Mazhar’ın nefesi iyidir, ‘beni üfledi’ tozlanmış iyi tarafımı açığa çıkardı
Biricik Suden, Sanem Altan'ın sorularını yanıtladı
Akşamüstü dört gibi Biricik beni aradığında, sabahın erken saatlerindeki uçuşla Berlin’den dönmüştü. Mazhar’ın “Kadının yemeğini yemem, senin yemeklerini özledim, manava uğrayalım” demesi üzerine gelir gelmez mutfağa girmiş kocası için karnıyarık, püre ve salata, kendi içinse kapuska pişirmişti. Ve hayırlısıyla ben de bir an önce gelip gidersem uyumayı hayal ediyordu.
Kapıyı açtığında ise tüm bunların uydurma olacağını düşüneceğiniz kadar güzel gözüküyordu. Kahveleri koyup önce dedikodu yaptık. Eylül ayındaki Umre ziyareti, Mazhar’ın Berlin konseri ve tabii ki Hülya Avşar’ın Tayyip Erdoğan’ı kediye benzetmesi. Saat sekize doğru çok eğlendiğim bir röportajdan sonra, “Hadi sen biraz uyu” diyerek kalkmayı planlarken, içeri Mazhar Alanson girdi; “Bu karnıyarığa kalmalısın, bak başka bir şey olsa bunu demem ama bunu tatmalısın” diyerek...
Masalar kuruldu, yemekler kondu ve Mazhar Alanson anlatmaya başladı. Dışarıdan nasıl gözüktüğümüzü tahmin ediyorum, Amerikan filmlerindekine benziyordu sahne. Filmin soundtrack’indeki hit şarkı fondadır, kahramanlar içinde olmayı hep istediğimiz bir hayatın mutluluğuyla eğlenir ve film hiç bitmesin isteriz. Bizi izleseniz bu filmi severdiniz eminim.
Ve şimdi Biricik’le sözümüz var. Mazhar Alanson’un o istediği, heyecanla anlattığı şeyi yapacağız... O ne mi, durun bakalım...
Yakında yaparız nasılsa...
Siz gerçekten çok özgür, çılgın, kabına sığmayan, kural tanımayan biri misiniz?
Altı sene öncesine kadar çılgın, sorumsuz, soğuk, yaramaz kız olarak tanınıyordum sanırım. Artık biraz da olsa değiştiğini umuyorum. Çünkü çok şey değişti gerçekten.
Peki yanlış mı tanınıyordunuz, size haksızlık mı yapılıyordu, yoksa gerçekten öyle miydiniz?
Özgürlüğün neler getirip neler götürdüğü bana pek fazla anlatılmadı. Kendim bulmak zorunda kaldım. Daha doğrusu bu, özgürlüğü kullanmayan insanlar tarafından anlatıldı. Underground club’ın ne olduğunu bilmeyen, hayatında hiç zararlı madde kullunmamış, disiplinli bir anne baba tarafından yetiştirildim ben. Laf dinlemez bir çocuktum ama bedelini ödemeyi bilirdim. Bilinçsiz değildim, ne yaparsam yapayım yolumu hiç kaybetmedim. Gittiğim yoldan geri dönmesini bilirim. Ama yanlış tanınmakta payım çok büyük tabii. Çok rahatsız da olurdum böyle tanınıyorum diye, ama şunu biliyordum rahatsız oluyorsam niye bu tarafımı gösterip duruyorum.
Niye?
Kendi gerçeğimi anlayacak birinin olmadığına inancımdı. Türk toplumunun iyi insan, cici kız tanımını sevmiyordum. O kriterlerle kendimi anlatacağıma, çünkü kendimden nefret edecek hale getirirdi bu beni, o yüzden iyiyi kendime saklayıp çılgın kısmını gösterdim. Ve çocukluğumda ne duydum ne ettim bilmiyorum ama dünyanın çok büyük olduğunu, yapılacak çok fazla şey olduğunu keşfettiğimde ömrüm nasıl yetecek bunca şeye diye çok telaşlanıp, oburca her şeye saldırdım. Tat alma isteklerimdi bu delilikler aslında.
Babanız Necdet Haker, Ağır Ceza Reisi’ydi değil mi? Sert miydi? Aranız nasıldı babanızla?
Babamla aramda 56 yaş var benim.
Ciddi misiniz? Benim babamla aramda 22 yaş var.
Yaşıt sayılırsınız... Annemle aramda da 44 yaş var. Ama 56 yaş farka rağmen babamın uygarlığı müthişti. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum tabii. Babam Ağır Ceza Reisi’ydi, yani idam cezası verme yetkisi olan kişiydi ama müthiş vicdanlıydı. Zorlanıyordu. Bir kere sürmenaj olmuştu böyle bir karar verdikten sonra, çok iyi hatırlıyorum. Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi) filminin konu edildiği davanın Ağır Ceza Reisi’ydi biliyor musunuz?
Kendimi tekrarlayacağım ama ciddi misiniz?
Filmin senaryo yazarı Oliver Stone geçen yıllardan birinde Türk halkından özür dilemişti, doğru olmadığını söylemişti çektikleri filmin. Ama insan bu ülkede öyle rahat inanıyor ki işkencenin varlığına...
Babanız ne demişti izlediğinde?
Geceyarısı Ekspresi gösterildiğinde 13-14 yaşındaydım. Gerçeği anlatmayan bir film gerçekten. Zaten daha sonra Amerikalı olan filmin kahramanı da, Billy Hayes de bunu söyledi. Uyuşturucuyla yakalanan bir Amerikalı bu. Ceza alıyor. Cezası bitince de çıkıp gidiyor. İşkence ya da hapisten kaçma yok. Üstelik içici statüsünde ceza almış biri. Kilolarca uyuşturucuyla yakalanmamış. Babam üzülüp sinirlenmişti film yayınlandığında. Adam yakalandığında çuvallarla para getirmişler babama, adamı bıraksın diye. Onuru çok önemliydi babamın. Zengin bir aileden de geliyor. Kabul etmemiş tabii.
Babanız nereli?
Babam Saraylı, Yugoslav kökenli. Akrabaların hepsi yurtdışında yaşıyor. İki sene oldu babam öleli, 98 yaşındaydı. Cenazede Mazhar gözlerine inanamadı. Şapkalar, gümüş bastonlar. Baba tarafım giyimine çok düşkündür. Babam zamanında kendisine gümüşten kravat ördüren, yılan derisinden ceket yaptıran, altın karşılığı özel ayakkabı yaptıran bir çılgın aslında. Ve Ağır Ceza Reisi aynı zamanda. Tam çılgın yani. Hayatındaki bu çelişki de muazzam. Sülaleden gelen bir şey ama. Küçük halam kasıklarına kadar çizme yaptırıp, mini etek giyen biriymiş. Yugoslavya’da zaten “deli” diye bilinen bir sülale bu. Büyük halam 90 yaşında vefat ettiğinde fıstık yeşeli mini etek giyerdi. Muhteşem bacakları vardı.
Benim sevgim sahiplenici değildir karşımdakini zincir altına almayı sevmem
Uzun yaşayan bir aile?
Çok iyi bakarlar kendilerine. Ben babamı bir kez bile akşam yemeği yerken görmedim. Ya ev yapımı yoğurt ya salata yerdi. Babamı pijamayla hiç görmedim. Daima kolalı gömleği, fularıyla otururdu evde. Mazhar babam için “Hep biraz önce Nobel almış gibi duruyor” derdi. Babamla çok iyi bir ilişkim oldu. Mesafesiz ama çok saygılı. Yanında ayak uzatılmazdı. Hoş bir mesafesi vardı. İlk mini eteğimi giyip evden çıkacağım gün, böyle çaktırmadan kapıya doğru giderken “Biricik” diye seslendi, korkarak “Efendim” dedim, “Gel otur” dedi. Oturdum, “Efendim” dedim. “Oturabiliyor musun diye bakıyorum, bunu giydiğine göre oturmasını da biliyor olmalısın” dedi. Beni çok etkilemişti.
Mazhar Alanson’la evlisiniz, birbirinize benzer misiniz?
Hiç benzemeyiz. Mazhar’ı tek başına bırak, sağlıksız beslenir, sağlıksız yaşar, yemek yemeyi unutur. Bense beş dakika bile aç kalamam. Aç olduğum zaman yanıma yaklaşmayın. Mazhar süper dağınıktır, ben hastalık derecesinde titiz ve topluyumdur. Mazhar ağzına geleni hissettiği gibi söyler, karşısındakini düşünmez o sırada... Süzmez dediklerini ama “Seni seviyorum” dediğinde de doğru olduğunu bilirsin. Benimse en zayıf, kullanılmaya müsait yanım vicdanımdır. Kıyamam kimseye. Ben dakiğimdir, beş dakika erken gitsem bile kapıda oyalanırım, tam zamanında girerim. Mazhar en az iki saat bekletir. Ben büyük ve az eşya severim, Mazhar mıncık mıncıkçıdır. Paramı harcarken düşünürüm, o katiyen düşünmez. Kurallara riayet ederim. Yasak olan çok şey yaptım gençliğimde ama onu kastetmiyorum.
Bunları dinledikten sonra bu soruyu sormaya hakkım var sanırım. Doğru yaptığınıza emin misiniz?
(Kahkahalarla gülüyor) Çok uç olmamız birçok şeyi dengeledi ve yumuşattı, ama hâlâ sinir oluyorum tabii. Mesela personelin izinli olduğu gün sinirli kalkarım ben. Muhakkak söylenerek kalkarım, gece onun dağıttığı sabah kimsenin toplamadığı yerleri görünce iyice tepem atar, bir iki saatliğine Mazhar’dan nefret ederim. Evin içinde Mazhar’ı takip ederim. Önce Mazhar kalkar, arkadan köpeğimiz Bom onun peşinden, arkalarından da ben. Evin içinde bu şekilde dolanırız. En sevdiği şey mutfakta ayakta yemek yemek. Bense tek başımayken bile mumlu masa kurarım. Mazhar’ı masaya oturtmak işkence gibidir.
Nerelerde benzeşirsiniz diyeceğim ama o kadar güzel anlatıyorsunuz ki... Başka nereleriniz benzemez?
Mazhar elinde olsa beni kasaya kitlemek ister, benim sevgim öyle sahiplenici değildir. Serbest bırakırım. Zincir altına almayı sevmem. Vahşi bir leoparın kuzu gibi benimle olması, beni daha çok heyecanlandırır. Her an girebilecek ortamı vereyim ama o gitmesin, bunu severim.
Tekrar karşılaştıktan ne kadar sonra evlendiniz?
Bir sene sonra. Benim üçüncü evliliğim Mazhar. Çok büyük emek harcadı. Kağıt üzerinde evliydi ama evini terk etmişti ben rastladığımda. Bunu çözdü. Beni ikna etmek için çok uğraştı. Ben onu toparlıyormuşum gibi gözükse de, onu toparlayan kadın olmam için bana çok emek verdi. Onun daha istikrarlı ve kararlı olması içimdeki iyi tarafı ortaya çıkardı. İyi tarafım hep vardı ama birazcık tozlanmıştı. Nefesi iyidir Mazhar’ın. Onları üfledi...
Çok mu ısrarlıydı evlenmek için?
Beni çok etkiledi bu ısrarı ve sevgisi. Küçücük bir çantayla, neredeyse sadece donuyla geldi. “Hiçbir şeyim yok, param yok, evim yok. Var mısın benimle olmaya” deyince yelkenleri suya indirdim. Bizim evliliğimiz savaşlardan geçmiş iki yorgun savaşçının tatile gitmesi gibi bir şey. Hayatımda ilk defa biriyle yürüyorum. Her konuda elele yürüyecek birini dilemiştim ve geldi. Beraber güçlüyüz biz. Onca şeyden sonra ikimizin de müthiş dinlendiği bir dönem. Bir kere Mazhar ruhen çok yorgun olduğu ve yeni bir hayat kurmaya çalıştığı bir dönemdeydi. Benim de onca çılgın hikayeden sonra durduğum ve içine kapanmaya hazır olduğum bir dönemdi.
Mazhar’ı elimde değil, gönlümde tutuyorum, kim alabilir ki?
Kıskanır mısınız onu?
Arkadaşlarım, bazen sorar “Korkmuyor musun elinden alırsa biri” diye. Bu elinden alma lafı beni hep güldürür. Bizim için de bunu yazmışlardı çünkü. Hatta daha da fena şeyler yazmışlardı, Mazhar’ın evliliğiyle ilgili. Bunlara hiç cevap vermedim, çünkü şunu biliyorum bir adamı gönlün yerine elinde tutarsan, biri de gelir alır belki. Ama ben Mazhar’ı elimde değil, gönlümde tutuyorum, kim alabilir ki bunu benden. Bana acıklı geliyor bu laf. Yazık böyle düşünen kadınlara, çünkü o adamı sevmemişsin sen aslında, kötü bakmışsın, adam gidince de bağırıp duruyorsun. Bu ayıp bir kere. Ben, arkadaşlarım böyle şeyler anlattığında bile dinlemem. Adamı hâlâ seviyorsan, gittiğinde bile seviyorsan, onu anlatıyorsan dinlerim.
Kavga eder misinz?
Nil Karaibrahimgil geçenlerde söyledi bunu, “Siz alttan ayaklarınızla sürekli temas, aşk halinde olan ama ellerinde de tüfek olan tiplersiniz” diye. Evet, biz aşkla çok doluyuz, ama elimizde de hep bir tüfek var. Severiz didişmeyi, akıllı laflarla birbirimizi yenmeyi.
İnançlı biri misiniz?
Mesela insanlara inanıp inanmamayı hiç düşünmem, bu onların sorunu. Kendime ve hayata güvenirim. Sırlarım yoktur. Sırrım varsa da o kadar sırdır ki, ben bile kendimle konuşmam bunu. Çünkü beni koruyan bir güce inanıyorum. Yani inançlı biriyim. Allah’a dua eden biriyim. Mazhar’la beraber bu konudaki kitabi bilgim arttı. O çok çılgın bilinen, zamanımda da inançlı biriydim. Anneanneden gelen bir şey bu. Güzel bir ailede büyüdüm, ama yaşlı oldukları için çok da kendimi yalnız hissettim, o yüzden de Allah’a sığınmayı hep sevdim. Mazhar bu konuları anlatmayı sevmez ama Sufizm’de Allah korkusu, Allah sevgisiyle yer değiştirmiştir ve sevdiğinden birinden korkmazsın. Sevdiğin birine onun sana kötü bir şey yapmasını gerektiren bir şey zaten yapmazsın. Mazhar beni bunlarla tanıştırarak kafamdaki inancı çok daha bilinçli bir yere oturttu. İlişkimizin dinamiğinde de bu vardır.
19 Aralık’ta vizyona girecek olan Kirpi filminden notlar...
Mazhar Alanson, başrolünü Güven Kıraç’la paylaştığı “Kirpi” filminde, Kirpi Reşat tiplemesiyle karşımıza çıkacak. Kirpi’nin senaryosu Sulhi Dölek’e ait. Siz de “Kirpi”nin konsept danışmanlığını yaptınız.
“Mazhar’a ayrı, bana ayrı teklif geldi. Filmin oyuncu seçiminden Mazhar’ın kostümlerine, senaryodan özellikle Mazhar’ın laflarına, tipine kadar dahil olmam istendi. Fikir veren kısmında olduğum, kolay da yaptığım için bir şey yapmadım gibi geliyor. Anlatmaya utanıyorum. Filmle ilgili röportaj yapmayı düşünmüyorum mesela.
1,5 ay sürdü Mazhar’ın sahneleri. ‘Geç gider her yere’ diyorum ya, film başlamadan yönetmene söyledim ‘Her çekim saatini iki saat önce söyleyeceksin’ diye. Öyle söylendi ve hiçbir çekim aksamadı, çünkü Mazhar iki saat gecikmeyle hep zamanında gitti. Saat 11.00’de ise çekim, 09.00 dendi. Mazhar 11.00’de ordaydı ve her şey iyiydi.
Mazhar içine tam sinmeyen, kendine tam oturtamadığı düşündüğü şeyi rol öyle diye yapmak istemiyor. Arabulucu benim tabii. Hokkabaz’ı çekerlerken Çanakkale’den ararlardı, ‘Abla koş’ diye. Aslında Mazhar dediklerinde hep haklı, ama lisanını bilmek lazım. Ben de lisanını çok iyi bildiğim için karşısındakine kırmadan anlatabiliyorum Mazhar’ın istediği şeyi ve sorun çözülüyor.”