Kızıl elmacılarla İmralı aynı potaya girdi
DEHAP Güneydoğu'da AK Parti'nin başarılı olmasını istemiyor. AB karşıtları da AK Parti'nin lokomotifliğindeki AB sürecinin başarıya ulaşmasını istemiyor. Lozan kutlamalarındaki fotoğraf çok ilginçtir. Çıkarlar itibariyle birçakışma söz konusu... Yani bugün İmralı neyi istiyorsa, kızıl elmacılar da onu istiyor.
Ortaya 90'ları anımsatan Bursa'daki şehit cenazesi gibi manzaralar çıkıyor; sizce geriye bir gidiş mi başladı?
Bana çok daha kötüsünü hatırlatıyor. Bugün 90'lı yıllardan daha çok korkuyorum. O dönemde bütün şiddetine rağmen olay etnik bir çatışmaya dönüşmemişti. Ama son bayrak olayı doğrusu beni çok korkuttu. Korkuyorum, acaba toplumun belli kesimleri manipüle edilir de, şehit ve terörist cenazelerinde olaylar çıkar, sonra o olaylar büyük kentlere sıçrarsa ne olur? Bence Başbakanımız başta olmak üzere bu olayı bir an önce gündemimize almalıyız. Belki 12 Ağustos ziyareti de böyle bir niyetledir.
12 Ağustos, hükümetin Kürt politikası için bir milat olabilir mi?
Ben Başbakan'ın bu konudaki hassasiyetini biliyorum. O hiç kimseyi bir diğerine tercih etme düşüncesinde olmayan, kimseyi ayırt etmeyen bir insan.
Ama yine onun "Kürt sorununu düşünmezsen sorun olmaz" cümlesi de bölge insanları için hayal kırıklığı yaratmamış mıydı?
Ben de halkın bu sözü hoşgörüyle karşılamadığını biliyorum. Ama nihayetinde Başbakan da bir insandır. Zaman zaman farklı anlamlara gelebilecek sözleri o da sarf edebilir.
Hükümet sıkışmış görünüyor: AB bir taraftan terör bir taraftan... Buradan nasıl çıkacaksınız?
Her ilerlemede inişler çıkışlar olur. Bunu gayet normal görmek lazım. Ama bizim pes etmemiz diye bir şey olamaz.
Şehit tabutları her ile gitmeye başladıkça bu süreç sizi bir erken seçime zorlamaz mı?
Kötü rüya görme niyetiyle yatağa girmemek lazım. Ülkemiz için iyi niyetler besliyor ve görevimizin tüm gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz.
Terör sadece bizim ülkemiz için bir bela değil, tüm dünya için tehlikeli bir boyut kazanmışta. Bizim bu mücadeleden yılmamız, pes etmemiz ve erken seçim lafını etmemiz hiçbir şekilde söz konusu olamaz.
Peki ne yapacaksınız? Terörle mücadele mi, AB mi? Hangisinden vazgeçeceksiniz?
Toplumumuzun temel çıkarlarından vazgeçecek hiçbir niyet içinde olamayız. Esas kutsalımız budur. Bu toplumun temel çıkarlarının da demokratikleşme ve insan haklarına saygıdan geçtiği hususunda hepimiz mutabıkız.
Ama o zaman da Genelkurmay Başkanı "Yetkimiz kısıtlanıyor" diyor.
Olay şu: Eğer mevcut halimizden memnunsak o zaman AB'yle entegrasyonu düşünmenin anlamı yok. Oysa ki 40 yıllık idealimiz bu olmuş. Biz de bunu ideal olarak belirledik. Onun için gereken her adımı attık. Şimdi önümüze çıkan kriterler bizim de ülkemiz için yararlı bulduğumuz tedbirlerdir.
Peki o kriterler terörle mücadeleyi zayıflatmıyor mu?
Bir ülkede terör varsa o devletin yönetim kadrolarının da o terörü ortadan kaldırmaya çalışmaları doğaldır. Ama istenen şey o mücadelenin insan haklarına saygılı bir biçimde yapılmasıdır. Yoksa sanığın ifadesini işkence yaparak da alabilirsiniz, fiziki şiddet uygulamadan da alabilirsiniz.
Bu yol ayrımında gücünüz hangisine yeter?
Onun yanıtı da şu: Bizden önce terörle mücadelede zaman zaman insan hakları ihlalleri olmuştur. Şiddete karşı çok güçlü şiddet gösterilmiştir. Biz bunun farkındayız. Askerimiz de bunun farkında. Ama lütfen şu söylenmesin: Bir yandan askerimizin yolu kesilecek, pusular kurulacak bir yandan da demokrasi var diye hiç karşılık verilmeyecek. Böyle bir şey olamaz ki.. Peki siz hiç duydunuz mu? Biz hükümete geldiğimizden beri hiç köy yakıldı, masum insanlar öldürüldü, hayvanlar telef oldu diye bir haber çıktı mı; çıkmadı. Demek ki bizim hükümetimiz ve ona bağlı askerimiz daha makul bir mücadele veriyor.
Ama daha çok yetki istiyorlar?
Siz askere bir görev verirsiniz, git şurayı işgal et dersiniz. O bunun için bir çok yola başvurabilir. O yollar çağdaş insan hakları kriterlerine ters düşen yollar da olabilir. Şunu demek istiyorum: Bizim ordumuz bu tür olaylar karşısında zaman zaman aşırı güç kullanmıştır. Böyle olduğunu kimi askeri yetkililer de itiraz etmekten kaçınmamıştır.
İngiltere'de ordu, savunma bakanlığının üzerinde mi? O da getirilsin o zaman!
Siz diyorsunuz ki, terörle mücadele ederken AB şansını yok etmeyen yollar bulun.
Aksi halde çağdaş toplum olma projemiz sekteye uğrar.
Onlar da diyorlar ki; AB'ye gireceğiz diye ben her gün burada şehit veremem, inisiyatifi bana verin.
Kesinlikle askerin inisiyatifinin daraltıldığı kanaatinde değilim. Sayın Özkök'ün tam olarak neyi ifade ettiğini bilmiyorum. Terör eylemi karşısında askere aman silah sıkma diyen bir yasa yok. Bizim isteğimiz alınacak tedbirlerin bizim insanımızı mağdur etmemesi. Bunu da AB için söylemiyorum, bizim insanımız buna layık olduğu için söylüyorum.
"Çok şey istemiyoruz, İngiltere'deki yasalar kadar hak tanıyın" diyorlar.
insan hakları konusundaki yasaları, kültürel ve ekonomik standartları da ülkemize taşıyalım o zaman. Çünkü bir kısmını taşıdığınız zaman sıkıntı doğuyor. IRA silahı bıraktı. Nasıl bir ortamda?
Karşılıklı görüşmelerden sonra...
Ee biz de görüşelim o zaman! Buyurun devlet PKK'yla görüşsün! Bu, bugün için olacak bir şey mi? ingiltere'de ordu savunma bakanlığının üzerinde bir yerde mi? O da getirilsin o zaman. Demek istediğim sadece güvenlik tedbirleriyle terörle mücadeleye ağırlık verdiğinizde sorun yine çözülmemiş oluyor.
Özkök'ün açıklamasıyla halka şikayet edildiğinizi hissettiniz mi?
Hayır, bu bir şikayet değildi bence.
Peki neden kamuoyunun önünde eleştirdiler sizi?
Kamuoyu nezdinde böyle bir açıklamanın yapılmasını doğru bulmuyorum.
Belki de l Temmuz'daki 5 saatlik brifingle Başbakan'a çeşitli uyarılarda bulunuldu ama bir yanıt alınamayınca bu çareye başvuruldu?
Hayır, öyle bir şey olamaz. Ama o manada Genelkurmay Başkanımızı mazur görmeye çalışıyorum. Sürekli şehit veriliyor, kamuoyunda "askeri tedbirlerde bir zafiyet mi var" zannı oluşmasın mülahazasıyla da bu açıklamayı yapmış olabilir.
Öcalan'ın hedefinin AKP olduğu net bir biçimde görülüyor. Bu şiddet AKP'ye karşı bir düğmeye basma operasyonu olabilir mi?
İlla komplo teorileri konuşmaya gerek yok. Siyasi realiteler var. Biz AB'ye entegrasyonu hedef almış bir iktidarız. Halkın çok ciddi bir kesimi bunu destekliyor. Bazı istemeyenler bir blok oluşturdu ve her türlü siyasi manipülasyonla bu süreci baltalamaya çalışıyorlar.
PKK'mn yeniden terörü tırmandırarak Türkiye'yi AB sürecinden uzaklaştıracak önlemler almaya ittiğini, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu cepheye destek sunduğunu düşünüyor musunuz?
Bakın, DEHAP Güneydoğu'da AK Parti'nin başarılı olmasını istemiyor. AB karşıtları da AK Parti'nin lokomotifliğindeki AB sürecinin başarıya ulaşmasını istemiyor. Bu nedenlerle AK Parti'ye karşı bir güçler ittifakı var. Siyasi kesimde de var, dışarıda da var. Bir Almanya ya da Fransa Türkiye'nin AB sürecini zorlaştırmak istiyorsa, Kuzey Irak'ta da istihbaratı varsa, AK Parti'nin başını terörle öyle bir belaya sokar ki insan hakları alanında sıkıntılı bir atmosfer yaratarak, hükümeti zorlamaya çalışabilir.
Türkiye'nin içindeki böyle bir ittifaka ne kadar olasılık veriyorsunuz?
Geçen İsviçre'deki (Lozan kutlamaları) fotoğraf çok ilginçtir. Şu anda bana göre başlayan terör olayında çıkarlar itibariyle bir çakışma söz konusudur. Yani bugün İmralı neyi istiyorsa, kızıl elmacılar da onu istiyor.
Bu çok ağır bir suçlama, değil mi?
Maalesef siyaset tarihimizde bu tip örneklere çokça rastlayabiliyoruz. Ali menfaatler için düşman kardeşlerin ittifakı olarak son örnek diyebiliriz.
Peki bu aynı potaya düşme durumu danışıklı dövüş boyutunda olabilir mi?
Çok tehlikeli bir oyun. Ben kimsenin bilerek ve isteyerek 'AKP başarısız olsun diye biz de orada terörü tırmandıralım" diyeceğini düşünmek bile istemiyorum.
Parti içinde hiç böyle bir endişe konuşuluyor mu?
Bazı acı gerçekler var, fakat ifade edilmesi zor. Mesela bir terör örgütü bunu yapabilir. Varlığını sürdürmek için herkesin hayatını tehlikeye sokabilir. Ama siyasetle uğraşanların, insan haklarına saygılıyım diyenlerin bu tür ittifaklara girmesini insanlık adına bir utanç verici görürüm.
Imralı'ya dışandan müdahale olduğu iddialarıyla bu ittifak iddiaları birleşince vahim bir sonuç çıkmıyor mu?
Siyasi sorumluluğumuz gereği gerçek de olsa bazı şeyleri ifade etmekte zorlanıyoruz. Ama şunu söyleyebilirim: Imralı'nın muhafızları bizim partinin görevlileri değil, başında onlar durmuyor. Orada kim duruyorsa, Öcalan'ın talimatlarının gönderilmesinden de onlar sorumludur.
Öcalan kardeşi aracılığıyla yaptığı açıklamada "Ortadan kaldırılabilirim. Bu AKP'nin yaklaşımıdır" dedi. Böyle bir niyetiniz var mı?
Öcalan 24 saat komplo teorileri üretiyor, bu yönde talimatlar veriyor olabilir. Ama AK Parti'nin kimse için böyle bir düşüncesi olamaz. Buna ihtiyaç da yok. Kaldı ki orası çok ciddi güvenlik tedbirleri altındadır.