Modanın dediği mi olur?
Aslında her şey, bol bir kot pantolon istememle başladı. Hani, bir ara moda olan “boyfriend jean“lerden... Kendimi bildim bileli, bol giymeyi severim, o yüzden bu, kocanın pantolonunu giymişsin gibi duran tarzı pek benimsemiştim. Genellikle kot pantalon alışverişim şu şekilde olur: Bedenime gayet güzel olanı seçer sonra kasaya gidip bir büyük bedenini paketlemelerini isterim. Huyumu bilenler zaten artık benimle mücadeleye girip, “Olur mu bu çok büyük esneyecek zaten” gibi diyaloglarla kendilerini yormuyorlar. Hemen ödemeyi alıp, beni uğurluyorlar. Bu, “esner nasılsa” lafına da illet oluyorum. Esneyene kadar ben niye ızdırap çekecekmişim, anlayabilmiş değilim. Kaldı ki esnesin diye leş gibi olana kadar aynı şeyi giymek neden? Normalinden bir küçük bedene girebilmek için icad edilmiş, ufak demirden kilit benzeri bir aparat bile var, inanır mısınız! “Girebildiğin değil giyebildiğin beden“ sloganı, mağazaların duvarına yazılmalı! Ama yine de büyük almakla, modeli bol olanı almak farklı elbet. İşte bu yüzden geçen yılın “boy friend jean”lerinden almak için bildiğim markalara uğramaya başladım. Ama gelin görün ki bu yıl “boy friend“ olmuş size “süper skinny“! Yahu “Daha altı ay evvel aldım” diyorum, ürün ismini veriyorum ama ne fayda, bu yıl o ürünü çıkarmıyorlarmış. Aslında çok isteyen varmış ama modası geçmiş o yüzden çıkaramazlarmış. “Sizin gibi çok soran oluyor“ demezler mi! Şaka gibi! Talep de var üstelik ama firma para kazanmaktan çok modaya ayak uydurmayı tercih etmiş besbelli. Sağolsunlar bizi de düşünüyorlar. Allah muhafaza, bir gaflete düşüp alırız, sonra herkes bize “Demode” der, değil mi! Birilerinin ne giyeceğimize karar vermesi sizin de sinirinizi bozmuyor mu? “Bu yıl paçalar kısaldı, pantolonlar daraldı“ diyor birileri hooop bir örnek giyinmeye başlıyoruz. Kaldı ki, duruma göre giyinir insan. Pikniğe giderken, tayt gibi pantolon mu giyelim “Moda” diye!
Ünlüysen sahneye çıkar gibi dolaşmalısın
Bu, “Duruma göre giyinme“ meselesinde, gazetelerin, ünlüleri eleştiren yazarlarının da kafası karışık. İki ünlünün, giysilerini kıyasladıkları sayfalarda, kişilerden birinin fotosu sahnede, diğerinin sokakta çekilmiş oluyor genelde. İkisi aynı şey çünkü! Ünlü isen sokakta da sahneye çıkar gibi dolaşmalısın! Ha o sırada evini mi taşıyorsun, top oynamaktan mı geliyorsun önemli değil, topukluların ayağında olmalı! Üstelik, tercihleriyle de eleştirirler ünlüleri. Bu yılın modası çizgili ise çiçekli giyene, vebalı muamelesi yapılır yine bu sayfalarda. Kadın belki çiçekli seviyor değil mi? Haşa! Mantık hep aynıdır. “Modanın dediği olur“. Buna uyanlar çoktur. Onlar ki aynı okulun öğrencileri gibi bir örnek giyinip aynı bahçelerde dolanırlar. Kendi kafasına göre takılmak isteyenler ise istediklerini umutsuzca arar durur.
Müzik bahane konser modası şahane
Moda artık sadece giyimle de sınırlı değil üstelik. Kızamık gibi ateşli bir şekilde her alana yayılıyor hızla. Yediklerimiz bile modaya tabi, ötesi var mı? Şimdilerde kafelerde adını bile duymadığımız yemeklerin servisi pek moda. Geçen gün bir kafede buluştum arkadaşlarla, hani olur ya “için ezilir” de “bastıracak” bir şeyler yemek istersin. Tam o durumdaydım. Aldım elime mönüyü. Aman almaz olaydım. “İnci balığı havyarı”, “Somon gravlax ve ton tataki”, “Bulgogi soslu salata”! “Kendinizi cahil hissedin de gelen yemeği beğenmezlik etmeyin“ diye herhalde bu mönüyü yapmışlar. “Midem kazındı da bir tavuk ciğeri pate atıverdim ağzıma” dememiz bekleniyor galiba. Bu arada bahsettiğim yerler özel şef mutfakları filan değil, bildiğiniz kafe işte. Şimdiden, modaya uymadığım için beni eleştirenler olmuştur bile. Tabii canım, “Modanın dediği olur“ nasılsa artık “Zıkkımın kökünü getirseler” afiyetle yiyen çok olur.
Bitmedi! Konsere gitmek bile müzik zevki ile değil moda ile ilgili. Ergenlik çağındakiler bu konuda çok hızlı. Justin Bieber konserinin biletleri, iki saat içinde tükendi. Mesele, “Ben de konserdeydim” diyerek, modaya uymak. Bieber’ı sevmek, zaten moda. Mağdurlar ise anneler. Ne yapalım, “Müzik bahane, konser modası şahane“ diyenler, size iyi eğlenceler...
Diyelim bu yıl “ince kaş moda”. İnsan moda diye kaşını alır mı yahu! Aldık zamanında, şimdi istesek de kalınlaşmıyor işte. “Kalın dudak modası var“ diye estetikçiye giden gördüm. Bu yıl küçük burun moda, pek güzel, seneye karakteristik burun moda olunca, ek mi yaptırılacak burunlara? Bedene, pantolon paçası muamelesi yapmak, “akıllara zarar“ bir durum değil mi?
Yakışanı bulmak için renk testi yapın
Peki şu soruya ne demeli? Saçınızın rengini değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Hoppalaaa! Bir rol için, başka kimliğe bürünmek uğruna elbette değiştiririm ama özel hayatımda doğuştan sarışınım işte. Elbette ufak oynamalar yapıyorum saç tonumda. Ama sırf moda diye renkten renge girme zorunluluğu niye? Neysen osun işte!
Bazı şeylerin modası olmaz bana göre. “Kuş kondurmaya” gerek yok her tasarımda. Hostes kıyafeti mesela... Bu hafta bolca tartışılan bu konu, “kuş konduramadık bari fes konduralım“ fikrinin bir ürünü. Bu çaba niye! İnsanlar defileye çıkmıyorlar, “formal” bir iş yapıyorlar. Bunun bir standartı vardır. Modası olması gerekmez. “Hostes kıyafeti“ alışılmış bir çizgidedir ve öyle de kalmalıdır. “Bütün dünyanın dikkatini çekecek bir hostes kıyafeti”, ne gereksiz bir idealdir. Ne çok uzun ne çok kısa, ne çok dar ne çok bol, klasik, rahat, aşırı dikkat çekmeyen, zarif ve sade... Polis, asker, hostes, pilot... Amacını aşmamalı giysi dediğin, kuş kondurmaya çalışılmamalı yani.
Bu yazıdan sonra, beni “moda düşmanı“ sanmayın sakın. Ben de seviyorum modanın eğlencesini ama bir yere kadar! İnsanların, üzerine para verip, kendilerini bağladıkları zincirin ayağıma dolanması kızdırıyor beni. Turuncu moda olduğu zaman, yeşil elbise bulamamak... İşte budur itirazım.
Gelelim benim “boy friend” pantolona... Geçen yıl almış olduğum ama zayıfladığım için üzerimde “grand father jean“ gibi duran ürünü, artık moda olmadığı için, internetten beşte bir fiyatına buldum. Geçen yılkini de çok hünerli mahalle terzime daralttırdım. Firmalar, bu kafayla giderlerse daha ne kadar para kaybedeceklerini artık kendileri hesap etsinler.
Kendinize yakışan rengi bulmak istiyorsanız, renk testini uygulayın. Saçtan, giyime, doğru renkleri kullanabilmek çok önemli. Evdeki renkli fular, örtü, atkı, şal ne varsa alın elinize. Bir aynanın karşısına geçin. 4 mevsimden hangisi, sizin? Unutmayın, bunun doğduğunuz ayla bir ilgisi yok. Size en yakışan renk, mevsiminizi belirleyecek. Yaz ve kış kadınları, giyimde, tüm renklerin soğuk tonlarını, ilkbahar ve sonbahar kadınları ise sıcak tonları tercih etmeli. Aynı zamanda renk uzmanı olan kuaförüm Salih Pehlivan, bir yandan bana renk testini uygularken insana en yakışan rengin, çocukluk saçına en yakın renk olduğunu belirtiyor. Bakalım mevsimler bize ne söylüyor?
Ünlüysen sahneye çıkar gibi dolaşmalısın
- Yaz kadını: Mavi tonlarının kadını. Pembe de sizin renginiz. Sarı saçı en iyi taşıyan grup. Ama sarının soğuk tonları şart. Altın sarısı ya da bal rengi tercih edilmemeli. Emel Sayın, Filiz Akın, Seda Sayan ve ben.
- Sonbahar kadını: Kahve rengin kadını. Toprak, tarçın, kahvenin tüm tonlarını en iyi taşıyan kadınlar. Çikolata, koyu karamel, kızıl-bakır kahve... Kahvenin özellikle koyu tonları size göre. Hülya Koçyiğit, Çağla Şikel, Pınar Altuğ, Esra Akkaya.
- Kış kadını: Siyah, gri, mor renklerin kadını. Koyu saç renklerini iyi taşıyorlar. Kestane, siyah ya da koyu renkler üzerine kırmızı yansımalar bu gruptaki kadınlara çok yakışıyor. Türkan Şoray, Nebahat Çehre, Tuba Büyüküstün.
- İlkbahar kadını: Turuncu rengin kadını. Sıcak sarılar da tam size göre. Türkiye’de en az rastlanan kadın grubu. Bakır renk saç en ideali. Dore sarı, bal rengi, bakır rengi en uygun renkler. Meryem Uzerli, Selma Ergeç, Zuhal Olcay.