Müzik mi Biricik mi? deseler,Biricik derim...
Sizin hep kalabalıklara uzak bir haliniz var
Sizin hep kalabalıklara uzak bir haliniz var. Kalabalıklara yabancı gibisiniz... Bu gerçekten sizin doğal haliniz mi?
Mazhar Alanson: Kalabalıkları hiç sevmiyorum gerçekten. Yapım böyle, taa küçüklüğümden beri. Biricik’ten önce de bu böyleydi, ilk evliliğimde yine hep evde otururdum. Çıkmazdım dışarı. Çalışırdım. O müzikler çıkmaz çalışmadan zaten. Konservatuvarın tiyatro bölümünde öğrenciyken diğer arkadaşlardan üç beş şey fazla okudum belki o yüzden yazabildim o şarkıları. Kelimelere hayranım ben. Kelimeleri iyi kullananlara hayranımdır. Bu yüzden de eve kapanırsınız. Kelimeler öyle dağda bayırda avlanılmaz. Bahçeye bile zor çıkan adamım ben.
Öyle tek başına yaşıyorsunuz sonra binlerce insanın önüne çıkıp şarkılar söylüyorsunuz... Bu iki farklı yaşamı bir arada tutmak zor değil mi?
Mazhar Alanson: Bu zig zag durumunu seviyorum galiba. Tek başına yaşıyorsun evinde sonra konser günü bir açılıyor kapı, flaşlar sesler binlerce insan.... Bu bana rüya gibi geliyor. Büyük de keyif veriyor. Konser bitiyor yine eve dönüyorsun tekrar don paça evde oturuyorsun. Dışarısı kötü. Magazin olayları çok sıkıcı. Kafelerde yazarlar kavga eder oldu. Barlarda adam vuruyorlar. Çekiyorum toplumdan aslında, kaba buluyorum toplumu. Adam ayağına basıyor senden özür bekliyor.
Aslında benim sormak istediğim şey kalabalıklara aykırı haliniz... Kendine ait bir dünyanız var, o dünya da çok özgür gözüküyorsunuz. Bu cesareti size kim veriyor; müzik mi, aşk mı yoksa hep mi böyle cesurdunuz?
Mazhar Alanson: Hep cesurdum ama bir anda olan bir şey değil tabii bu. Yavaş yavaş oluşan bir hal. Hayatımı anlatmalıyım size buna tam cevap verebilmek için ama bu uzun sürer şimdi. O yüzden şöyle söyleyeyim; aslında bu doğal halim benim. Aldırmıyorum artık. Bir şeye tutunduğunuzda sonra ona tapar hale geliyorsunuz, bunu sevmiyorum.
Biricik Suden: Dolambaçlı yollardan anlatmayı bilmiyor Mazhar. Ben de öyle olduğum için çok iyi biliyorum. Kenardan köşeden dolaşarak, aman karşımdaki kırılmasın diyerek endişelenmeden direkt düşündüğü gibi konuşur. Çünkü yürekten kötü bir şey düşünmediğini bilir, içi rahat olduğu için fikrini açıkca söyler. Kaçınmaz düşündüğünü söylemekten. Bir de zaman kaybı onun için de benim için de düşündüğünü söylememek.
Mazhar Alanson: Konuşurum, karşımdakinin kalbi kırılır sonra da çok üzülürüm. Kendime “Vay eşşek herif vay nasıl yaptı bunu” derim. O yüzden zannedildiği gibi kendimi insandan ayrı bir yere koyup “Ben arındım artık kötülüklerden” diyen biri değilim. Bilakis, hata yapabileceğimi bilirim ve insan olmanın zevkini çıkarırım. Umreye giderim ama dönüşte de o hayatı savunacak bir görüş sergilemem. Bir şeye bağlanmam, birine bağlanmayı sevmem. Çocuklarımla bile ilişkim bu yani. Kendimi ölmüşüm gibi düşünürüm bazen. Biricik kızar ben böyle söyleyince ama şunu demek istiyorum, siz bana “Hadi gel Moğalistan’a gidelim” deseniz, “Gelemem, çalışıyorum” diyebilirim ama “Yarın ölsen ne olacak ulan peki?” deseniz hemen gelirim. Çünkü sadece an var aslında. Dem bu demdir. Böyle düşünenler benim gibi olurlar. Ben uzun zaman önce öldüm yani... O yüzden yaşama sevinci var içimde.
Kolay anlaşır mısınız insanlarla peki?
Mazhar Alanson: Bazılarıyla evet ama herkesi memnun edemezsin. Anlaşmazsam görüşmem zaten ben. İnsanların birbirleriyle anlaşmak istediklerini de tam düşünmüyorum aslında.
Biricik Suden: İnsanların gönlüne kolay girer ama... Bunu iyi yapar yani.
Mazhar Alanson: Mesela Cem Yılmaz daha onu bilmiyor. O yüzden eleştirilere kızıyor. Herkesi memnun edemezsiniz ki. Yaşla da ilgisi yok, ruh aynı kalır çünkü. Cem’in yapısı böyle.
Peki, sizin adınız bir şekilde “çatlağa” çıkmış. Bunun böyle bilinmesi insanı böyle olmaya da mecbur hale getirir ya... Deli ya da akıllı taklidi yapar mısınız bazen?
Mazhar Alanson: Hayat kendi acı ve komedisiyle öyle dolu ki, insan öyle şeyler yaşıyor ki ayrıca bir oyuna gerek kalmıyor. Ablam hastaydı ona ne numaralar yaptık hissetmesin diye mesela... Akıllı taklidi de yapmıyorum artık o kadar kasmıyorum değmiyor çünkü. Neysem o işte.
Biricik Suden: Bu konularda o kadar özgür ve egoisttir ki. Eve arkadaşını çağırır bir saat sonra “Hadi sen git” der. Utancımdan ölürüm. Arkadaşı “Abi sen çağırdın” der. Mazhar da “Tamam çağırdım ama şimdi de gitmeni istiyorum” der. Bu özgürlükte biri, birileri onu sevsin diye taklit yapabilir mi sizce?
”Aşk beni normalleştirdi” demişsiniz bir röportajınızda. Normal olmadan önce nasıldınız? Normal nedir ki?
Mazhar Alanson: Babam ben orta okuldayken öldü ondan sonra ben vahşileşmeye doğru gitmeye başladım. Yani öfke doluydum. İçimdeki öfke hep galip geliyordu. Sonra aşk meşk, müzik, beni, bu öfkeyi yumuşattı. Hatta yurt dışına çıktığımızda tırnaklarımı bile yemiyorum. Oralarda daha da yumuşağım.
Biricik Suden: İçeri girmez Mazhar yurt dışında. Ben yoruluyorum düşünün.
Nasıl gidersiniz seyahatlere? Ani kararlar mı alırsınız, aylar önceden bilir misiniz nereye gideceğinizi?
Mazhar Alanson: Aniden, bir anda gideriz. İlk eşim operacıydı, o yüzden bende yeşil pasaport vardı. Ayrılınca gitti o. Vize mize için bir sürü şey istediler sonra. Ben de “Siz kim oluyorsunuz da beni soruşturuyorsunuz?” psikolojisine girdim vizesiz yerler var dediler, aman ne dolaştık biz de. Fas, Tunus, Malta....
Biricik Suden: Telefon eder “Yarın gidiyoruz” der. Ben de hep hazırımdır. Şu anda 5 aylık seyahate gidecek kadar hazırım mesela.
Umreye de gittiniz beraber değil mi?
Mazhar Alanson: Biricik çarşaf da giydi. Metal maskeli kadınlar vardı. Yemenlilermiş.
Biricik Suden: Gerçekten çok etkileyici yerler. Çok etkilendim. Günde beş vakit bütün insanlar her şeyi bırakarak dağlardan tepelerden camilere doğru geliyor. Aynı hedefe doğru yürüyorlar.
Peki, çok bela çıkar mı grupta, MFÖ’de...
Mazhar Alanson: Çıkar ama yarım saat sonra müzik yaparız...Yani artık hiç önemli olmayan, insanların birbirine çok alıştığı bir durum bizimkisi. Artık kavga gürültüyü de tercih etmiyoruz açıkcası. Sadece tadlarımız ayrı artık. Mesela Fuat’ın bestesinin sözünü Aysel Gürel yazmış, tamam takdir ettiğimiz biri de benim anlatmak istediklerime uzak bir şey bu. Diğer taraftan solo çalışmamda Özkan bana yardım edecek. Ama Biricik’le aram kötü olsa müzik yapamam. Müzik ruhu besliyor, aşk dokunduğun bir şey benim için dokunduğum şey daha önemli.
16 yaşımdayken Mazhar’ı sahnede seyrettim ve aşık oldum
Biricik Hanım ve siz aslında farklı geçmişlerden gelen iki insansınız değil mi? Kim kendi hayat tarzından vazgeçti ya da kim diğerine kendisini daha fazla kabul ettirdi?
Biricik Suden: Tam tersine. 16 yaşımdaki aşkımdı Mazhar. Mazhar’a ismini koyan annemin dayısı. Ortak arkadaşımız çok. Özkan’ın karısı benim yeğenim Mazhar’ın en yakın arkadaşıydı. Ayrı yerlerden gelmiyoruz yani...
Mazhar Alanson: 1980’de dizlikler, tayt pantalon, saçlar falan Biricik’in rüyasına girmişim.
Biricik Suden: Ben de punktım. Saç jölesi diye bir şey yok daha o zamanlar pastane jölesiyle yapmıştım saçımı. Yeşildi saçlarım. Ayağımın bir tekinde başka ötekinde başka ayakkabıyla dolaşıyordum.
Mazhar Alanson: Kafasını okşamıştım elime batmıştı saçı, parmağım kanamıştı. O dönem aşık olmuştum aslında ama kader bizi ayırdı. Ama yıllar sonra birleştik çok memnunum. Sürekli Biricik beni değiştirdi gibi haberler yapıyorlar ya da sürekli bizle ilgili haberler uyduruyorlar ya onun nedeni hayatlarında hep yapmak istedikleri şeyi yapan ve başarılı olan biri var. Herkes ayrılıp sevdiği öteki kızla hemen evlenip düzenini devam ettiremiyor. Bizim beraberliğimiz hakikaten bir çeşit birbirini tamamlamadır. Karı koca tabii ki epey de birbirimizden ayrıyızdır. O tertiplidir ben çok dağınık.
Biricik Suden: Kim kendi hayatından vazgeçti dediniz ya, vazgeçmeyi istediğin bir şeyi terk etmek gibi algılıyorum ben. O anlamda ben hiçbir şeyden vazgeçmedim. Şu an nasıl bir hayat istiyorsam Mazhar’la onu yaşıyorum. İnsanın hayatında evreleri vardır ya zaten, böyle bir şey yaşamak istiyordum, onu yaşıyorum. Mazhar için bir şeyden vazgeçmedim. Belki şeyden vazgeçtim; tek başına çalışabilirim ben. Şimdi Mazhar atölyeye çıksam hemen “Neredesin” diye geliyor. O turnedeyken çalışıyorum ben de...
Mazhar Alanson: Ben de 1980’de dizlik takıyordum sahnede, Biricik beni giydirmiyordu o sırada. Ben her zaman sahnede böyle olmak istiyordum ama üçlü olduğumuz için bu olamıyordu, çekiyorlardı geriye. Şimdi solo bir şey yapacağım Mart gibi biter sanırım. İstediğim gibi şarkı sözü yazıp istediğim gibi giyineceğim. Öteki türlü olmuyor. Son dakikaya kadar ben sahnede ne giyeceğim bilmem bile. “Ne giyeceğim?” derim Biricik’e, “Böyle bir şey var seversen” der. Zaten severim çünkü ben de öyle istiyorum. Fuat’ın nasıl stüdyosu var kendi işlerini bedavaya getiriyorsa, Biricik’in de yukarıda atölyesi var, benim de bu lüksüm var.
Biricik Suden: Fuat’la Özkan’ın eşi uzun yıllardır evliler diye belki konserlere gelmiyor, ben her konsere gidiyorum. Kadın kadın bir kadın değilim, erkeklerle kolay anlaşırım. Fuat ve Özkan iyi arkadaşlarım. Odada Biricik var yanında konuşmayalım gibi bir durum olmaz bizde... Dördümüz iyi anlaşırız.