Gazete Vatan Logo
ArşivKimseye dalkavukluk yapmayınca kariyerim bitti!

Kimseye dalkavukluk yapmayınca kariyerim bitti!

Oktay Derelioğlu artık eski bir futbolcu... Güleryüzlü ve sevecen bir aile babası

Üç çocuğunun hayattaki en değerli varlıkları olduğunu tüm tavırlarıyla size hissettiriyor. Öyle ki, evinin bahçesine BJK minik takımında forma giyen oğlu Berke için bir futbol kalesi bile diktirmiş. Sohbet boyunca kendinden emin ve rahat. Konu eski günlere gelince bir anda bozuluyor ve yüzü değişiyor. Ama tüm sorulara her zamanki mütevazılığı ile cevap veriyor. Geçmişte yanlış bir şey yapmadığını söylüyor. Gelecekle ilgili planlarını anlatırken heyecanlanan Derelioğlu bugün oynanacak Beşiktaş - Antalya maçı ile futbol yorumculuğuna başlıyor.

Futbolu yakından takip edenler 1997’deki Milli Maç’ta 7 kişiyi teker teker çalımlayıp sonra hafif bir vuruşla Belçika filelerine bıraktığı o unutulmaz golü hatırlayacaktır... Yine hatırlayacaklardır eşinin intiharıyla 4 aylık oğluyla tek başına ortada kalışını... Takım arkadaşı Serdar’ın nişanlısını elinden almakla suçlanmasını ve Beşiktaş’tan kopuşunu. İspanya’dan Azerbaycan’a uzanan fırtınalı bir futbol yaşantısı oldu Oktay Derelioğlu’nun... 18 yaşında Metin-Ali-Feyyazlı unutulmaz 11’in içinde kendine yer buldu ilk defa. Oynadığı takımlarda taraftarların sevgilisi olmayı başardı. Ama nedendir bilinmez, hep sansasyonlarla ve özel yaşantısıyla gündeme geldi. Kendi deyimiyle, daha büyük bir futbolcu olmasını engelleyen de basında fazla gündeme getirilmesiydi. Futbolculuk yaşantısında 14 kulüpte forma giydi. Sembol olduğu kulüp Beşiktaş’ta da futbolu bıraktı. Şimdi yeni bir kulvara yelken açıyor. 100’den fazla yorumcunun laf yarıştırdığı futbol ekranlarında, o da kendine bir yer ediniyor. Geçmişteki kötü hatıralara set çektiğini söyleyen Derelioğlu, 10 yıllık eşi Sezer, 11 yaşındaki oğlu Berke, 8 yaşındaki kızı Aleyna ve 3 yaşındaki küçük kızı Yağmur’dan oluşan beş kişilik ailesiyle mutlu bir tablo çiziyor.

İnönü’deki jübile maçıyla futbola veda ettiniz. Hayalinizdekine yakın bir jübile oldu mu?

Bence iyiydi... Dokuz bin küsur seyirci o akşam beni uğurlamaya geldi İnönü’ye. İki gün önce Beşiktaş’ın Avrupa’daki maçı nedeniyle aslar oynayamadı. 6-7 eksikle çıktı takım. Ama yine de sahadaki kadro Beşiktaş’ın kendi kadrosuydu. Benim için de önemli olan, ne olursa olsun bu gururu sahada yaşamaktı.



Artık birçok futbolcu jübile yapmadan sessiz sedasız veda ediyor. Sizin jübile olayınız nasıl gündeme geldi?

5-6 ay önce futbolu bırakma kararı aldım. Rıdvan Abi (Dilmen) ve Şansal Abi (Büyüka) “Madem bıraktın futbolu, bir jübile ile veda et” diyerek bana destek verdiler. Millet duysun istediler. Yoksa, benim başlangıçta jübile yapma gibi bir arzum yoktu. Futbolu Beşiktaş’ta bıraktım. Bu beni mutlu etti. Beşiktaş’tan ayrıldığımda yaşım 22’ydi, şimdi ise 33 yaşındayım. Aradan 11 sene geçmiş...

Hakem son düdüğü çalıp omuzlara alındığınızda neler hissettiniz? Geçmişe gittiniz mi?

Gittim tabii ki... “Ben bu sahada neler yapardım” dedim. Tabii ki futbola veda için erken bir yaş. Ama bazı şeyler kader...

Bir spor yazarı, sizin için “Dili fazlaydı” yorumunda bulundu...

Dilimin fazla olduğunu çok gevezelik yaptığım anlamında söylemedi. Ben insanların yüzüne konuşurum. Arkadan kimsenin kuyusunu kazmadım. Öyle olunca da, dilim fazla oldu. Bizim ülkemizde ne zaman açık ve net konuşursan, kötü adam oluyorsun. Bence, insanların “dili fazla” olmalı ki, açık ve net olsunlar. Ama bizde yüzüne başka, arkasından başka konuştuğun zaman, senden iyisi yok. Korkut Abi, bunu söylemeye çalışmış. Ben bu işi kuralına göre oynamadım. Sevdiğim ve saydığım insanları içimden gelerek sevdim ve saydım. Kimseye çıkar amaçlı dalkavukluk yapmadım. Eğer öyle yapsaydım, şu an halen futbol oynuyor olurdum.

Maçtan sonra, “Şutum gol olsaydı bırakmazdım” diye espri yapmışsınız. Fizik olarak hâlâ oynayacak gücünüz var mı?

Var tabii ki... Ben 1-2 ay antrenman yapayım, 36 yaşına kadar rahat oynarım. Teklifler de vardı. Ama kariyerimi 2’nci liglerde oynayarak yemek istemedim. İkinci ligde oynamadan teknik adamlığa geçeyim istedim. Ben oynamak isteseydim, gider oynardım.

Hayatınızı film yapmak isteyenler olduğu doğru mu?

Bir sürü film teklifi geliyor. Bana daha önce de “Fiziğin müsait, oyunculuk yapabilirsin” dediler. Ama ben asla düşünmüyorum. İnsanın en iyi yaptığı iş, bildiği iştir. Sen benimle, benim ağzımdan çıkanları yayınlamak için röportaj yaparsın. Söylemediğim sözleri de koymazsın. Çünkü bu iş kendi mesleğindir. Ben de futbolu oynarken veya yorumlarken, bunu en iyi bildiğim tek iş olduğu için yaparım.

İlhan Mansız da eski bir futbolcuydu ve aktörlüğe geçiş yaptı. Belki sizde de yetenek vardır...

Orasını bilmiyorum. Ama benim en iyi bildiğim iş futbol. Futbol oynarken de öyleydi, futbolu yorumlarken de öyle olacak. Ayrıca, ileride teknik adamlık da düşünüyorum. Futbol, hayatımın mesleği olmaya devam edecek.


Beşiktaş’tan ayrılmak yaptığım en büyük hataydı

Oktay, Beşiktaş’ta çok başarılı ve taraftarların sevgilisi olan bir futbolcuyken, ne oldu da kulüpten koptu?


Ayrılmak, benim hayatımda şahsi olarak yaptığım büyük bir hataydı. Ben kendim ayrıldım. Beşiktaş beni kovmadı.

Bu da hayatınızda bir kırılma noktası oldu.

Evet, kesin olarak bir kırılma noktasıydı.

Bu ayrılığın sebebi olarak o dönemdeki takım arkadaşınız Serdar Topraktepe’nin nişanlısı ile evlenmeniz gösterilmişti...

Asıl sebep bu değildi. Kulüp içerisinde, şu anda adını vermek istemediğim bir menajer vardı. Ortalığı karıştıran adam da oydu. Hem kulübü, hem de oyuncuları karıştırdı. Yoksa, her şey basına böyle yansımayacaktı. Zaten ortada basına yansıyacak bir şey de yoktu. O arkadaş, aslında Beşiktaş’ın yıldız oyuncularını çekemiyordu. O dönemde Sergen de, Alpay da, onun yüzünden gitmek zorunda kaldı. Ben de Başkan’a (Süleyman Seba) bu tip insanlarla çalışmak istemediğimi belirttim. O da “Hayır” deyince, ben de “Ya o, ya da ben” dedim. Sayın Başkan, “Sana yakışmıyor Oktay, sen Beşiktaş’a mal olmuş bir oyuncusun” dedi. Ben ısrar ettim: “Ama beni millete böyle rezil eden adam budur.” Bu olayı kaldıramadığım için ayrıldım. İsim verirsem, ona prim vermiş olurum.

Eşiniz Sezer Hanım’la görüşürken iddia edildiği gibi bir nişanlılık durumu söz konusu değil miydi?

Hiçbir şekilde söz konusu değildi. Hâlâ 10 sene önceki tartışmalar gündemde. Türkiye’de çok büyük bir ahlaksızlık var. İnsanlar ne evlilik müessesine saygılılar, ne de özel hayata. Özellikle erkekler dedikodu yapmaya daha çok bayılıyor.

10 yıldır mutlu bir evliliğim var

İlk eşinizin intihar nedeni sonradan ortaya çıktı mı?


Eşim yeni doğum yapmıştı. Oğlum henüz 4 aylıktı. O dönemde ruhsal problemler yaşadığı için doktora götürmüştük. Sonuçta böyle istenmeyen bir olay oldu. Allah kimsenin başına vermesin. Hayatta insanın başına her şey gelebilir. Bunun için ben ne yapabilirim? Bu benim özel hayatımın kötü olduğunu mu gösterir? İntihar etmek çok zor bir şey. Sen sevgilinle problemler yaşasan bunu yapabilir misin? Bu başka bir şey. Bu olay bile benim üzerime yapıştı. Halbuki ne yapabilirdim? İnsanlar ellerini vicdanlarına koysun, başkalarının özel hayatlarıyla ilgili yorum yaparken biraz düzgün konuşsunlar. Benim evliliğimin onuncu yılı. Üç de çocuğum var. Tabii ki, çoğu kişi ilk yıllarda ayrılacağımızı düşünmüştü. Ama haksız çıktılar.

Bir dönem “boşandılar” dedikoduları çıkmıştı.

İnsanlar hâlâ gerçeğin ne olduğunu bilip bilmeden konuşuyor. Üstelik olayın üzerinden yıllar geçmiş. Herkes önce dönüp kendine baksın.

Eşiniz vefat ettikten sonra, çocuğunuzla tek başınıza kaldınız. Bu zor dönemi nasıl atlattınız?

Bu olaydan sonra, arkadaşlarım bana “Sen çok güçlü bir insansın” dedi. Herkes bana destek oldu, sırtını dönen olmadı. Allah bizim kafamıza boynuz verse, onu da taşırız biz. İnsanların bunu çekebilecek güçleri vardır, sadece farkında değildirler. Ben kendim, birine zarar vererek bir hata yapmadıysam, sadece yaptığım hatalardan dolayı kendim zarar gördüysem, kafamı yastığa koyunca, huzurluysam, benim için hayatımdaki en önemli şey budur. Ben insanların yüzüne gerçekleri söylediğim zaman “kötü adam” oldum.

Neler söylediniz ki insanları rahatsız etti?

Adam yanlış yapıyor. Hoca veya yönetici. Ben yüzüne söylerim onu...

Çocuğunuzu tek başınıza büyütmek zor oldu mu, bununla nasıl başa çıkabildiniz?

Başlarda çok zordu. Ama sonradan alıştık. Annem çok destek oldu ve ilgilendi. Sonuçta, oğlum şu anda 11 yaşında, kocaman bir insan oldu. İnsanda, her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek kapasite var. Hayatta kimin ne olacağını hiç kimse bilemez. O yüzden, herkes aklını başına alsın. Bir insan oturduğu yerden kötülük düşünmemeli. Kırılma noktası çok olan bir hayat yaşıyoruz. Birden deprem olabilir... İnsanlar ruhlarını temizlesin. Herkes bir gram iyilik düşünmeye başlasın. Ama Türkiye’de benim gördüğüm, sırf kötülükten mutlu olan çok insan var.


Sürekli sevgili değiştirmedim

Hayatınızda en büyük kazığı kimden yediniz?


Yediğimiz kazıkları saysak bitmez. Ama ben kimse ile çıkar amaçlı ilişki kurmadım. Eğer çıkar amaçlı ilişki kursaydım, onlara esas kazığı ben atardım. Bugün herkes diliyle insanları kandırma politikası geliştirdi. Ama biz onu yapamıyoruz. Biz sahada iyi oynuyoruz, saha dışında iyi oynayamıyoruz.

Hiç bilinmeyen Oktay nasıl biridir, duygusal mı, ağırbaşlı mı, yoksa çabuk mu öfkelenir?

Yerine göre, çok sabırlıyımdır, yerine göre çok duygusal, yerine göre de çok öfkeli... Bu da yer ve durum zamanlaması ve o anki ruh haline bağladır. Bunların da ne zaman olacağı belli değil.

Çalkantılı bir özel hayatınız olmasaydı, bugün daha iyi bir yerde miydiniz?

Aslında, bu yanlış biliniyor. Ben futbolcuyken özel hayatına dikkat eden bir insandım. Daldan dala sevgili değiştirmemişim. Bir mankenle, bir Türkiye güzeli ile ilişkim olmamış. Futbol kariyerimde her dönemde evli kalmış bir insanım.

Peki neden çıkıyor bu söylentiler?

Çünkü insanlar özel hayat kavramına takmış. Benim düzenli bir hayatım, karım, çoluğum çocuğum var. “Özel hayatı çalkantılı” diyorlar. Neresi çalkantılı? Birinde eşim vefat etmiş, diğerinde ise, basının yakıştırmasıyla büyüyen bir olay. Eğer bunlar olmasaydı, bugün daha iyi bir yerde olurdum. Ama bu olayı yaratan da basındır.


Her şeye rağmen keşke İspanya’dan dönmeseydim

İspanya’da neden tutunamadınız ve geri döndünüz?


Bir mukavele problemim oldu. Anlaşmadaki rakamı ben net biliyordum, brüt çıktı karşıma. Net bildiğim rakam brüt olarak karşıma çıkınca, kulüpte bir tartışma oldu. Altı ay kadar Las Palmas’ta kaldım. Ama şimdi “Her şeye rağmen, keşke geri gelmeseydim” diyorum.

İspanya’da nasıl bir futbol yaşantınız olmuştu?

Çok güzeldi. Bir kere, böyle safsata şeyler konuşulmuyor. Futbolcunun özel hayatına girilmiyor. Sadece bir kere haber oluyor. Onu da millet ya okuyor, ya da okumuyor. Ama tekrar tekrar aynı şeyler gündeme getirilmiyor. Orada işinle varsan, varsın. Kimse sana, özel hayatında “iyi” veya “kötü” yaşıyorsun diye farklı davranmıyor. Ancak seni tanırsa seviyor. Veya futbolunla ilgili seviyor. Bizde ise “önyargılı” bir sistem var.

İspanyol taraftarın size bakışı nasıldı?

Çok seviyorlardı beni. Orada bana “biçici” diyorlardı.

Böylesine olaylı bir yaşantısı olan bir futbolcu olarak, Beşiktaşlı genç futbolculara nasıl bir nasihat verebilirsiniz?

Bir kere “in olmadan, cin olmasınlar.” 1-2 maç iyi oynadılar diye, “Biz olduk” şeklinde düşüncelere kapılırlarsa, geriye giderler. Çok uzun yıllar bu işi yapmak istiyorlarsa, her oynadıkları maçtan sonra üzerlerine koymaları lazım. Türkiye’de çok az futbolcu yetişiyor. Çünkü biz onları ülke olarak hemen “oldu” gözüyle değerlendiriyoruz. Halbuki, böyle bir şey yok. Bulundukları yerin kıymetini her zaman iyi bilip işe sıkı sarılsınlar. Kendilerini her zaman geliştirmeye açık olsunlar.

İbrahim Üzülmez ve İbrahim Toraman arasındaki kavgayı dışarıdan nasıl yorumluyorsunuz?

O kavga ilginç bir olay. Dışarıya sızması da çok ilginç. Madem “Artık kesin bitti” dediniz, sonra tekrar affedilmeleri de çok ilginç. Başlı başına bir kaos durumu...

Kulüp iki oyuncuyu da tutmak için büyük bir çaba gösterdi. Sizin döneminizde de Serdar ve sizi tutmak için aynı çabayı gösterdiler mi?

Benim kalmam için fazlasıyla çaba gösterildi. Allah razı olsun, başkanım Süleyman Seba, beni 1 ay bekledi.

Bundan sonrası için planlarınız neler ?

Teknik adam olarak ne yapabilirim, nasıl başarılı olabilirim, bunu düşünüyorum. Ama şu an için kesinleşen, yorumculuğa başlayacak olmam. LİG TV’de Antalyaspor- Beşiktaş maçını yorumlayacağım.

Sadece Beşiktaş maçlarını mı yorumlayacaksınız?

Hayır, diğer maçların da yorumcusu olacağım. Şansal Büyüka’nın teklifini kabul ettim. Melih Şendil’le birlikte maç öncesi ve sonrası 5 saat ekranda olacağım.

Teknik direktör olmayı neden düşünmediniz?

Benim esas hedefim teknik adamlık. Aslında birkaç teklif de aldım ama kafama yatmadı. Yorumculukta Türkçeme güveniyorum. Kemküm yapan bir tip değilim. Fark yaratabileceğime inanıyorum.

Türkiye’de yorum yapan 100’den fazla yorumcu var. Diğer futbol yorumcularını nasıl buluyorsunuz?

Yorumcu, donanımıyla insanları bilgilendiren, yönlendiren ve karşı tarafa konusunu öğreten birisidir. Ama bizdeki yorumcular, ellerinde bayraklarla yorumculuk yapıyor.

Yorumların büyük bir çoğunluğu fanatizm içeriyor...

Maalesef evet. Herkes ya kahve ağzında yorum yapmaya çalışıyor, ya da belden aşağıya, özel hayatla ilgili yorum yapıyor... Halbuki, yorumculuk apayrı bir şey. Çok bilgi ve deneyim ister. Ben bilgi ve deneyimli olduğum için bunu söylemiyorum. Şahsi görüşüm bu.


Çocuklarım hayattaki her şeyim


Genelde ailemle sinemaya ve oyun alanlarına gitmeyi tercih ediyorum. Kızlarım özellikle lunaparka gitmeyi çok seviyor. Çocuklarımla en büyük eğlencemiz ise evin bahçesindeki havuzda oynamak. Onlarla vakit geçirelim de, nasıl geçirirsek geçirelim.
Çocuklarımla beraber olduğumda zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. Büyük oğlum Berke 11 yaşında. Alt yapıda Beşiktaş’ın minik takımında oynuyor. İkinci bir Oktay gelecek mi, bilmiyorum. Ama kendisi futbolcu olmayı çok istiyor. Ben de gereken desteği veriyorum.
Bazı futbolcular, yaşadığı deneyimlerden olacak, çocuklarının futbolcu olmasına sıcak bakmıyor. Ama ben aksine destek oluyorum. Hatta Berke’nin şut tekniğini geliştirmesi için bahçeye bir futbol kalesi bile yaptırdım. Büyük kızım Aleyna 8 yaşında, ilköğretimde okuyor. 3 yaşındaki kızım Yağmur ise henüz evde bizimle beraber. Çocuklarımın her zaman içinden geldiği gibi davranıp, kendi seçtikleri mesleği icra etmelerini istiyorum. Nitekim bugüne kadar oğluma bir kere “Futbolcu ol” demedim.


Haberin Devamı