Onlar ne söylüyor biz ne anlıyoruz
Eve aldığımız minik dostlarımız sadece bizi eğlendirmek için yoklar, onların da dertleri var. Hayvan psikoloğu Prof. Dr. Tamer Dodurka’dan hangi hareketleriyle, bize ne demek istediklerini, başlıca psikolojik problemlerini ve daha iyi iletişim kurmak için gerekli tüyoları dinledik.
Prof. Dr. Tamer Dodurka, Türkiye’deki tek hayvan psikoloğu. ‘Büyümeyen çocuklar’ olarak tanımladığı minik dostlarımızın da psikolojilerini düşünmek gerekiyor. İnsanlarla iletişim kuramazken, bizimle konuşamayan kedi ve köpeklerle iletişimin yolu, onların hareketlerini iyi gözlemlemek ve vücut diline kulak vermek. Haftada ortalama üç hasta kabul eden Dodurka, “Hayvanları fiziksel olarak tedavi ediyoruz ancak bazen tıbbi tedavinin gerekli olmadığına, psikolojik tedavinin de uygulanması gerektiğine inanıyordum. Hayvan psikolojisi konusunda o zamanlar çok daha deneyimsizdik. Eğitimli insanlar arasında bile “Hayvanın psikolojisi olur mu?” diyenler hala çıkıyor. Ama bu hayvanları tümüyle inkar etmek demek” diyor ve bilmemiz gerekenleri anlatıyor.
Suç işlediklerinde vücutlarını ufaltırlar
bu utanma değil, yatıştırma davranışıdır
* Eve girdiğinizde köpeğin ya da kedinin bir suç işlediğini gördüğünüzde doğal olarak sinirlenirsiniz. Onlar da vücut dilimizden kızdığımızı anlar ve vücutlarını ufaltarak bakışlarını bizden kaçırır ve bizi yatıştırmaya çalışırlar. Bu utanma gibi anlaşılır ama, hayvanlarda utanma gibi bir davranış söz konusu değildir. Sadece bizi yatıştırmak için bunu yaparlar. Köpekler kendi aralarında dahi birbirine kızdığında, biri diğeri karşısında vücudunu ufaltıyorsa, diğeri mesajı algılayıp saygı duyar ve geri çekilir. Köpekler aynı saygıyı sahiplerinden de bekler. Bunu yapmadığınızda aranızdaki iletişim kopabilir .
*Halk arasında “havlayan köpek ısırmaz” denir. Ama havlaması aslında ikazdır, “çekil git ısırmayacağım” anlamındadır. Ancak çekilen giden yoksa ısırır. Havlamamak evet daha tehlikeli olabilir, ikazsız saldırılar ciddi saldırılardır.
*Kuyruğunu sallaması mutlu olduğu anlamına gelmez. Tam aksine sert kuyruk sallamaları hayvanın gergin olduğunu gösterir. Bununla birlikte kulakların dikilmesi ve öne doğru kıvrılması, burun deliklerinin ve sırt kıllarının kabarması da sinirini yansıtır.
*Sokakta gördüğümüz herhangi bir köpeğin başını sevmemelisiniz. Köpekler kafasını sevmenizi üstünlük sinyali olarak algılar. Gözlerine dik dik de bakılmamalıdır.
*Kediler sahiplerinin bacaklarına saldırıyorsa, avlanma içgüdüleri tatmin edilmiyordur, oyuna ihtiyacı vardır.
‘En çok kaygı bozukluğu görülüyor’
Kedi ve köpeklerde en çok kaygı bozuklukları görülüyor. Bazı şeylerden korkarlar bunları genelleştirirler. Tabii ki köpeklerde en fazla rastladığımız sorun; agresyon problemleri ve evde yalnız kalma endişesi. Aşırı havlama, tuvalet eğitimini alamama bir de takıntılı davranışlara da sık rastlıyoruz. İnsanlarda nasıl takıntılı davranışlar varsa köpeklerde de vardır, mesela kuyruğunu kovalama, parmağını emme gibi. Kedide de tuvalet kabı dışına dışkılama işime, aşırı miyavlama kumaş emme, parmak emme gibi bebeklik davranışları sıklıkla görülüyor.
Herhangi bir şikayette analizini sahibinden alıyoruz. Yaklaşık 45 dakika süren bir soru anketimiz var, hayvanla iletişim kuran kişiye onları sorup hayvandaki sorunun kaynağına inmeye çalışıyoruz. Ardından gerek olursa hayvanda bir takım davranış testleri yapılıyor. Teşhisimizi kesinleştirdikten sonra bu davranışa yol açan etkenin ortadan kaldırılmasını sağlamaya çalışıyoruz. Buna duyarsızlaştırma tedavisi diyoruz. Bazen de hayvan sahibine bulunduğu ortamda bir takım ödevler verilir.
İnsanlarla aynı ilaçlar veriliyor
Bilhassa kaygı bozuklukları bir an evvel tedavi edilmeli. Aksi taktirde takıntılı davranışlara yol açabiliyor. Daha çok kaygı giderici ilaçlar kullanıyoruz hayvanlarda. İnsanlarda kullandığımız ilaçların aynını kullanabiliyoruz. Beyindeki seretonin, dopamin, adrenalin seviyeleri hayvanlarda da tıpkı insan beynindeki gibi çalışıyor. Diğer yandan köpeklere formüle edilmiş ilaçların sayısı çok az. Bu nedenle varolan ilaçların dışındaki psikolojik ilaçları normal eczanelerden sağlıyoruz.
Hayvanlar Benjamin Button gibiler
Hayvanlarda her yaşın sorunları da farklı. Yaşlı hayvanlarda Alzheimer’a çok sık rastlıyoruz. İnsanlardakinin tersine yaşlı hayvanlarda yedi yaşından sonra hiperaktivite gelişiyor. Genç hayvanlarda ise dürtü kontrol eksiklikleri var. Isırırken karşısındakine acı verdiğini bilmemesi, dişleri kaşındığı için eşyaları kemirmesi gibi bozukluklar görüyoruz.
“Kedi nankör, köpek sadık” miti doğru mu?
Kedi doğada da ufak gruplar halinde kalır ve kendi grubu arasında bile sıkı ilişkiler kurmaz. Köpek büyük gruplar kolektif ilişkiler kurar. Bu yüzden çok bağlıdır, sürü düzenine ona güvenir, onu izler, bunu ev ortamına uyarlarsak tabii ki köpekler sahiplerine çok daha bağlı olur, onlardan daha çok etkilenirler. Bu hayvanın yapısı. Bağımsızlığı nankör olarak algılanmamalıdır.
‘Düşünme ve problem çözme yetileri var’
Tabii ki her hayvanın kendi hayatını idame ettirmeye yeterli bir düşünme yetisi var ama insanlarla mukayese edilemez. En azından soyut düşünemezler. Problem çözme becerileri vardır. Mevcut bilgi dağarcığı ile hareket ederek, özellikle insanlarla yaşamda karşılaştıkları durumları çözebilirler. Özetle hayvanlarda kısmen de olsa düşünme yetisi vardır.
‘Büyümeyen çocuklar oyun oynamaktan vazgeçmeyin’
Hayvanlarla ilk iletişimde zorluk çekiliyor. Bunu aşmak için vücut dili önemli. Hayvanların tepkilerinin ne anlama geldiği onlara kendimizi nasıl ifade etmemiz gerektiğini bilmeliyiz. Zaman kısıtlı, çünkü sosyalleşme dönemleri 12’nci yaşam haftasında bitiyor. Köpek ya da kedi geldiğinde onunla bol bol ilgilenin. Hayvanlar büyümeyen çocuklardır, onlarla oynamaktan vazgeçmeyin.