Gazete Vatan Logo

Karşımdakini flaşla hipnotize edip...

Poz vermeyi bilmiyorlar ama sözümü dinleyip kurtarıyorlar

Tam 33 yıldır fotoğraf çeken ünlülerin fotoğrafçısı Zeynel Abidin Ağgül, “Sanatçıya asla iltifat etmem, şimdiye dek kimseye ‘Güzelsin’ bile demedim” diyor. Türk sanatçıların poz vermeyi bilmediğini ama verdiği direktifleri dinledikleri için ortaya iyi işler çıktığını belirten Ağgül, hiçbir starın kendisine kapris yapmadığını zaten star denen kişinin kapris yapacak kadar salak olamayacağını belirtiyor. Son 10 yılda tam 1milyon 800 bin defa denklanşöre bastığını söyleyen Ağgül, isminin bilinmesini ama yüzünün tanınmamasını tercih ediyor.

* Geçen 33 yılın ardından o deklanşöre kaç kere basmışsınızdır?

Son 10 yılda üç orta format makine eskittim. Her birinde 600 bin kare deklanşöre bastım. Bu da toplam bir milyon 800 bin eder.

* Kaç fotoğraf makineniz var?

Toplam altı makinem var. Eskittiklerimi de asla atmam, üç adet de öyle var.

* Bu işe nasıl başladınız?

Okulu orta ikiden terk ettim. Ardından amcam bana iki seçenek sundu; ya yedek parçacı olacaktım ya da fotoğrafçı. Ben fotoğrafçılığı seçtim. İlk kez ünlü birini çektiğimde 18 yaşındaydım; dönemin en ünlü kadınlarından biri olan Nermin Demirkıran’dı.

* Sizi esas olarak patlatan çekim hangisiydi?

1980’li yıllarda birden moda çekmeye ara verdim ve 90’lı yıllarda yeniden çekmeye başladım. O zamanlar Ebru Gündeş beni çağırdı ve onu Çırağan’da çektim. Duyulmamı sağlayan ilk iş diyebilirim. O gün bugündür de arkadaşızdır Ebru Gündeş’le.

* Pekii en son hangi ünlü ismi çektiniz?

Hülya Avşar’la bir dergi için çalıştık. Zaten son iki yıl hariç Hülya Avşar’ın neredeyse tüm fotoğraflarını ben çektim.
Karşımdakiyle bir ruh bağlantısı kurarım ve istediklerimi hiç konuşmadan yaptırırım.

* Zeynel Abidin Ağgül’ün farkı nedir ki ünlüler devamlı sizi tercih ediyorlar?

Bunu cevaplandırırsam kendimi beğenmiş olurum. Aslında kendimi de beğenmem. Hâlâ yapacak çok işim olduğuna inanan biriyim. Bakın işte bu son çekimde Hülya’yla bir ara hiç konuşmadık, oysa genelde “Şöyle bak, şunu yap” derim. Buna rağmen aklımdan geçen her şeyi yaptı. Bir ruh bağlantısı kuruyorum yani insanlarla; hiç konuşmadan bütün istediklerimi yaptırabiliyorum.

* Çalıştığınız ünlüler ne diyor peki?

Burada çok rahat olduklarını ve bana güvendiklerini söylüyorlar, önemli olan da bu. Hatta bazı müşterilerim, “Çok iyi fotoğraf çektiğin için değil, seni görmeye geliyorum, haberin olsun” diyor. Yaptığım işten değil sadece dostluğum için buraya gelenler bile var anlayacağınız.

* Sizinle uzun süre çalışıp, sonra başka fotoğrafçılara gidenler oldu mu?

Benimle başlayıp sonra tamamen beni bırakan olmadı. Bir ara gitseler bile mutlaka bana geri dönerler. Buna kızmıyorum, bence de arada gidip başka insanlara fotoğraf çektirmeliler çünkü böylece benim önemimi anlıyorlar. Mesela, Deniz Seki bunlardan biri. Hapse girmeden önce bir gün çektim onu ama beğenmedi. Ben de “Tamam ama unutma bir gün beni arayacaksın” dedim. Gerçekten de bir süre geçtikten sonra Deniz geldi ve “Bugüne kadar çekilmiş fotoğraflarıma baktım, içinden en iyileri zamanında beğenmediğim o fotoğraflardı” dedi.

* Ünlülerin kara kutusu olma durumu var değil mi?

Kara kutu durumu var evet, en özel şeylerimden biridir bu. İnsanlar o kadar gizli şeylerini paylaşırlar ki benimle... Ben daha çok dinlerim, Güzin Abla durumum yoktur yani. Sadece insanların kendilerine söyleyemedikleri şeyleri yüzlerine söylerim o kadar.

İş kapmak için gay’im diyen fotoğrafçılar var

* Fotoğraf çektirirken seksi olmak önemli. Bizim sanatçılar seksi olmakla komik olmayı karıştırıyorlar mı?

Hayır, seksi olmak ve çıplaklığı karıştırıyorlar. Çıplak olunca seksi olacaklarını sanıyorlar ama öyle olmuyor. Senin ruhunda varsa ve karşındaki bunu ortaya çıkarıyorsa seksi olunuyor.

* Fotoğrafçıların kullandığı “seksi bakmak” tabiri vardır ya, o ne demek?

Ben hiç demedim ki öyle bir şey. Çok seksi bir kare almak istediğimde karşımdakini öyle bir şekle getiriyorum ki, duruşu ile farklılığını ortaya çıkarıyorum, duruş önemli. Dümdüz ayakta duran bir kadın hiçbir zaman seksi bakamaz. Zaten işi flaşla çekiyorsan flaş ışığı insanları bir süre sonra hipnotize ediyor ve sonra da karşındaki verdiğin her komutu yapıyor. Ortalama 4-5 saat sonra çektğim kişi iyice maymuna dönüp, her şeyi yapabiliyor. Biraz da heyecan yaratıp, flaşı arka arkaya patlatırsam istediğim fotoğrafı çekebiliyorum.

* Zeynel Abidin’le çalışmak pahalı bir şey mi; 20 bin dolar aldığınızı duydum da?

İşin hakkı neyse onu alırım. Bu 20 de olur, daha yüksek de olur; belli bir kaşem yok. Bedava bile çektiğim oldu. İş iyiyse para en son sıraya geriler. Para nedeniyle kimse stüdyomu terk etmemiştir.

* Niye fotoğraf ya da moda gibi yaratıcılık gerektiren işlerde ünlü olanlar hep gay?

Bir kere bu işler çok göz önünde olunan meslekler. Bu nedenle gayleri de göz önünde oluyor, oysa iş adamları ya da futbolcularda da belki aynı oranda vardır ama gizli yaşandığı için bilemiyorsun ki... Bir de daha fazla iş kapmak için öyle söyleyenler ya da davrananlar var. Çünkü o camiada kendi aralarında iş döndürenler olduğu bir gerçek. O insanların yüzde 90’ından bana iş gelmiyor bu yüzden, çünkü ben onlara fazla sert geliyorum.

Nilüfer’le başta anlaşamadık, poz vermeyi sevmez; Ajda ise çok ayrıntıcıdır

* Uzun yıllardır çalıştığınız isimler kimler?

Şebnem Ferah’la 10 yıldır çalışırız, hayatta başkasına fotoğraf çektirmez. Ebru Akel, Sibel Can, Filiz Akın, Türkan Şoray, Nilüfer ve Ajda Pekkan da 10 yıldır çektiğim isimler. Son dönemdeki isimlerden ise Nurgül Yeşilçay, Yusuf Güney, Davut Güloğlu, Gökhan Özen diyebilirim. O kadar ki Gökhan Özen’in düğün fotoğrafına kadar çektim. Mustafa Sandal ile de uzun süre çalıştık ama son albümünü ben çekmedim.

* Bu isimler hakkında biraz tüyo alsak; Ajda Pekkan’la başlayalım.

Ajda’nın dışarıdan yapılı olduğuna bakmayın ruhu yapılı değildir onun; acayip güzel ve doğal bir kadındır. Asla insan kıramaz. Star kaprisleri hiç yoktur ama çok ayrıntıcıdır. Fotoğraf çekildikten sonra bakmaz ve sormaz. Nilüfer ise çok hassastır. İlk çalıştığımızda çok zorluk çekmiştik. Belli bir çizgisi vardır ama o çizginin içinde nasıl çekebiliyorsan çekersin onu. En son saçı yapılırken çektim. Daha çok spontane fotoğraflar çektirmeyi sever... Nurgül Yeşilçay, çok akıllı ve cesaretlidir. Bir o kadar da matraktır.

* Mesela sanatçı geldi ve modu çok düşük. Nasıl yükseltiyorsunuz, iltifatla mı?

İltifat asla etmem. En büyük söylediğim şey “İyi görünüyorsun”dur. Şimdiye dek kimseye “Güzelsin” demedim. Modu düşükse, makineyi bir kenara bırakır ve “Bir şeyler içelim ve konuşalım” derim. Sohbetten 30 dakika sonra “Hadi çekime” diye kendi söyler zaten.

* En çok kapris yapan ünlüler kim?

Ben onlara kapris yapmıyorum ki onlar bana yapsın. Zaten starsan ve buraya geldiysen, kapris yapacak kadar salak değilsindir.

İstersem Angelina Jolie’yi Eyfel Kulesi’nde çekerim

* Hayalinizdeki kare nedir; Angelina Jolie’yi Eyfel kulesinde çekmek... vb.?

O çok kolay. Bu tarz birilerini çekmek bizim ayardaki fotoğrafçılar için uzak değil. Mesela, geçen yıl Sean Pean’i Sharon Stone’la çekmek üzereydim ama terslik oldu. Dünyadan da arayıp buluyorlar beni, geçen yıl İtalyan Vogue’da 10 sayfa çekimim yayınlandı.

* Türkler ve yabancılar arasında çalışmak anlamında fark var mı?

Türkler arasında poz vermeyi bilen çok az. Aslında yabancılarda da aman amanlık bir durum yok.

* Türk sanatçılar poz vermeyi bilmiyor diyorsunuz ama ortaya çıkan işlere baktığımızda hepsi harika. Ne oluyor, Zeynel Abidin’in sihirli parmağı mı kurtarıyor onları?

Bana gelen insanların çoğu akıllı. Ne verirsen onun karşılığını alacaklarını biliyorlar, ayna gibiler.

* Yani söz dinlemeleri mi kurtarıyor onları?

Aynen öyle, söz dinlemeyen yanıyor.

Nihat sokakta tanınmayı seviyor ama ben istemem

* En bilinen fotoğrafçımız Nihat Odabaşı’nı nasıl buluyorsunuz, bir pazarlama harikası mı?

Nihat’ı tanırım ama arkadaşlığımız yok. Nihat seviyor sokakta da tanınmayı ama ben istemem. O özgürlüğümü kısıtlayabilecek bir şey, ben daha sıradan olmayı seviyorum. Zaten adımı duyunca biliyorlar, bunu daha da insanların gözünün içine sokmam.

* Fotoğrafçı arkadaşınız var mı?

Devamlı görüştüğüm bir fotoğrafçı arkadaşım yok ama Tamer Yılmaz ve Koray Kasap’la iyiyizdir.

* Nihat Bey gibi Liz Hurley’i çekip bunu pazarlama stratejisinin parçası olarak lanse etmek ne kadar doğru?

Pazarlamayı kenara atamayız ve öyle yapanlara tu kaka diyemeyiz. Bunun benzeri sanatçılarda çok var, hiçbir iş yapmayıp her gün gazetelerde yer alanlar... Diğer adam hiç olmazsa Liz Hurley’i ya da birilerini çekiyor.

* Fotoğrafçının sokakta yürümeyecek kadar ünlü olması fiyatını artıran bir unsur mudur?

Tanınmak kötüdür tersine, çünkü “Bu muymuş lan yaptığı iş” derler.

Model çıplakken stüdyoda en az 15 kişi oluyor

* Stüdyonuzda yeri geliyor aşırı dekolte pozlar da çekiyorsunuz, kadın önünüzde soyunuyor... vs. Bir erkek olarak nefsiniz de var ya hani...

Mesleğime ve bana bu yeteneği verene saygım var. Nefis var ama nefsini yönlendirebilirsin. Tatmin olmak sadece bir kadınla birlikte olmak değil ki hayatta, bunun 1001 çeşidi var. Spor yaparsın, kitap okursun, ibadet edersin...vs. Bir de kadın soyunuyor ama o anda 15 kişi daha oluyor arkamda. Bazıları da baş başa çekim istiyor. Ama ben doğduğum günden bu yana hiçbir zaman hiçbir yerde yalnız kalmadım; Yaradan hep yanımda.

* Eşiniz sizi hiç kıskanmaz mı pekii?

Mesela iç çamaşırı çektiğim zaman eşim “Sakın kadınlara bakma” der. Ben de “Bakmadan çektim hayatım” diye gider söylerim ve “aferin”i alırım.

Çekim yaptığım hiçbir kadına asılmadım bana asılmalarına da izin vermedim

* Evli ve çocuklu bir fotoğrafçı olarak özellikle model kullandığınız çekimlerde “Yav acele mi ettim evlenmekle?” diye içinizden geçiyor mu?

Hiç geçmiyor. Benim evli ya da bekar olmamın meslek hayatımda hiç önemi yok. Çünkü ben bu işi yaparken, ne iş yaptığım bir insanla birlikte oldum ne de başka tercihlerim oldu. Hiçbir kadına asılmadım ve hiçbir kadının da bana asılmasına müsaade etmedim. Öyle güzel bir mesafe koyduk ki o insanlarla aramıza... Beni herkes “İşini yapan, hoş sohbet, düzgün adam” olarak bilir.

* Hacı olmanız güven artırıcı bir unsur oluyor mu?

Yok. Bence hacı olmak durumu etkileyen bir şey değil. Ben hacı olmadan önce de insanlar eşlerini, sevgililerini getirip gidiyorlardı. Kendilerinden zarar gelir benden gelmez, bunu bilirler.

Haberin Devamı