Gazete Vatan Logo

‘Oyunculuk kutsal bir şey değil’

Ayça Bingöl, son yılların yıldızı parlayan oyuncularından biri

‘Oyunculuk kutsal bir şey değil’

Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de o kadar iyi bir performans sergiledi ki hafızamızından anneliği kolay kolay silinecek gibi değil. Bu yılın gişede iddialı filmi Benim Dünyam’da da anne karakteri ile karşımızda. İçindeki enerjiyi gözlerine yansıtabilen Bingöl’ün dünyasını konuştuk.

Genç bir kadın olarak devamlı anne rolü oynamaktan sıkılmadınız mı?

Bu filmde de anne rolü olduğu için biraz düşündüm. Ama sinema filmi ayrımı vardı. Dizi de yaptığım başka... Benim Dünyam’ın orijinali olan Black filmini 6 yıl önce izlemiştim. Gerçek bir olay olduğu için beni çok etkilemişti. Benim Dünyam’ın içinde olmak istedim. İç burkan ama bir yandan da inanılmaz ışık saçan bir başarı öyküsü. Bence herkesi çok etkileyecek bir hikayesi var. Uğur Yücel ile çalışmayı çok istedim. Bir araya hiç gelememiştik, bu şekilde birleştik. Sevdim, oynamak istedim ve oynadım.

Hayatta mucizelere inanıyor musunuz?

İnanmaya hep çabalıyorum ve mucizelerin olmadığı bir hayat düşlemek istemiyorum. O zaman her şey çok bilindik olabilirdi.

Bu tarz filmleri unutmuş muyduk? Hep bir entrika mı bekliyoruz?

Bu filmin kendi içinde naifliği var. Mahir Hoca ve Ela’nın, anne Handan’ın her şeye rağmen vazgeçmeyişi önemli ayrıntılar. Görmeyen, duyamayan bir çocuğun geldiği nokta çok önemli.

‘Oyun Atölyesi hayata bakışımla da örtüşüyor’

Gözleriniz çok etkileyici. Siz de bunu bilerek mi oynarsınız bazı sahneleri?

Hesap kitap yaptığın zaman oyunculukta sahtekarlık yapmaya başlarsın. O yaradılışımdan gelen bir şey. İçinin gözüne yansıması oyuncu için avantaj.

Oyun Atölyesi ile çalışmaya başladınız...

Orada yıllardır çok oynamak istiyordum. Haluk Bilginer ile konuşuyorduk ve bir türlü denk gelemiyorduk. En sonunda her şey yerinde oldu. Orası benim evim gibi. Oyunculuğa, hayata ve insanlığa bakışımla örtüşen bir çatı. 6 Kasım’a kadar oyuna bilet yok. Aldığımız keyif seyirciye geçiyor. Uzun zamandır oynadığım aşırı dramatik ve duygusal şeylerden çok farklı bir şey oynuyorum. Dünyanın en trajik filmi ve dizisini çekerken de eğlenen insanlarız.

‘Oyunculuk kutsal bir şey değil’


‘Kendimi izlemek işkence gibi’

Kendinizi izler misiniz?

Kendimi zor izliyorum, işkence gibi... Ama kendime dış göz olabilmeyi beceriyorum. Kendimi çok eleştirerek izliyorum. Bir sonra oynayacağım oyun ya da temsille ilgili kendime dair sırlar veriyor.

30’lu yaşlara vardığınızda hayata dair nelere geç kaldığınızı fark ettiniz?

Biraz daha aklım başıma geldi ve önem sıralamam değişti. Oyunculuk okumaya başladığınız zaman dört yıl boyunca varsa yoksa tiyatro. Saçma hırslar ve aptalca şeylere gözyaşı döküyorsun. 20’li yaşlarda bunları tecrübe edip, kendinizi bulmaya başlıyorsunuz. 30’dan sonra önem sıralarının başka olduğunu keşfediyorsun. 40’a varıyorken “Oyunculuk severek yaptığım iş; bu kadar” diyorsun. Hiçbir kutsal yanı yok. Kutsal olan şeyler başka oyunculuk değil, bunlar geçti. Bir zaman öyle öğretiyorlar, sonra sallanıp kendinize geliyorsunuz.

‘Doğurmak yerine evlat edinebilirim’

Artık rollerden dolayı profesyonel annesiniz. Ne zaman çocuk istiyorsunuz?

İstiyorum artık. Etrafa ve dünyaya bakıyorum bilmiyorum, ‘doğurmak mı yoksa şu an anneye ihtiyacı olan bir çocuğa sahip olmak mı’ diye. İstiyorum sorusu var kafamda.

Biz Türkler evlat edinmeyi çok fazla tercih etmiyoruz sanki...

Evet, kültürel olarak. Yurt dışında bu oran daha yüksek. Kendimizi devam ettirme durumunu başka türlü de yapabiliriz. Ama evlat edinmeyi bazen düşünüyorum.

‘Oyunculuk kutsal bir şey değil’


‘Uğur Yücel sert değildi, uyumumuz da şahaneydi’

Bundan sonra ters köşe bir rol mü oynamanız gerekiyor?

Kolay kolay yıkılacak algılar değil. Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de oynadığım rol Türk halkının zihnine kalın kalın çizildi. O rol unutulmayacak. Yeni başladığım tiyatro oyununda da beni izleyen kitle başka rolleri de nasıl oynayabileceğimi görebilir. İnsanların beni benimseyiş biçimleri anaç ve evin annesi halinde. Başka rolle kabul ederler mi bilmiyorum. Gerçekten zor şeyler. Ama beceririz gibi geliyor, proje çok doğru ise.

Size senaryo kabul ettirmek eskisine nazaran daha mı zorlaştı?

Çok zorlaştı. Kriterler değişti. Aslında özümdeki aynı duruyor. Ben bu rolde oynamak istiyor muyum ya da bu rol benim kalbimi çarpıyor mu... Diğer kriterler ikinci planda kalıyor. Saf oyuncu böyle bakmalı. Ondan sonra yönetmen, yapımcı, diğer oyuncular kim kriterleri gelir. Tanrım beni tekrar doğru ekiple tanıştırsın.

Uğur Yücel sert bir yönetmen mi?

Hayır, yumuşacık. Hiç öyle olacağını beklemiyordum. Çok sabırlı ve onunla uyumumuz şahane oldu.

‘Oyunculuk kutsal bir şey değil’


‘Galada gergindim ve sahnelerde ağlayamadım’

Filmde güzel de yaşlanmışsınız...

Evet. Beceriyoruz artık makyajları. Eskiden Türk filmlerinde böyle şeyler komik oluyordu. Kostümler, görsellik çok iyiydi. Bu filmle ilgili kötü bir şey konuşulacağını sanmıyorum.

Filmi izlerken siz de ağladınız mı?

Galada gergindim ve ağlayamadım. İlk oyununa çıkan oyuncu gibiydim. Filmi izlerken şaşkın ve heyecanlıydım.

Pozlar kesecek havada değildim. Oyuncu gözü ile izledim maalesef filmi. Birkaç yer gözlerimi doldurdu. “Kızımı çok güzel bir hanımefendi yaptınız. Teşekkür ederim” diyor. Orası çok güzel olmuş. Ela ile Handan’ın telefon konuşması etkileyici. Bu filmdeki Alzheimer olayı da beni çok sarstı.

Filmden sonra “Biz dünyaya ne gibi iyilikler verdik” dediniz mi?

İyi insanlar yetiştirmek, merhametli insan olmak önemli. Beni en rahatsız eden şeylerden biri de çok gaddarlaştık. O yüzden empatisi yüksek, iyi insan olmaya çalışan kişilerle çevremi dolduruyorum.

Siz de zaaflarınıza bazen yenilmiyor musunuz?

Hep onlarla başa çıkmaya çalışarak yaşıyoruz. Öleceğimizi unutmamız gerekiyor.

‘En büyük lüksüm yurt dışına gidip oyun izlemek’

Sizin ki nasıl bir evdir?

Öğleden sonraya kadar bangır bangır klasik müzik çalar ve geç kahvaltı ederiz. Pazarları matine oynuyoruz. Küçükken ise ailece evde hafta sonları hep beraberdik. Yalnız bir çocuktum ve kız kardeşim çok sonra doğdu. Buna rağmen akrabalarla kalabalık bir aileydik.

Gerçekleştirdiğiniz hayaliniz nedir?

20’li yaşlarda en çok hayal kurduğum şey mesleğimi yapabilmekti. Konservatuvara girmek ve okuduğum bölümü bırakmak istiyordum. Kimya okuyordum çünkü... İstediğim işi yaptım.

Artık rolünüzü seçebilme özgürlüğüne de sahipsiniz...

Eskiden seslendirme yapıyordum ve bu da avantajdı. Hâlâ da yapıyorum. Oradan karnımı doyuracak parayı kazanıyordum. Mütevazi hayat yaşayan bir aileyiz. Hayatımda bir şey değişmedi ve değişmesini de istemiyorum. Azla yetinebilen insanımdır. Şimdi daha farklı seçimler yapabiliyorum. Şu an daha şanslıyım bu konuda.

En büyük lüksünüz nedir?

Yurt dışına gidip tiyatro oyunları izlemek. Londra ve New York’ta sekiz gün kalıp on oyun izlediğim zamanlar olmuştur. Benim için acayip motivasyon oluyor ve mesleğime olan aşkımı alevlendiriyor.

‘Ergenken Tolga Savacı’nın posterini asardım’

Hayatınızın filmi hangisi?

Old Boy.

En son ne okudunuz ve neler dinlersiniz?

Cem Mumcu’nun son kitabını bitirmeye çalışıyorum. Bütün yaz hiç konuşmadan Dan Brown kitapları okudum. Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi, Duman çok severim. Hatta konserlerine de giderim. En son Tarkan konserine gittim ve bolca dans ettim.

Ergenlik döneminde kimin posterini odanıza asmıştınız?

Tolga Savacı. (Gülüyor)

Haberin Devamı