Sahneye ilk çıkışımda 10 lira aldım 1 milyarı ilk kez 2002'de gördüm (1)
2002'de gördüm 86 yaşındaki Müzeyyen Senar 70'inci sanat yılını kutluyor. Sanat yaşını lâyıkıyla gösterse de gerçek yaşını hiç göstermiyor. Onunla, 10 Haziran Perşembe gecesi 70'inci sanat yılı nedeniyle Harbiye Açıkhava'da düzenlenen "onur konseri" öncesi görüştük...
Allak bullak oldum. Müzeyyen Senar'la konuştuktan sonra hissettiklerimi anlatmak için bu kelimelerden başka bir şey aklıma gelmiyor. Beni böylesine alt üst eden, etkileyen hatta belki ürküten, şaşırtan, hayata bakışımı sarsan şeyin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ama 86 yaşındaki bir kadının hayatı dizlerinin üzerine çökertebileceğine olan doğal inancı beni gerçekten derinden etkiledi. Ruhsal sağlamlığının yanı sıra o ruha eşlik eden bedeninin zaman tanımaz görüntüsü doğayla ve insanlarla ilgili bilgilerimin eksik ya da yanlış olabileceğini düşündürdü bana. Hayata, insanlara, bildiğim zannettiğim herşeye bir daha bakmam gerektiğini hissettim. Müzeyyen Hanım belli ki gençlik yıllarında bir fırtına gibi esmiş bu ülkede. O fırtına o yaşadıkça sürecek. Ve bence gene belli ki Tanrı'nın onu yaratırken ruhuna ve bedenine kattığı rüzgâr, çevresindeki herşeyi dalgalandırarak hep esecek.
* Yetmişinci sanat yılınızı kutluyorsunuz. Bu yetmiş yılın en çok hangi kısmını sevdiniz?
1933'te sahneye çıktım. 71 yıl ediyor ama bunlar yuvarlak hesap yapıyorlar. Sahneye çıkmayı hiç istememiştim, zorla çıkarttılar. Kekemeydim. Okulda okuyamıyordum ama korada bülbül gibi şakıyordum. 1931 yılında musiki cemiyetine yazdırdılar. Sahneye çıkınca da kendimi kaybederim. Ailem yoksuldu, yoksulluktan sahneye çıkarttılar beni. 10 lira almıştım ilk sahneye çıktığımda. Radyodan 5 lira alıyorduk.
* Peki 71 yıllık sanat hayatında insan hatalar da yapıyor mu?
Ömrümce hata yaptım. Hâlâ da yapıyorum. En çok ne hata yaptım; insanlara inandım. Bu huy hiç geçmedi. Hâlâ da inanıyorum. Herkesi kendim gibi düşünüyorum. Çok yaralandım hayatım boyunca. Şimdi hayatıma baktığımda o yaralar ağır basıyor. Bu 71 yılın yaraları, faturası çok ağır. Dürüstlük hiç çıkmadı karşıma. Çok kazık yedim. Kızım Feraye bana "köpekbalığısın" diyor. Köpekbalıkları denizde hiç durmadan dolaşıyorlarmış. Hiç durmadan yüzüyorlar. Eğer dururlarsa oksijensizlikten boğulup dibe çökerek ölüyorlarmış. Benim de aynen öyle.
Bütün sahneyi ben idare ederim
* Siz şarkı söylemeye başladığınızda Türkiye'de yıldız olmak, ünlü, güzel bir kadın olmak çok zordu değil mi?
Çok büyük yıldızdım. Türk musikisinde hanım olarak ilk Safiye Ayla ve ben vardım. Fuarlar vardı. O zamanki gazinolarda yapılan taş plak kayıtlarım dinleseniz çatal bıçak sesi duyamazsınız. Şimdi böyle olmaması beni çok üzüyor. Yazık oldu. Ama şimdi para büyüdü. Ben bir milyarı ilk defa 2002 yılında gördüm.
* Rakipleriniz kimlerdi o yıllarda?
Rakibim yoktu ben tektim. Ama o yıllarda biz beraber çalışırdık, münavebeli çıkardık. Zehra Bilir, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla... Ben hiçbir zaman "şunu, bunu okumam" demezdim. Kimin işi varsa programı ona göre ayarlardım. Bütün sahneyi ben idare ederdim. Ne şarkı varsa okurdum. Bebek Bahçesi'nde Adnan Şenses'le okudum ve sahneyi bıraktım 1983'te. Patronlara para verirdim. Gerçi bütün verdiklerim öldü şimdi ama Adnan şahittir. 750 lira göndermişti patron, "Bunu götür 500 lira versin" dedim. Arkamdan laf konuşulsun istemem. Kimseyi kırmam. Kimseyle kavgam yoktur. Ama sevmediğimi de hemen belli ederim. Arkadan lafım yoktur. Yüzüne söylerim.
* Sesininizin güzelliği ve gücü zaten o zamadan beri efsane. Ama alımlı ve güzel bir kadındınız da. Erkekler size nasıl davranırlardı?
Hâlâ güzelim.Yaşlıyım ama ihtiyar değilim. 86 yaşındayım. (Röportajın içinde parantez açmayı sevmem ama bu kez farklı, Müzeyyen Hanım yaşını söylerken bacaklarını hiç bükmeden avuç içlerini yere koyarak "sen bunu yapabilir misin" diyordu bana) Çok ilgi gösterirlerdi. Çok erkek peşimde dolanırdı. Çok güzeldim gerçekten. 1935'te adamlar peşimde diye hemen evlendirdiler. Ben pek aşık olmazdım, etrafımda bana aşık çok erkek olurdu.
* Siz kime aşık oldunuz peki?
Tevfik Hamza Bey... Sefir. Onun sayesinde çok şey öğrendim. Bohem hayatı severim ben, ama onunlayken bakıyordum hangi çatalla yiyorlar, hemen o çatalla yiyordum. Ona laf getirmemek için çok uğraştım. "Sefire Hanım"dım ben 1950'de evlendim onunla. Ama Sefir'le ömrüm olmadı. Medya bozdu. Hükümet ayırdı bizi. Bir kağıt parçası vardı, "Haftasonu, Haftasesi" gibi bir şey, neler yazmadılar ki...