Sahici olmak heyecanı ve başarıyı sürekli kılar
İletişim sektöründe 26 yılı geride bırakan Lobby’nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ünal Uzun, başarısının sırrını; sahici olmak, vefa ve karşılık beklemeden vermek olarak açıklıyor.
Siz bir iletişimcisiniz ama deyim yerindeyse bir koltukta onlarca karpuz taşımayı da başaran, girdiği her ortamda duayen olarak bilinen birisiniz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
İnsan ne iş yaparsa yapsın önce insandır. Ve sahip olduğu temel niteliklerini mesleğine, işine taşıyabildiği nispette daha kendi olur. Kendin olmak, sahici olmak ise bana göre heyecanı ve başarıyı sürekli kılar. Bir fark yarattıysam, kendi insani niteliklerimi, temel değerlerim olan sevgi ve vefayı yaptığım işe ve ilişkilerime yansıtarak yarattım. Bu da bana sevgiyle örülü, büyük bir konfor alanı sundu. Bu alanda günümü disiplinli bir şekilde organize edebildim, önceliklerimi belirleyip bir program dahilinde bulunduğum her yerde sahiden bulunmaya ve fayda sunmaya odaklandım.
İletişim dünyasına nasıl adım attınız? Sadece Lobby ile sektörde 26 yılı geride bıraktınız…
1988 yılında Erol Simavi’nin danışmanlığını üstlendikten sonra, ilk özel televizyon olan Magic Box’ın kuruluşunda yer aldım. Ardından Kanal 6’da sanat koordinatörlüğü görevinde bulundum. Bu dönemde gerçekten hem çok güzel işler yaptık hem de çok köklü dostluklar edindim. Uzun yıllar hizmet ettiğim askerlik dünyasını bırakmak benim için önemli bir karardı ama o kararı aldıktan sonra hayatın getirdiği her şeye kapımı açtım ve o an içinde bulunduğum dünya için en iyisini yapmaya, seçtiğim yolda en iyi şekilde ilerlemeye odaklandım. Hürriyet’teki görevime başladıktan sonra halkla ilişkiler sektöründe de görev aldım. 1992 yılında da kendi şirketim Lobby Etkinlik ve İletişim Danışmanlığı’nı kurdum.
Biliyoruz ki, sizin tanımadığınız, sizi de tanımayan kimse yok… Bunun sırrı nedir?
Tanımadığım olmaz mı, elbette herkesi tanımam mümkün değil. Herkes tarafından tanındığımı da düşünmüyorum... İşin mübalağa kısmını geçersek, çevremdeki herkesten çok memnunum. Çünkü emek veriyorum, sevgi veriyorum; karşılığını da alıyorum. Karşılığı ne para ne pul, sadece gerçek dostluk, gerçek sevgi… Ben bu açıdan çok zenginim. Her gün Allah’a şükrediyorum.
Ayrıca çok vefalı olduğunuzu da biliyoruz. Sizin dostluğunuz ölene kadar değil, öldükten sonra bile devam ediyor...
Doğru, benim dostluklarım ben yaşadıkça devam eder. Öte dünyaya göçen sevdiklerimizi nasıl unutabiliriz? Bir söz var; insanlar ancak sevdiklerinin kalbinde silindiğinde ölürler… İnsanlar ölebilir ama vefa oldukça, sevgi oldukça anıları hep yaşar. Onların ruhlarının huzur bulması için de, geride bıraktıkları hatıralarını yaşatmaya çalışırım.
Yaşam felsefeniz nedir?
Sevgi, vefa ve karşılık beklemeden vermek… Bunlar benim sadece manevi dünyamı biçimlendiren unsurlar değil, iş hayatımda da ulaştığım noktaya beni getiren değerlerim. Bir de ben şuna inanırım: Eğer birine faydalı olmak istiyorsanız, kendinizi onun yerine koyarak düşünün.
Çocuklarınız Ömer ve Özge de sizin açtığınız yolda başarıyla ilerliyor. Onlarla aranız nasıl?
Onlar benim hem hayattaki en değerli varlıklarım hem de artık iş hayatımda en kuvvetli temsilcilerim. Ömer hem Lobby’de yönetim kurulu başkanvekili hem de kurucu ortağı olduğu Footalent şirketi aracılığıyla futbol sektöründe çok güzel işler yapıyor. Özge ise Lobby’de icranın başında, ekibiyle birlikte harika işler çıkarıyor. Gelinim Funda, etkinlik birimimize şirket hüviyeti kazandırdı, Lobby Event Factory… Onun düzenlediği etkinliklere katılıp başarısını görmekten çok büyük gurur duyuyorum.
Şirketiniz sektörün en büyüklerinden. Onlarca firmaya hizmet veriyorsunuz. “Tamam yoruldum artık bırakayım” dediğiniz hiç olmuyor mu?
Asla… Katiyen… Benim için gözümü açtığım her gün yeni bir heyecan demek. Allah’ıma şükrederek, bugün de sağlıklı bir şekilde uyandım diyerek gözümü açarım. Çalışmak, insanlarla iletişim halinde olmak bana her gün yeniden başlama fırsatı demek. Yorulmak bunun için benim lügatımda yok. Yaşadığımız sürece yararlı olmak tutkumuz canlı olmalı.
Sahnede devleşip kuliste çocuk gibi oluyorlar
Bir dönem Türkiye’nin neredeyse tüm starları sizinle çalıştı. Nasıllardı, kaprisliler miydi örneğin? Siz en çok hangisiyle çalışmayı severdiniz?
Türkiye’nin alkışladığı, milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuş kişiler benim hem iş arkadaşım oldu hem dostum oldu. Çocuklarım ellerinde büyüdü. Bundan daha büyük mutluluk olabilir mi? Tek tek isim veremem ama, bir genelleme yapacak olursam ben sanat camiasına şöyle bakıyorum… Sanatçılar gerçekten hem yetenek hem de kişilik olarak çok özel insanlar. Sahnede devleşen onlarca sanatçının, kuliste ya da sahne öncesinde ne kadar çocuksu, ne kadar naif olduklarına bizzat şahit oldum. Ama güzel olan ne idi biliyor musunuz: Ortak değerler. Bir dönemin sanatçıları -ki onlar bugün de çok geniş kesimlerden hak ettikleri sevgiyi görüyorlar- aydınlık Türkiye’nin temsilcisi idiler. Eğitimleriyle, nezaketleriyle, topluma karşı hassasiyetleriyle en güzel değerleri, en güzel duyguları temsil ediyorlardı. Çok şükür ki bugün de yine iyi günde, kötü günde yan yanayız.
Herkesin sorununa bir ‘hızır’ gibi yetişmek sizi yormuyor mu?
Aksine, beni besliyor, zenginleştiriyor... Keşke daha fazlasını yapabilsem… Allah’ın bir lütfu olarak bakıyorum. Savaşların, krizlerin, yıkıcı rekabetin baskısı altında olan bir dünyada hepimiz bu kötü duygulardan en az etkilenmek için kendi savunma mekanizmalarımızı oluşturuyoruz. Benim en kuvvetli savunma mekanizmam kurduğum dostluklar ve onlara faydalı olabilmek için gösterdiğim çabadır. Kendimi en iyi hissettiğim vakitler hep bu karşılıklı emekle, sevgiyle, vefayla bugünlere taşıdığım dostluklardan türemiştir. İki çocuğuma, torunlarıma bırakabileceğim en büyük mirasın her zaman dürüstlükle bezenmiş, karşılıklı güvenle gelişmiş, emek harcanmış dostluklar olduğunu bildim. Bu nedenle de harcadığım mesaiye hiç acımıyorum.