğrafyada üretiyorsam bu referansları vermem gerekiyor ki, gerekli desteği alayım. Bunlar Türkiye’de olmadığı için duruma “Çocuk gitmiş yurt dışında bir şeyler yapmış herhalde” diye bakıyorlar. Ben de hep kendimi anlatmak zorunda kalıyorum. Ne zaman ki İstanbul Modern’de sergi yaptım ve medyanın ilgisini çekti, halk da o zaman benden haberdar oldu. Çünkü Türkler’de şöyle bir durum var; Türk ismi taşıyorsan hemen kafalarında ikinci sınıf sanatçı oluyorsun. Senin asla dünya standartlarında olamayacağını düşünüyorlar. Kendin gelip burada başarılarını anlatınca da sanki Romalı Perihansın da Hollywood’da oynadım diyorsun gibi geliyor. ‘Hııı hıı’ diye dinliyorlar seni. Ama bu sergi ile durum bir nebze de olsa değişti.
Türkiye’de cinsel kimlikler birbirine karıştırılıyor
* Sadece İstanbul’da mı çalışıyorsunuz?
Şu an ki konsantrasyonum Doğu Anadolu. Erzincan’a gidip geliyorum. Bu coğrafya çok ilgimi çekiyor. Mardin, Suriye, Kuzey Irak’ta çekimler yapmak istiyorum.
* Cinselliği ve cinsel kimliği sorgulamaktaki başarınız bugüne kadar dünyadaki bütün eleştirmenlerden tam not aldı. Cinselliğin hâlâ tabu kabul edildiği bir ülkede bunu yapmak zor değil mi?
Yok aslında zor değil. Ben kişilerle çalıştığım, onlarla birebir konuştuğum için bu konuda zorluk çekmiyorum. Ama Türkiye’de cinsel kimliklerle, seks, birbirine karıştırılıyor ve bu karıştırıldığı için de haliyle tabu, utanma ve tutuculuk durumları oluyor. Ben sosyal bakıyorum; “Bu da insanların cinsiyet politikaları” diyebiliyorum. Sonuçta insanlar kendilerini nasıl oluşturuyorlar, buna bakıyorum. Yoksa kimsenin seks hayatı beni ilgilendirmiyor. Sanat dünyasının Haydar Dümen’i olmak gibi bir iddiam yok. Ama Türkiye’de C, İ, N, S harfleri ağızdan çıktığı anda insanlar geriliyor. Klişe olucak ama eğitimle değişecek herhalde.
Tasarıma tamamen entelektüel tarafından bakıyorum
* Hazır cinsellik demişken öpüşen çantalar projesi nasıl ortaya çıktı?
Tasarım beni gerçekten çok ilgilendiriyor. Mobilya, aksesuar, elbise tasarımı... İşe entelektüel tarafından bakıyorum. Güzel bir elbise değil bu. Benim derdim düşündüren bir elbise. Mesela Martin Margela, Alexander McQueen benim için çok önemli tasarımcılar ama Chanel değil. Bugün çanta yaptım, yarın tişört, iskemle, masa olabilir. Amaç var olan formları kırıp, onların fonları üzerinden konuşmak ve onları yeniden yaratmak. Öpüşen çantalarda bir kelime oyunundan yola çıktım. İngilizce’deki ‘couple back’ hem bir çifte ait çanta hem de iki çanta demek. Buradan yola çıkıp 3 boyutlu gerçek objeyi yaratmak istedim.
* Hakikaten öpüşüyorlar gibi duruyor...
Evet çünkü iki çanta birbirine dikiliyor aralarında ise iPad ve cüzdan koyacak boşluklar var. Çanta tuval bezinden elle boyanarak yapıldı. Hepsi ıslak imza taşıyor.
Öpüşen çantaları alacak 100 romantik adam İstanbul’da yoktur
* Baskı olarak neden kendi dudak izini kullandın?
Öpücüklerimle yaptığım tuvallerim var. Bir de dudak izi, parmak izi gibi bir şey. Yani kendinden bir imza bırakıyorsun. Aslında bu öpücüklerin hepsi sana ait. Ha imza atmışsın ha öpmüşsün. Bu çantaların bir de anne-çocuk, baba-çocuk gibi versiyonlarını yapmak istiyorum.
* Neden İstanbul Modern?
Bu teklif bana ilk İstanbul Modern’den geldi. Bu işin tamamen geliri de müzeye ait olacak.
* Kaç liraya satılıyor bu çanta?
Islak imzalı 100 adet üretildi. Ancak satışı ile alakalı hiçbir fikrim yok. Galiba 500 liraya satılıyor. İnsanlar bunu daha çok koleksiyon parçası olarak alıyorlar.
* Kim üretti bu çantaları?
Çantanın tasarımını ben yaptım, prototip yaratıp onun üzerinden de İstanbul Modern üretimini yaptı. Aslında Sevgililer Günü’nde çıkaracaktık ancak GalaModern’de çıkarttık.
* Şahane bir Sevgiler Günü hediyesi değil mi?
Evet ama şahane bir sevgili bulmak kolay değil.
* Haklısın aslında... Adam şahane olacak, sanattan anlayacak, İstanbul Modern’in yolunu bilecek, Kutluğ Ataman’ı tanıyacak ve parası olacak...
Evet bu dediğinden 100 tane İstanbul’da yoktur.
* Size başka teklifler gelirse yine bu şekilde projeler yapacak mısınız?
Tabii ki yapacağım, daha önce Otizm Vakfı için böyle bir girişimim olmuştu. Dünya üzerindeki birçok müze yararına işler yaptım. Bundan sonra da gücüm yettiğince yapmaya devam edeceğim.
Erzincan’da sinema filmi çekmeye başlayacağım
* Bu yaptığın tasarımları neye benzetiyorsun, nasıl değerlendiriyorsun?
Tasarımla sanat arasında gri bir alan var. Hem tasarıma giriyor hem de sanata giriyor. Mesela Hüseyin Çağlayan’ın bazı tasarımları bu şekilde... Zarf elbiseler gibi; hem tasarım hem de sanat olarak düşünebilirsin. Bu gri alanda benim ilgimi çekiyor ama çok fazla yaygınlaştırıp ticari bir amaca yönelmek istemiyorum. Yani benim için prototip aşamasında kalmaları ve daha ileriye gitmemeleri daha önemli. Hiçbir tasarımımdan bin adet yapılmayacak mesela...
* Bireysel işler yapmayı seviyorsun. Kollektif işlerden uzak duruyorsun galiba... Çünkü İki Genç Kız’dan sonra uzun metraj film hiç çekmedin sanıyorum.
Yok aslında şöyle de bir şey var. Bundan sonra daha güçlü, daha büyük sergiler açacağım. İstanbul Modern’deki sergimden sonra buna karar verdim. Daha önce dünyada büyük solo sergiler yapmıştım. Türkiye’de İstanbul Modern ve Arter’e işlerimin gelmesi beklediğim sonuçları getirdi bana. Yani bundan sonra bir sergi yaparsam buna değmesini istiyorum. Öyle grup sergileri, kafile sergileri bunlarla çok fazla uğraşmak istemiyorum. Ve şu an da sinemaya konsantreyim. Bir film çekme aşamasındayım. Zaten Erzincan’a sürekli gitme sebebim de bu yüzden.