Mandrake’yi asla kabul etmiyorum!
Sermet Erkin sihirbazlık dünyasının inceliklerini anlattı
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük illüzyonist olarak gösterilen Zati Sungur’un öğrencisi olan Sermet Erkin, bugüne dek 1149 kez illüzyon gösterisi yapmış. 19 yaşında başladığı gösteri dünyasında, Finlandiya, İngiltere, İsviçre’de turnelere gitmiş. Tek kanallı dönemde adını duyuran Erkin, şimdi Profilo Kültür Merkezi’nde “Gülelim Eğlenelim Öğrenelim” adlı çocuk oyunu ile sahneye çıkıyor. Erkin sihirbazlık dünyasının inceliklerini anlattı.
İllüzyonistlik, herkesin alabileceği bir risk değil. Siz nasıl cesaret ettiniz?
Zati Sungur’u tanıdığımda daha ilkokul birdeydim. Kiracısıydık. Ses Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’un sahnesinde, Zati Bey’in gösterilerine yardım ediyordum. Zati Bey, ördekler kaybediyor, tavşanlar çıkarıyor, kızları kesiyor, havada uçuyor... Tabii bir çocuk için çok büyülü bir dünya. Sonra ben de oyunları öğrenmeye başladım. İlkokulda arkadaşlara yapıyordum. Tabii zamanla arkadaşlar da bana farklı gözle bakmaya başladı. İnsana aslında bu bir kibir, bir farklılık duygusu veriyor. O duygu da başlangıçta sizi kamçılıyor. Sonra işi öğrenmeye başladıkça beni bayağı sardı. Tataristan’dan Finlandiya’ya kadar turneler yaptım. İngiltere, İsviçre gibi ülkeleri gezdim. Bu sene meslekteki 35’inci yılım.
İllüzyon hep “gençlerin işi” olarak görülür, oysa siz yıllardır bu işle haşır neşirsiniz. Zor olmuyor mu?
Ben 1957 doğumluyum. Bana bir TV programındaki estetik uzmanı “Hocam siz buzdolabında mı yaşıyorsunuz?” diye sormuştu. Ben bunu sürekli çalışmaya bağlıyorum. ABD’deki yeni oyunları inceliyorum. “Yarın ne oyun yapacağım” diye bir telaşım hiç olmadı. Kütüphanemde her gün kendi kendime çalışıyorum. İlk oyunları daima aileme yapıyorum. Kızım “Baba ben sana yardım edeceğim” diye tutturuyor. Eğer oğlum ve annem hilesini anlamazsa, oyun olmuştur. Çocuk gösterim bittikten sonra, büyükler için bir gece gösterisine başlayacağım. Ama revü tarzı mı, yoksa resital tarzı mı karar vermedim.
Büyük gösteri yapmak büyük paralar ister
Neden Türkiye’den David Copperfield tarzında isim yapmış illüzyonist çıkmadı?
Çıkamazdı. Çünkü Amerika farklı bir ülke. Orada her şeyin büyüğünü yapabiliyorlar. Türkiye’de yapma şansları yok. Benim de yok. Çünkü ben Türk diline dayalı esprili bir seans yapıyorum. David Copperfield gibi ışıklarla, asistanlarla çalışmıyorum. Arkada dekor değişirken önde seyirciyle konuşarak gösteri yapıyorum. Avrupa’da Zati Sungur’dan sonra yabancı acentelerle, yabancıların işlettiği gece kulüplerinde çalışan tek kişi benim. Ama büyük gösteri yapmak, büyük paralar ister. Türkiye’de Broadway prodüksiyonları var mı? Yok. Bir zamanlar “Şan Tiyatrosu” vardı. Dikkat edin, orada bile Türk nüanslı şeyler tuttu. “Neşe-i Muhabbet” ve ya “Hisseli Harikalar” tuttu.
Loto bilme oyunu nedeniyle hâlâ tehditler alıyorum
En unutamadığınız illüzyon gösterisi hangisiydi?
1997 yılında da loto geçenlerde olduğu gibi devrediyordu. Kanal 6 yetkililerine “loto bilme oyunu” diye bir gösteri yapabileceğimi söyledim. Bir noter, Türk Kalp Vakfı Başkanı Çetin Yıldırım Akın, Guinness Temsilcisi Prof. Dr. Orhan Kural huzurunda, bir küçük kağıda numaraları yazdım. Zarfa kondu ve mühürlendi. Ertesi gün çıkan kağıtta çekilişteki numaraların aynısı olduğu görüldü.
Nasıl oldu da bildiniz?
Bu oyunu üç sebeple yaptım. Birincisi Türkiye yıllardan beri artan bir dolandırıcılık içerisindeydi. Medyumlar, falcılar insanlarımızı istismar ederek “Benim gelişmiş 6’ncı duyum var” gibi yalanlar söylüyorlardı. Ben bunu göstermek istedim. İkincisi, bilseydim, kendime oynardım. Üçüncüsü de, ben bu oyunla dünya illüzyon literatürüne girdim. Fakat halk hâlâ bunun gerçek olduğunu sanıyor.
Neden?
Çünkü o hafta büyük ikramiye çıkanlardan birinin oynadığı kupon, Kanal 6’nın Seyrantepe’deki binasının arkasındaki bayiden oynanmış. Bir sonraki sefer de loto oğlumun bakıcısına çıktı. 50 trilyon ödüllü Süper Loto çekilişi öncesi, bilgisayarıma baktım. Sadece bu konuda 297 mail gelmiş. Hâlâ gece yarıları arayıp “Ne olur Sermet Bey, işsiziz. Ben sadece 60 bin lira istiyorum” derler. Hatta, bu tehdide kadar vardı. Bizi karı-koca kaçırmaya kalktılar. Telefon edip “Sizinle bir proje konuşmak istiyoruz” dediler. Biz de safsalak kalktık gittik. İçeride de 3-5 adam var. Adam diyor ki, “Bana rakamları vereceksiniz”. Dedik ki, “Kardeşim, bu illüzyon.” Bizim oğlanı bile Karamürsel’de okulun bahçesinden kaçırmaya kalktılar.
EŞİM SAHNEDE ÖNÜME GEÇİNCE KIYAMET KOPTU
“Nuray, sahnede yardımcı, evde eşim. İlk 10 yılımız inanılmaz zordu. Gösteriler yüzünden büyük kavgalar ettik. Ben sahnede çok titizim. Kostümümü giydikten sonra buruşmasın diye asla oturmam. Yere bir şey düşse, Nuray’a aldırtırım. Bir keresinde Nuray, farkında olmadan sahnede benim önüme geçmişti, gösteri bitince kuliste kavga kıyamet koptu. ‘Nasıl sahnede benim önümden geçtin’ diye uzun uzun tartıştık.”
Türk illüzyon sanatına ‘çocuk gösterisi’ni getirdim
Ne tarz gösteriler yaptınız?
Eskiden her salı Kenter Tiyatrosu’nda “İllüzyon Resitali” verirdim. Özelliği dekorunun simsiyah olmasıydı. Gösterinin içinde bir tek adam, ben vardım. Gündelik malzemeler kullanırdım. Kibrit, gazete, kola şişesi v.s... Seyircinin vereceği bir mendil, bir elmayı bile illüzyonda kullanırım.
İllüzon dünyasına katkınız ne?
Zati Sungur’dan sonra Türk sahnesinde dekoruyla, kostümüyle, kendine ait sahnesi olup da 2 saat temsil veren tek kişiyim. Türk illüzyon sanatına “çocuk gösterisi” kavramını getirdim. Kutularıyla birlikte ilk illüzyon setini hazırladım. Sahnede orkestra ya da trompet bulundurup -kendine ait- illüzyonları yapan kişiyim. Radyoda illüzyon oyunları öğrettim. Mandrake’yi tanırım ama asla onu kabul etmiyorum. Beni taklit etmeye çalışıyorlar. Ben hiçbir zaman kimsenin duruşunu, tavrını, oyununu taklit etmedim. Adam David Copperfield için diyor ki, “Bana da bu kadar para verseler, ben de yaparım.” Senin etin ne, budun ne?