Keşke sezon başında gelseydi!
Adnan Polat, Bülent’i sezon başında alsa 30-40 milyon TL’yi çöpe atmamış olurdu..
Türkiye’ye yabancı olarak ya Skibbe gibi çaylaklar ya da Daum, Aragones gibi bitmiş, tükenmişler geliyor.. Adnan Polat, Bülent’i sezon başında alsa
30-40 milyon TL’yi çöpe atmamış olurdu.. Ama kulüp başkanları hep böyle.. Hem futbolu bilmiyorlar hem de bilenleri dinlemiyorlar..
BÜLENT Korkmaz’ın 20 yıl formasını giydiği G.Saray’ın başına teknik direktör olması, Türk futbolunda milat oluşturacak kadar önemli gelişme.. Çünkü bugüne dek Türk futbolu ne çektiyse başarısız, açgözlü, karaktersiz yabancı teknik adamlardan çekti.. Bu adamların Mourinho, Ferguson, Trapattoni gibi olanları zaten dünyanın en büyük kulüplerinde kendilerine kariyer yapıyor.. Türkiye’ye kalanlar ise ya Skibbe gibi kendisine çıkış arayan çaylaklar ya da Daum gibi kariyeri bitmiş, tükenmiş, paradan başka şey düşünmeyen eski kokainmanlar..
Futbol kariyerim boyunca sayısız yabancı hocayla çalıştım.. Hepsiyle aramda çeşitli diyaloglar oldu, bakış açıları hep aynı.. Mesela Tigana Beşiktaş’ı çalıştırırken sohbet ediyorduk bir seferinde.. Bana açık açık söyledi, “Beşiktaş beni kovarsa kendileri kaybeder.. Sapasağlam bir mukavele yaptım.. UEFA Başkanı Michel Platini de yakın arkadaşım.. Kovulursam onu ararım, UEFA’ya başvurmama bile gerek kalmadan paramın hepsini almamı sağlar” dedi. Onlar meseleye böyle bakarlar.. Türk teknik direktörlerin ise böyle davranma lüksleri yok.. Çünkü hepsi Türkiye’de yaşıyor ve herşeyden önce gurur sahibi insanlar.. Baksanıza Bülent, G.Saray’ın başına para bile konuşmadan, boş mukaveleye imza atarak geçti.. Yarın başarısız olursa ne diyecek sanıyorsunuz? “2.5 yıllık mukavele yaptım, tazminatımı isterim” mi? Tabii ki hayır!
GÖZÜ PARADA DEĞİL Kİ!
Ben yıllarca Bülent’le hem karşı karşıya, hem aynı takımda oynadım.. Onunla ilgili ilk söyleyeceğim şey sapına kadar karakterli bir insan olduğudur.. Aynı zamanda çalışırken disiplinli, kaptan olarak takımını yönetirken de müthiş adaletlidir.. Bülent G.Saray’ı başarıya taşıyamazsa hiç öyle mahkemelerle, FIFA’yla uğraşmaz.. Tek kuruş istemez, “Beceremedim, özür dilerim” der, ceketini alıp gider.. Ve bir G.Saraylı olarak takımını dışardan sevmeye devam eder.. Tam bir takım adamıdır.. Kendim için aynı şeyi söyleyemem belki ama Bülent takımı için oynar, takımı için yaşar.. Genç bir futbol adamı için çok riskli bir dönemde G.Saray’ın başına geçmesi bu işi yapacağına duyduğu inançtan sadece.. Ama bu sezon şampiyon olamasa da, UEFA Kupası’nı alamasa da ne farkeder ki? Bülent bu işi yapacak donanım ve potansiyele sahip.. G.Saray yönetimi, Skibbe gibi kıytırık bir adama 1.5 milyon Euro vereceğine sezon başında Bülent’i getirse, durumları şimdikinden kötü olamazdı ki! Skibbe Şampiyon Ligi’nden elendi kulüp asgari 10 milyon Euro’luk geliri kaybetti.. Skibbe Fortis Kupası’ndan elendi 5 milyon dolar da oradan gitti.. Ligde kaybolan puanlar, aldığı tazminat, antremanların yanlış yapılmasından dolayı yaşanan sakatlıklar ve boşa giden işgücünü hesap ederseniz, bir Alman’ın G.Saray’a verdiği zararın 30-40 milyon TL’den aşağı olmadığını görürsünüz..
Yabancı teknik adamların mantalitesi bu zaten.. Hiçbir şey umurlarında değil.. Skibbe’yi kapıdan kovuyorsun bacadan giriyor.. Yardımcıları gönderip kibarca yollamak istediler, adam bana mısın demedi! Çünkü alacağı 1.5 milyon Euro’yu Almanya’da 3 senede kazanamaz.. Sanki F.Bahçe’nin durumu farklı.. Aragones ve ekibinin toplam maliyetinin 11 milyon Euro olduğunu biliyor musunuz? Koca F.Bahçe’yi Avrupa’da ve Türkiye’de rezil etti, hiç umrunda değil.. Hâlâ duruyor.. Bütün parasını almadan gitmiyor.. Oysa Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş’tan istifa ederken sapına kadar delikanlılık yapıyor, 1 milyon Euro’sunu kulübe bırakarak gidiyor.. Aynı Beşiktaş 3 ay çalışan del Bosque’nin 8 milyon Euro’sunu bütün dünyaya rezil olarak ödemek zorunda kalmadı mı?
Bu hataların sorumluları futbolun F’sinden bile anlamayan kulüp başkanları ve yöneticileri.. Şimdi ben Aziz Yıldırım kadar müteahhitlikten, Yıldırım Demirören kadar gazcılıktan, Özhan Canaydın kadar tekstilden anlamam.. Ama futbol derseniz hepsini cebimden çıkarırım.. Bu başkanlar, seçildikten sonra foyaları meydana çıkmasın diye futboldan anlıyor numarası yapıyorlar.. Etrafında kendilerini yanlış yönlendiren, çoğu eski futbolcu olan şakşakçılar var, başkan ne söylerse “Haklısın” diyorlar.. Sonra bir, iki, üç derken bir bakmışsın 4 senede işi öğrenene kadar 4 hoca değiştirmişsin.. Onlarca yanlış futbolcu transfer etmişsin.. Sonra “Bu kulübün 150 milyon dolar borcu nasıl olur?” diye soruyorlar.. Nerden olacak? İşi bilmeyen başkanlar sağa sola para savurduğu için her kulüp borç batağında..
YABANCI YASAĞI GELSİN
Bakın, Bülent Korkmaz’ın gelişiyle yeni bir yol ayrımı açılıyor Türk futbolunun önünde.. Beşiktaş’ta Mustafa Denizli çocukluktan beri tuttuğu takımı çalıştırıyor.. Bülent, futbol hayatı boyunca G.Saray’dan başka takımın formasını bile giymemiş.. Şimdi kendi kulübüne teknik adam olarak hizmet ediyor.. Sivas’ın başındaki Bülent Uygun da F.Bahçe’nin eski futbolcusu değil mi? Şu anda F.Bahçe’nin başında olsa kalıbımı basarım ki, Aragones’ten çok daha başarılı olmuştu.. Trabzon’u da Ersun Yanal çalıştırıyor.. Zaten Süper Lig’deki 18 kulübün 17’sinin başında Türk hocalar var..
Futbol Federasyonu’nun yabancı teknik direktör konusuna belli bir kriter getirmesi gerekiyor.. Bıktık artık Lucescu’lardan, Daum’lardan, Aragones’lerden.. Türk futbolunun kendi yıldızlarını üretmesinin tek yolu her kulübün yetiştirdiği gençlere yatırım yapması.. Sanki Barcelona bu işi bizimkilerden daha mı az biliyor.. Rijkaard gibi adamı kovdular, takımın başına kendi altyapılarından yetişen Guardiola’yı getirdiler.. Şimdi İspanya Ligi’nde Real Madrid’i paspas edip şampiyonluğa koşuyorlar, Şampiyonlar Ligi’nde de önleri açık.. Türkiye bu modeli benimsediği gün, milyonlarca Euro’yu yurtdışına boş yere akıtmaktan kurtulur..
UEFA KUPASI’NI ALACAĞI KAHVE FALINDA ÇIKMIŞTI
BÜLENT KORKMAZ
Futbola 1980 yılında G.Saray altyapısında başladı. G.Saray’ın o zamanki amatör ve 3. lig takımlarında oynadı...
İlk Avrupa Kupası deneyimi Rapid Wien’e 2-1 kaybedilen maçtı. Çok kötü oynadı. İlk ciddi çıkışı ise 1 Mart 1989’daki Monaco-G.Saray maçında oldu. Monaco’nun fırtına forveti Fofana’yı tuttu. İnanılmaz oynadı.
1994’te G.Saray’a kaptan oldu. 1992-94 sezonları arasında Stumpf ve Götz ile yan yana oynayarak kendisini geliştirdi. Türkiye’de “Ayıboğan” diye lakap takılan Stumpf onun fiziksel gelişiminde çok önemli yer tutuyor. Profesyonellik ve idman temposu kazandı.
Derwall, Denizli, Held, Kalli, Hollman, Saftig, Souness, Terim, Lucescu, Hagi onun çalıştığı G.Saray teknik direktörler. Gençlere şans vermeyi Denizli’den, tempolu idmanı Kalli’den, kazanmayı Terim’den öğrendi. Lucescu’nun taktik dehasına hayran. Onun maç analizlerini bir teknik adam için “ders” olarak değerlendiriyor.
G.Saray’da 28 kupa kazandı. Kariyerinin değiştiği nokta Popescu ile birlikte oynaması ve fitness yapmaya başlaması. Bu konuda Popescu’ya hep teşekkür ediyor.
G.Saray Kulübü ile girdiği 15’e yakın transfer görüşmesinde hiç para pazarlığı yapmadı. Her seferinde boş mukaveleye imza attı.
1999-2000 sezonunda G.Saray UEFA Kupası’nı kazanmıştı. O sezonun başında Terim Bülent’i kadrodışı bıraktı. Takım kamptayken o yazlığında tatil yapıyordu. Temmuz ayında evindeki yardımcısı falına baktı ve “Elinde üzerinde haç olan bir kupa var” diye kehanette bulundu. Nitekim Bülent affedilip takıma girdi ve omzunun çıkmasına rağmen devam ettiği finalde Arsenal’i yenip UEFA Kupası’nı kaldırdı.
Hırslı yapısını herkes biliyor. 2003 Konfederasyon Kupası’ndaki Türkiye-Brezilya maçında Ronaldinho gol attıktan sonra topu kaleden çıkartmak istedi. Bülent izin vermeyip Ronaldinho’nun saçını çekti. Bu hareketi tüm dünyada o yıl jeneriklere girdi.
Defans oyuncusu olmasına rağmen ilginç golleri oldu. Dünya Kupası’nda Çin’e golü var. Türkiye Ligi’nde ise Diyarbakır’a orta sahadan gol attı.
G.Saray’a futbolcu olarak veda etmesi F.Bahçe’nin şampiyon olduğu 2004-05 sezonu sonuna rastlar. Menajer Bülent Tulun’un sekreterinin kendisine attığı SMS’le kulübe veda etti, başkan Özhan Canaydın ile yönetici Ergun Gürsoy’a çok kırıldı. Bu yüzden jübilesini bile yapmadı. Ama 1 yıl sonra Derwall’in cenazesine giderken uçakta Canaydın’la barışıp elini öptü.