Kazığı batır, çıkar ve öyle git!
Yalan söylemeyin; ne kendinize, ne çevrenize! Siz de terk edildiniz. Ama nasıl; önemli olan bu... Gözde Tezer terk edilme raconlarını yazdı.
Terk edildiğiniz oldu mu hiç? Olmuştur, Jennifer Aniston’ın bile oldu. "Tam olarak terk edilme de sayılmazdı aslında" dediğiniz oldu mu sonra soranlara? Ve kendinize? Demişsinizdir, dedik, "E çünkü sayılmazdı" değil mi? Özür dilerim, bu yazıda sayılıyor. Neredeyse 30 olduk çünkü biz. Terk edilişin, terk edilirken değil her şey olup bittikten sonra, zihnindeki bitleri ayıklarken anlaşıldığını bilecek kadar 30... Ve geçince o kaşıntılar, oturup terk edilme biçimlerini yazacak kadar. Vardır ama; henüz hiç terk edilmemiş olanlar da vardır bu yazıyı okuyanlar arasında. O kaşıdıkça kaşıdığın, kendini kanatıp durduğun günleri yaşamamış olanlar da vardır. Bu yazıya bir ‘bit şampuanı’ gibi bakın, ne kadar temiz de gelse şu an birlikte olduğunuz insan, bitin kimden bulaşacağı belli olmaz.
HOKUS POKUS YOK OLANLAR
Hokuuuus pokus ve yok olmuş! Durduk yere! Neden, nasıl, nerede? Bir elinizde telefon diğerinde sorular kalırsınız öyle. Muhattabına ulaşamayan tüm sorular, kendilerini size sorup dururlar: Neden gitti, çok mu sıkıcılaştım? Nasıl gitti GİDEBİLDİ? Yoksa ofisteki o çipil şarışına mı gitti? Zaten geçen gece yemekte aynı anda tuvalete kalkmalarından belliydi. Allah belasını versin! Ya da vermesin, kapısına gitsem mi ki? Ben gittim, işe yaramıyor. Sorularınızı yanıtlayabilecek olsaydı, zaten sessizce yok olmazdı. Ayrılmak da yürek işi, belki onda yoktur. Üzmek istemiyordur kendince, o olmayan yürek, böyle daha çok üzdüğünü anlayamıyordur. Ya da en yılan ihtimal: "Ayrılıyorum" dediğinde çaaat diye kapanacak ve tekrar açması zor olacak o kapıyı, böyle sessizce giderek aralık bıraktığını, biraz hava aldıktan sonra daha kolay geri dönebileceğini düşünüyordur. Havası batsın! Kapatın derhal o kapıyı, yılan bir kez daha sokamasın.
İSA'NIN ÇİLESİNİ ÇEKTİRENLER
Cehenneme hoş geldiniz! Öldürülmeyecek süründürüleceksiniz. Yo, o gitmeyecek. Yastığı çıkarılmış bir yastık kılıfı gibi duracak hayatınızda. Orada mı, orada, ama sert, eskisi gibi değil, başınızı koydunuz mu acıtıyor. Soracaksınız: ‘’Kim bu yeni sen, bir hata mı yaptım, neler oluyor?’’. ‘’Yok bir şey’’ diyecek, ‘’kuruyorsun kafada’’, yine soracaksınız ertesi gün, yine, yine, yine… Değişmeyen yanıtlar size kendinizi, şizofren, paranoyak, manyak hissettirmekten başka işe yaramayacak. Dırdırcı, bunaltıcı, ‘hiç ben gibi değil’ hissedeceksiniz. Kaçın! Çünkü o çoktan kaçmış. Durduğunuz her gün, bir fil daha geçecek egonuzun üstünden. Aynaya bakacaksınız çirkinsiniz, yemek yapacaksınız beceriksizsiniz, espriler yapacakasınız komik değilsiniz. Işığınızı, neşenizi, özgüveninizi emen biri var evinizde, bir ‘pasif direniçi’. Rahatından, düzeninden vazgeçemeyen ama gitmeyi de nedense neden bir tarafı yemeyen biri. Siz gidin! Fillerin altında dümdüz olmadan, sizi siz yapan şekiller bozulmadan gidin. Çünkü sonunda-belki başkası geldiğinde almaya- kaldırıp kıçını ne de olsa gidecek. Kendinizi kaçık, sönük, histerik bellediğinizle kalacaksınız, sonra uzunca bir müddet arkadaşlarınıza "Bir insan niye beni sevsin ki zaten" gibi ezik sorular soracaksınız. Siz bu değilsiniz değil mi? Tekrar ‘siz’ olabilmek için epey uğraşacaksınız.
ALIP BAŞINI EFELER GİBİ GİDENLER
Ha şöyle! Anlat işte. Bir zamanlar beni niye sevdiğini anlatabildiğin gibi şimdi niye sevemediğini de anlat. Bulmacalar bırakmadan git. Aşık bir beyin, bulmaca çözmede iyi değil. Sen çöz, önüme bırak. Suratına Amerikan Sapığı gibi baksam da anlat, balkonlardan atlamaya kalksam da anlat. Kazığı batır, çıkar ve öyle git. Diğerleri gibi saplı bırakma orada, kendim çıkarmak çok daha acılı. Her terk edilen, bir mahkemeye çıkıyor çünkü içinde. Ve bildirilmemişse terk eden tarafından, o mahkemeye niye çıkarıldığı, suç üstüne suç buluyor kendinde, hüküm giyip duruyor. Davayı düşür öyle git. Evet, yine de nefret edeceğim senden. Pembe panjurlu evimizi sarmaşıklar, örümcekler kaplar, hayaletin eve başkasını aldığım an oradan buradan hortlarken ana avrat düz gideceğim sana. Ama geçecek. Geçmesi beklenen o insani sürede. Ve birgün kapatıp o evi çıkacağım, sicilim temiz. ‘’Bu evde bir beyefendiyle yaşamıştım ‘’diyeceğim ardından ‘’sevgililiği koruyamasak da insanlığı koruyabildiğimiz bir beyefendi.’’
KAFASINA KÜL TABLASI FIRLATIN!
Hangi yoldan gitmiş olurlarsa olsunlar, sevimli bir şey değil tabi terk edilmek.
Ama bazen, o an için terk edilmek sandığın, sonra bakınca, birilerinin yolundan çekilmesi de olabiliyor.
Bir baraj düşmüş olduğunu fark ediyorsun hayatından, daha hızlı akmaya başlıyorsun. Akman gereken esas yöne…
7 Milyar insanla dolu bir gezegen için, doğruyu söylüyor olamaz aşk filmleri. Ruh eşi mi? Peh! Ne mantık onaylar bunu ne matematik.
Aşk, yerleşebilen bir şey çünkü. Ve yer değiştirebilen. Biz yaşayadururken hayatımızı, bulur o kendine yeni bir yer, gel der, gidilir. Hep demedi mi?
Yine de tabi, varsa şu an hayatınızda bir Hokus Pokusçu ya da İsa’nın çilesini çektiren biri, kafasına bir kül tablası da benim için fırlatın!