Gazete Vatan Logo

Öldürüldük Ey Halkım!

Dora Mengüç, ölüm yıldönümünde Uğur Mumcu'yu yazdı: "Korkaklar her gün, korkmayanlar bir kez ölür..."

Tarih 24 Ocak 1993. Tam 21 yıl, yıllanmış ardından. Soğuk ve kasvetli bir Pazar sabahı… Ailemle sıcak bir odanın içindeyiz. TRT’nin tekeli daha yeni kırılmaya başlamış. Özel televizyonların sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Ve yine özel bir TV kanalının ajansları akıyor gözümüzün önünden, “son dakika” etiketiyle. “Uğur Mumcu bombalı bir saldırı sonucu hayatını kaybetti” diyor spiker. Annemle babamın suratındaki ifade değişimini unutamam. Ekrana yaklaşıp kısa bir süre öylece bakakalıyorlar. O derin sessizlik kısa sürüyor. Şaşkınlığın yırtık dışavurumu öfkeyle harmanlanıyor birkaç yerinde küfür eşliğinde. Ben de tanıyordum bu adamı. Çocuk halimle, vakıf olamadığım bir keskin kalem ile o kırık gözlüğe çok üzüldüğümü hatırlayabiliyorum sadece.

“KÖTÜ HAL VE DÜŞÜNCE SAHİBİ”

Yazmaya üniversite yıllarında başlamış bir adam. Henüz 20’li yaşlarında Yön Dergisi’nde yazıları yayımlanan, 12 Mart darbesinde gözaltına alınan, “kötü hal ve düşünce sahibi” yaftalı bir insan. Yaklaşık bir yıl boyunca kaldığı Mamak Askeri cezaevinde diğer aydınlarla beraber buz kıran, tuvalet temizleyen “sakıncalı bir piyade”. Demokrasi ve insan hakları savunucusu, ilkelerinden taviz vermemiş bir gazeteci. Haber kaynağını hep koruyan, belgesiz haber yazmayan...

ÇATLI, ÜLKÜCÜ MAFYA, HAYALİ İHRACAT…

Ve bugün ayaklar altına serilmiş gazetecilik mesleğini “Gerektiğinde hükümetlere, güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan” olarak tanımlayan biri. Öldürülen gazeteci arkadaşlarının cinayetlerini aydınlatabilmek için didinen bir Uğur Mumcu’dur bahsettiğim.
Halk daha sonraları Susurluk kazasıyla birlikte adına aşina olacağı Abdullah Çatlı’yı ilk ondan okumuş, ülkücü mafya, hayali ihracat gibi kavramlar ilk onun kaleminden çıkmış, kontrgerillanın mevcudiyeti ilk onun zamanında tartışma konusu haline gelmişti. Kürt sorununu, Papa suikastının perde arkasını araştıran, Özal dönemi politikalarını eleştirmekte beis görmeyen bir gazeteciydi Uğur Mumcu... 1984’de Aziz Nesin öncülüğünde hazırlanan Aydınlar bildirisinin altına imzasını koyan ve Kenan Evren tarafından “vatan hainliği” ile suçlanan bir yurtseverdi... 1977–1991 yılları arasında Cumhuriyet okurlarına “Gözlem”lerini aktaran bir Uğur Mumcu’dur bahsettiğim.

BİNLER…

Hani fazlasıyla klişe bir deyiş vardır habercilik dilinde. Önemli bir kişinin vefatının ardından birçok haberci biraz da mübalağa soslu bir dille “Cenazeye binler katıldı, naaşın arkasından binler yürüdü” gibi cümleler kurar. Bugüne dek Türkiye’de pek az siyasetçiye, bürokrata, sanatçıya nasip olmuş “gerçek binler” belki de ilk kez bir gazeteci için aydınlatmıştı o başkaldıran cenaze merasimini 1993’te. Bugün bir devlet büyüğünün; söz gelimi oğlu kadar sevdiği yeğeni hakkındaki yolsuzlukları kaleme alacak, fikri takipten ödün vermeyecek, üstüne üstlük bir de bunun üzerine kitap yayımlayacak kaç gazeteci kalmıştır sizce? Günümüzde kaç gazeteci haber kaynağını yeterince iyi saklayabiliyor, güç odaklarına vakti geldiğinde değil de olması gerektiği her an karşı çıkabiliyor kalemiyle?

TUĞLA VE DUVAR

Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için namus sözü verenlerin üzerinden onlarca hükümet, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve savcılar geçti. Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un “Üzerime gelmeyin devlet yapmıştır, siyasal iktidar isterse çözer” cümlesinin dahi üzerine gidilmedi. Demirel’in “Namus borcumuzdur”, Cindoruk’un “Zaten bekliyorduk”, Ağar’ın “Tuğlanın birini çekersem duvar çöker” sözlerinin de öyle. Herkes suskun. Dönemin güvenlik bürokrasisi hala dilsiz… Davanın zamanaşımı için son tarih 2023. Uluslararası sözleşmelere göre bu eylemler belli kişileri sistematik bir şekilde katletmeyi amaçlıyordu. Ve yine hukukçulara göre bu insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında değerlendirilmeli yani zamanaşımına uğramamalı.

ÇALI SÜPÜRGESİ…

Eşi Güldal Mumcu “Her yıl buraya sessizce çoğalarak geleceğim” demişti yıllar önce. Cımbızlarla toplanması gereken delillerin süpürgeyle hasıraltı edildiği bir ülkede biz de en azından payımıza düşeni yapalım. Kitaplarını okuyalım, onu daha iyi anlayalım, yaşananları sorgulamaktan caymayalım. Uğur Mumcu’dan, Hrant Dink’e, Metin Göktepe’den, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Musa Anter’den, Turan Dursun’a, Abdi İpekçi’ye ve sayısı belli, gerçek failleri ise meçhul yüzlerce gazeteci, aydın için sorgulayalım. Bir hayalmiş gibi görünse de, gerçek suçlular bir gün cezasını çeksin diye... Adalet ve Demokrasi haftaları artık daha anlamlı kutlansın diye!

Haberin Devamı