Modanın sanat aşkı
Günümüz dünyasında modanın sanat akımlarından beslendiğini söylemek yanlış olmaz. Aralarında her daim aşk ilişkisi olan moda ve sanat, kullandıkları tarz ya da stil dili ile insanların beyinlerinde düşünce ve sezgiler oluşturarak hayali bir dünya çiziyorlar. Bugünün lüks markaları sanatın popüler isimleri ile işbirliği yaparak markalarına katma değer katıyorlar. Aklıma 1920’li yıllarda Elsa Schiaparelli’nin Dali ile hazırladığı kıyafetler ve Yves Saint Laurent’in üzerinde Mondrian ve Picasso’nun işlerinin bulunduğu 60’lı yıllara damgasını vuran elbiseleri geliyor. Ünlü çağdaş sanat koleksiyoneri ve Louis Vuitton’un sahibi Fransız iş adamı Bernard Arnault’nun bu marka çatısı altında dünyanın önemli sanatçıları ile işbirliği yaparak projeler ürettiği herkes tarafından bilinir.
Vitrin dizaynı ve mekana uygun “site-spesific” yerleştirmeler yapmak ve butiklerde sergiler açmak Arnault’un projeleri arasındaydı. Günümüzün yeni trendi olan butik küratörlüğünün de moda dünyasının önde gelen isimlerinin imajlarını sanatsal dokunuşla farklı bir boyuta götürdüğü gözden kaçmayacak önemli bir detay.
Benekler çantalar ve elbiselere bulaştı
Türk çağdaş sanatının önemli ismi Haluk Akakçe’nin Paris Champ Elysee’deki Louis Vuitton’un dükkanında “Moving Through the Looking Glass” adlı videosu ile büyük övgü aldığını dün gibi hatırlıyorum. Toplum ile teknoloji arasındaki ilişkiyi sorgulayan çalışmada sanatçı, bu mekanın logolarını manipüle ederek harika bir eser yaratmıştı. Dünyaca ünlü markanın Akakçe’nin sergisine kapılarını açmasının sebebi; mağazanın mimarisini çağdaş sanat ile bütünleştirmekti. Serginin aklımda kalan en büyük özelliği mağazanın gezinti alanının en dikkat çekici bölümlerinden biri olan yürüyen merdivenler boyunca devam eden devasa “fiber optik” ekrandı ve sanki insanları farklı bir mekana taşıyor hissi veriyordu. Yine aynı mekan 2012’de butiğin üst katında “Espace Culturel”de Murat Akagündüz, Murat Morova Halil Altındere ve Tayfun Serttaş gibi sanatçıların yer aldığı “Yolculuk” temalı sergisine yer verdi. Sergi çok önemliydi çünkü koleksiyoner Arnault’nun koleksiyonu için bir Türk sanatçının eserini seçmesi o sanatçının kısa sürede dünya çapında olması anlamına geliyordu. Yakın zamanda bu modaevinin, dünya çağdaş sanatının kendine has üslubu ile muhteşem eserler yaratan Japon sanatçı Yayoi Kusama ile de işbirliği yapması da büyük ses getirdi. Çantalardan elbiselere kadar bütün ürünlerin üzerinde yer alan ve adeta sanatçının imzasını taşıyan benekler daha da ileriye gidilerek, Londra’daki “Selfridges” alışveriş merkezindeki Louis Vuitton butiğinin iç dekorasyonunu “Polka Dots“ ile tasarlamasına sebep oldu. Bu modaevinin uyguladığı projelerde çalışan diğer önemli isimler arasında; David La Chapell, Sylvie Fleury, Arman, James Turrel, Murakami ve Richard Prince gibi dünya starları yer aldı.
Türk sanat eserleri de kumaşlarda yerini aldı
Ülkemizde bu konudaki ilk atılımı 2006 senesinde Türkiye’nin önde gelen sanatçıları, modacı Vural Gökçaylı ile Akmerkez’de “12 elbise 12 sanatçı” adı altında bir sanat projesi ile gerçekleştirdi. Aralarında Bubi, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Koray Ariş, Bedri Baykam gibi Türk resim sanatının önemli sanatçılarının çalışmaları yer aldı. Özel olarak desenlenen kumaşlar her sanatçının belirlediği renge boyanarak modacı Gökçaylı’nın üzerinde yaptığı çalışmaları ile harika bir proje ortaya çıktı. Yine geçen sene Portakal sanat evi çağdaş Batı sanatının büyük ustalarından olan Anish Kapoor, Marc Quinn, Alexander Calder gibi isimlerin mücevher tasarımlarını sanatseverler ile buluşturmuştu. Yakın zamanda Art-Basel Miami moda ve çağdaş sanat adına güzel örneklerin yer aldığı bir etkinlik oldu. Ünlü moda tasarımcıları ve beraberinde getirdikleri muhit, şıklıkları ve sanata yaptıkları yatırımları ile çok konuşuldu. Christian Dior’un erkek bölümünden sorumlu Kris Van Assche fuardaki sergilerden ve akşam etkinliklerinden sorumlu bir modacıydı. Moda dünyasının bu büyük markasının sanat dünyasıyla çarpıcı işbirliğine yakın tarihten bir örnek ise her işi ile olay yaratmış ve fotoğraf dünyasının en önemli sanatçılarından Nan Goldin’in geçtiğimiz sene Dior’un sonbahar parfüm kampanya çekimleri için Robert Pattinson ile New York’u bir uçtan bir uca dolaşarak oluşturduğu çok konuşulan 500 kopyalık kitabıydı.
Modanın devleri sanat dünyası ile her zaman yakın ilişki içindeydiler. Tartışmasız kendi jenerasyonun en etkili, aykırı ve hayal gücü yoğun olan isimlerinden Alexander McQueen’in ölümünden sonra, Metropolitan Müzesi ona ithafen “Savage Beauty” başlıklı bir sergi açtı. Daha sonra bu modaevi Frieze sanat fuarına sponsor oldu. Frieze’e sanat ve moda dünyasında güvenilirlik kazandıran ve iyi ilişkiler kurduran bu anlaşma Frieze’in sadece sanat dünyasına değil, daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Bu fuarlara gelen “haute couture” ya da “Crocodile” çantaya büyük para veren tüketici kitlesi elbette ki sanata da büyük yatırım yapıyorlardı. Ayrıca moda da kullanılan “yatırım parçası”, “limited edition”, “Uniq” gibi terimler sanatta da kullanılmaya başlandı.
İnanıyorum ki her zaman sanat ve moda arasında kuvvetli bir bağ olacak. Moda sanatı entelektüel bir gruba ulaşmak için araç olarak kullanıyor. Öyle ki o kitle moda sektörü için ideal tüketici grubu teşkil ediyor. Her iki alan için de önemli olan farklı bir dili yakalayarak günümüzün çağdaş kültürünü belirlemek.