Gazete Vatan Logo
ArşivŞan Tiyatrosu'nu polisler yaktı (1)

Şan Tiyatrosu'nu polisler yaktı (1)

Yılların tiyatrocusu Ferhan Şensoy eski defterleri açtı. Şan Tiyatrosunun yanmasından, Yılmaz Erdoğan'ın kendi tiyatrosuna başvurduğu günlere kadar birçok olayı ve anılarını anlattı

Evşan'ın yeri Harbiye'de minicik bir bardı. Bundan yaklaşık 20 yıl önce, her akşamüzeri toplanıp, kocaman camlardan bakarak caddeden gelip geçeni seyrederdik. Ferhan Şensoy, Hadi Çaman, Baykal Kent ve diğerleri... Hepimiz hayallerimizdeki kızı beklerdik. Ama o beklenen bir türlü gelmezdi. Bir gece Ferhan, rakısını yudumlarken o anda uydurduğu bir melodinin sözlerini mırıldanmaya başladı: "Bir gün beni, bir gün beni soracaksın. Şimdi çıktı, şimdi çıktı diyecekler..." Duruma ne kadar da uygun düşmüştü...

"O besteyi ben hâlâ kullanıyorum. Bizim tiyatroya telefonu açarsan onu dinlersin. Beni ara mesela, 'bağlayalım efendim' diyor santral. Beklerken o şarkı çalıyor, adam sinir olur. Düşün sen bekliyorsun, 'şimdi çıktı, şimdi çıktı' diyorlar telefonda."

Yıllar sonra yine bir başka barda, Papirüs'ün dip masalarından birinde oturmuşuz. Küba'da çektiği son filminden söz ediyor.

Küba'ya hayran kalmış. "Dünyanın en mutlu insanları orada yaşıyor. Castro'nun maaşı 30 dolar. Ama adamın parayı harcayacak yeri yok"

diye anlatıyor. Aklım başka yerlere kayıyor. Sormak istediğim başka şeylere... Örneğin dille oynamasına, Türkçe'yi kullanışındaki benzersiz üsluba...

"Çocukluğumdan beri dille oynarım ben. Fransızca'yı çok küçük yaşta öğrendiğimden olsa gerek. Fransızca'daki bir laf Türkçe'de nasıl söylenmez diye oyunlar yapardım. 17 yaşında yazar oldum biliyor musun? İlk hikayemi Vedat Günyol'a gönderdim. Yayınladı. Ben de yazar olarak takılmaya başladım." Edebiyatın usta kalemi Vedat Günyol'la tanışması Ferhan'ın hayatındaki dönüm noktalarından biri olmuş. Ne gariptir ki, aynı Vedat Günyol, bir başka güldürü ustasının, Yılmaz Erdoğan'ın da yaşamını değiştirmiş. Bu üç ismin kesiştiği noktada bakın neler yaşanmış.

Yılmaz Erdoğan'ın cezası hücrede Şensoy okumaktı
"Bizim tiyatroda bir sınav açtık. Oyuncu seçeceğiz. Yılmaz girmiş kazanamamış. Sonra Vedat Hoca'ya gidip hikayelerini göstermiş. O da beni aradı. 'Çok yetenekli bir arkadaş var, seninle tanıştırmak istiyorum' dedi. Ertesi gün geldiler. Yanında Yılmaz Erdoğan. Yazar olmak istiyormuş. Dinleyici olarak gelip toplantılara katılmasını söyledim. Birkaç yazar arkadaşımız var, Yılmaz da onlara katildi. Gelip gitmeye başladı. Daha sonra ekonomik sıkıntılar yüzünden gelip gidememeye başladı. Küçük Sahne'nin girişinde kulübe gibi bir yer vardı. Önünde de bir minik pencere... Orada benim kitaplarımı sarmaya başladı. Yol parası için de küçük bir maaş alıyor. Yılmaz orada, küçük bir hücrede Ferhan Şensoy okumaya mahkum olarak lüzumundan fazla kaldı. 300 kişi girmişti o sınava, nasıl hatırlarım? Yıllar sonra. 'Ferhan senden adam olmaz dedi, bak ben oldum' şeklinde beyanatlar verdi."

"Tiyatronda da oynamış ama..." "Biri askere gittiği ya da ayrıldığı zaman Yılmaz'ı oynatıyorduk. Zaten üç dört ay oynandı, sezon bitti. Sonbahar gelince yeniden toplandık. Yılmaz ve beş kişi yok. Yılmaz onlarla tiyatro kurmuş. Çok hızlı gitmek istiyordu. Girişi öyle, çıkışı böyle oldu. Cezası da o hücrede Ferhan Şensoy okumaktır."

"Fazla abartmıyor musun? Ustam diyor senin için..."

"Çıraklık dönemini yeterince tamamlamış değildir."

Beyoğlu'nun ortasında Gestapo kimlik sordu Ferhan Şensoy yazdığı, yönettiği bunca oyunun dışında, İstanbul'a iki tiyatro da kazandırmış. İlki Muhsin Ertuğrul döneminden kalan Küçük Sahne... Ferhan, farelerin cirit attığı bu salona borç harç giriyor, salon Ortaoyuncuları ile birlikte onarılıyor, yenileniyor, bugünkü haline kavuşuyor. Küçük Sahne'de "İçinden Tramvay Geçen Şarkı" adlı oyunda yaptıkları bir hergelelik aylarca konuşulmuştu. Beyoğlu'na çıkan Gestapo üniformalı Ortaoyuncuları sokaktan geçenlere kimlik sorup, şnav çektirmişlerdi.

"Ufuk Güldemir'in fikriydi" diyor gülerek. "Ufuk, o zaman Cumhuriyet'te çalışıyor. Biz de bu numarayı tiyatroya gelenlere salonun merdivenlerinde yapıyoruz. Sokakta yapsak ne olur dedik. Çocuklar indiler caddeye. Nazi üniformalarıyla önüne geleni durdurup 'kimlik bitte' diyor, şnav çektiriyorlar. Herkes robot gibi emre uyuyor. Ufuk da karşı kaldırımdan fotoğraf çekiyor sonra yanlarına geliyor 'Neden şnav çektiniz' diye soruyor. Yanıtlar genellikle şöyle: 'Askerdir ayıp olmasın dedik...' Yüz kişiden 99'u emirlere uydu. Tabii yerin Beyoğlu olması oranı çok yükseltmiştir. Yüz kişiden doksanı zaten sabıkalı... Başıma bir iş gelmesin diye ne dersen yapıyor."

Sonra sıra Ses Tiyatrosu'na geliyor. 1850 yılında yapılan ve dünyada sadece 10 tane benzeri olan bu tarihi yapı, Ferhan ve arkadaşlarının emekleri ile pırıl pırıl bir tiyatro salonu haline geliyor.

"Bütün bunları tiyatrodan kazandığın para ile mi yaptın?"

"Tiyatrodan o para kazanılır mı?

Akbank reklamları yaptım. Ailece, çoluk çocuk reklama çıktık, oradan kazandığım parayla borçlarımı ödedim. Ses Tiyatrosu olmasa ben de altımda jipimle Belgrad'a giderdim. Zor... İçinden çıkamıyorum, kar yağıyor tiyatro kapanıyor; bomba anlıyor tiyatro kapanıyor; Cumartesi Anneleri geliyor tiyatro kapanıyor. Tiyatronun onarım parasına yetişemiyorum. Ama yine de pişman değilim. Şan Tiyatrosu kundaklandıktan sonra ben orayı inat olsun diye açtım.'

Suç: Erkeklik organıyla keman yayı tutmak
Şan Tiyatrosu'nda çıkan yangının üzerindeki esrar perdesi Şensoy'a göre hâlâ aralanmış değil. Ferhan, tiyatronun bizzat polisler tarafından yakıldığını iddia ediyor.

"Muzır Müzikali oynuyorduk. Tehditler, ihbarlar gırla gidiyor. Hakkımızda iki dava açılmış. Dini duyguları tezyif ve müstehcenlikten. Bir yandan mahkemelere gidip geliyorum, diğer yandan takkelilerle uğraşıyorum..."

"Takkeliler mi?"

"Her gece en az iki yüz kişi bilet alıp oturuyor. Başlarında beyaz takkeler. Sahneden bakınca kar yığını gibi görünüyor. Labaluba suresi diye bir şey okuyordum. 'Yok öyle bir sure' diye bağırıyorlar. Böyle politik bir kavga da var..."

Devamı

Haberin Devamı