Kendini öne koyarsan mutsuzluk başlar
Oyuncu Esra Ronabar, 'Sana Bir Sır Vereceğim' adlı yeni bir diziyle karşımızda. Ona göre başlıca mutsuzluk nedeni, insanların kendilerini en başa koymaları...
Nasıl bir hikaye ver 'Sana Bir Sır Vereceğim'de?
Çalışan, herkes gibi bir kadının gözlerinin önünde kızı kaçırılıyor. Kızını arama mücadelesindeki bir kadının kendi kızı gibi özel yeteneklere sahip bir sürü çocukla bir araya gelmesi ve annesiz babasız diğer çocuklara annelik yapma hikayesi bu. Hikaye “Aile olmak için kan bağına ihtiyaç var mı?” sorusunu soruyor. Sistem bize diyor ki ‘Hayır sen ondan farklısın’ o senin çocuğun değil, onunla ilgilenmene gerek yok. O çocuklar benim çocuğumun sevgilisi olacak, eşi olacak, arkadaşı olacak. Gezi’de de bunu yakaladık. Çok uzun zamandır insanların birbirine sarılmaya ihtiyacı vardı. Herkes içten içe diyordu ki, ben senden farklı değilim sadece insanım...
Ayrıştırıyor muyuz birbirimizi normal hayatta?
Çocukları bile ayrıştırıyoru; seninki şöyle, benimki böyle diye... Anadolu’da ‘toprağım’ kültürü vardır mesela. İşte sen İzmirlisin, ben Edirneliyim... Ne farkı olabilir ki temelde insansın. Kendinin çok önemli olduğunu düşünen bireyler ortaya çıkıyor. Oğlum Rüzgar’ı da bu kafada büyütmeye çalışıyorum. Hayatta kendinden daha önemli bir insanın, kendinden daha önemli bir değerin olmalı. Öyle biri olmalı ki hayatında kendi canını verebilirsin, öyle bir değerin olmalı ki canını verebilirsin. İnsan kendisini en başa koyduğunda mutsuzluk başlıyor.
Eşiniz Barış Falay. İki oyuncu bir evde oluyor mu?
Ben yaşamın bir matematiği olmadığını düşünüyorum. Seviyorsanız o işi yapın, seviyorsanız o giysiyi giyin, sevdiğiniz kişiyle olun. Ama ben aynı meslekten olmamızın hep yararını yaşadım. Çünkü çok keyifli bir şekilde evde sürekli bir tiyatro teksti dönüyor, ya da bir senaryo okunuyor. Barış beni hep besledi. Oyunculuk zaten eve girince bırakılan bir iş değil. Şu an sizler de benim için bir beslenme biçimisiniz. Gözünüze bakıp enerjinizi anlamaya çalışıyorum. O yüzden eşimin oyuncu olması benim için hep avantaj.
'Karşındakinin aklını okumak için 3 dakika bile yeterli'
Dizideki özel yetenekler yabancı dizileri hatırlatıyor...
Yayınlandığında Heroes’a çok benzetildi. Ben bunların özel yetenek olduğunu düşünmüyorum. İnsanoğlu doğduğunda karşısındaki insanın ne hissettiğini anlayabilecek şekilde doğuyor. Sistemin içinde bunlar unutuluyor, halbuki üç dakikaya bakar. Üç dakika kendini onun yerine koysan kafasından geçeni okuyabilirsin. Biz buna vahşi kapitalizmde özel yetenek diyoruz.
İş ile evliliğin birarada yürütülmesi zor bir şey mi?
Ben evlilik, çocuk, bunların garip bir şekilde anormalleştirildiğini düşünüyorum. Sistem şöyle evleneceksiniz, çocuğunuzu böyle büyüteceksiniz gibi çok büyütüyor. İnsanlar bir süre sonra korkmaya başlıyorlar. Ben minik bir kasabada büyüdüm. Baleye gitmek çok istemiştim ama ailem beni götürememişti. Bundan dolayı da hiçbir travma yaşamadım. Çünkü ben ailemden bir çocuğun ihtiyacı olan temel sevgiyi almıştım. Bir çocuğa her şeyi vermek zorunda değilsiniz. Hayat zaten kocaman. O kendi yolunu bulacaktır. Sizin ebeveyn olarak yapacağınız tek şey onu sonsuzca sevmek ve sevgiyi öğretmek.