Gazete Vatan Logo

Kahkaha tufanı artık bar sahnelerinde!

Barların en sevilen stand-up’çıları

İstanbul geceleri en parlak dönemini yaşıyor. Her gün farklı bir mekânda dünya starları seyircisini selamlıyor. 90’lı yıllarda Cem Yılmaz’ın Leman Kültür’de meşhur olmasıyla farkına vardığımız stand-up gösterileri de artık renkli gece hayatının bir parçası. Televizyonda karşılaşamayacağınız şovları aynı rahatlıkla elinizde içki kadehi ile izleyebiliyorsunuz hem de karşınızda kahkahalarla gülmenize neden olan üstatlar var. Son dönemde şovlarıyla karşımıza çıkan Dümbüllü’nün kavuğuna sahip usta mizahçı Mehmet Esen, tiyatrocu Romina ve Rock FM’den tanıdığımız Mesut Süre ile stand-up barların içinde dönen sohbeti konuştum...

* Barlardaki eğlence kültürü televizyonda asla rastlayamayacağımız şovlara doğru mu kaydı?

Romina: İnsanlar televizyon izlemekten sıkılmaz. Bizim yaptığımız işte insanların mesai harcamaları gerekiyor. Ama oradan çok daha farklı işler yapıyoruz. En önemlisi, daha samimiyiz. İnsanlarla birebir ilişki kuruyoruz ve ilgilerini çekiyoruz. Stand-up barlar dünyada da ülkenin en büyük kalabalığını çekmiyor. Meraklı olup da böyle bir şeye geliyorsun.
Mehmet Esen: İnsanlar dışarı çıkıp, bir şey yapmak istiyor. En önemlisi gülmek istiyor. Bizi seçince saygı duyuyoruz. Mutfağından, harçlığından kesip geliyorlar. Böyle işler çoğalmaya başladı. En önemlisi izleyici konuşmak istiyor. Sokağın dili televizyondan daha farklı. Sahnede sokağın dilini kullandığım için bizi daha farklı görüyorlar.
Mesut Süre: Bir yerden biliyor seni, bunu da nasıl yaptığını merak ediyor. Tamamen bilmeyen biri geldiği zaman negatif başlayabiliyorsun gösteriye. Hiç bilmediği bir adama “Bu muymuş komik?” diyor. Yanında kız var, o sana çok gülüyor. Adam senden rahatsız oluyor. Bu sefer adamı da güldürmek için deforme oluyorsun. Stand-up yapmak istiyorsanız, sahneye çıkmadan hiçbir şey öğrenemezsiniz. Çık, yap, rezil ol, evde ağla, ama en iyisi için çabala.
Romina: Eğer ki birileri gayret gösterirse bunun kulüpleri de artmaya başlayacak. 2007 yılında komedi kulübü yapmaya kalkıştık. Bir gecede 7 performans vardı ve 15 dakika herkes en iyi performansını sergiliyordu. Benim işin içinde stand-up var ama çok kısa kesiyorum ve sahnede konuk ağırlıyorum. Televizyondaki talk-show’un bara uyarlanması. Hem seyirci için hem de konuk için zor. Konuk nerede yayınlanacağını soruyor. Tiyatro doğal olarak bir kalıp içinde. Burada doğaçlama yapıyorsun. Bir çerçeven var ve bilmiyorsun ki orada nasıl bir adam gelecek, ne katacak. Hepimiz ayrı ayrı yerlerde yapacağımıza aynı noktada buluşabiliriz.

* Ayrıca televizyonda söyleyemeyeceğiniz konulara da giriyorsunuz...

Romina: Aynen öyle. Aralardaki “bip” yok...
Mehmet E: Sahne yalanı kabul etmiyor. Beş dakika kasarsın kendini ama sonra çözülmek zorundasın.
Romina: Seyirci ile çok yakınsın, o kadar kolay değil her şey.

Sahnede doğal halimizi yani kendi salaklıklarımızı anlatıyoruz

* Seyirci “Acaba beni de şovuna katacak mı” diye irkiliyor mu?

Mehmet E: İnsanlar susmak ve seyirci kalmak istemiyor, katılmak istiyor. Hayatta da böyle olmaya başladı. Biz 30’umuza kadar çok saygılıydık. Büyüğümüz konuşunca yanlış bile olsa susardık. Şimdiki genç kuşak fikrini söylemek istiyor. Biz de onlara bu yolu açıyoruz.

* Gündem hakkında konuşulunca mı sahneye katılıyorlar?

Mehmet E: Ortak yaşanan şeyler var. Sahnede doğal olunca ev ortamı gibi hissediyor orayı. En utangaç adam bile katılabiliyor.
Mesut S: Son dönemde tespit mizahı diye bir şey gelişti. Anımı anlatınca seyirci de kendini orada buluyor. Kendine de mesafeli durmuyorsun.

* Komik insanların ukala olduğu da sanılır...

Romina: Halt etmişler. Özgüveni ukalalıkla karıştırmak ayrı bir şey. Aynı dili konuşmak zorunda değiliz ama dinleyip konuşursak ukalalık kalkıyor. Sahnede 1-0 galipken seni sahnede nasıl yerebilirim ki? Senin üzerinden mizah yapmak başka bir şey, seni orada yerin dibine sokmak çok başka bir şey...
Mehmet E: Güzel olan kendini bulmak. Bana “Ne anlatıyorsun?” diye sordukları zaman, “Kendi salaklıklarımı anlatıyorum” diyorum. Türkiye’deyim, erkeğim, yaşıyorum ben de... Bir süre sonra sıyrılabiliyorum bundan. Bunu da saklamadan anlatmaya çalışıyorum, en doğal halimle.

Artık seyirci susmak yerine sahneye de katılmak istiyor

* Konuşurken karşınızda nasıl bir kitle görüyorsunuz?

Mehmet E: Ben 80’li yıllarda başladım bu işe. Hep baskıyı hissettim. Tutuklandım, mahkemelerim oldu. 1994’de Leman Kültür’de yeniden başladığım zaman 1980 kuşağı vardı karşımda. Benim yaptığım politik esprilerden rahatsız oluyorlardı. Apolitik bir kuşaktı. Cem Yılmaz ve Ata Demirer daha farklı bir şey yapıyordu, onların da ciddi bir seyirci kitlesi vardı. Tekrardan politik dönem başladı. Politik bir espri yapınca karşılığını almaya başladım. İnternet çok çabuk algılatıyor.
Romina: Bu ülkenin kalabalığına hitap etmiyoruz. Fakat bu iş hiçbir ülkenin kalabalığına hitap etmiyor.
Mesut S: Biraz kafaya yatmıyor bu iş. 15 dakika için 6 aya, 1 saat içinse 5 yıla ihtiyacımız var.
Mehmet E: İyi bir şeyi izliyorlar. Sadece bu işe yeni başlayan insanların sabretmesi gerekiyor. Muhakkak karşılığını buluyorlar. Leman’da Cem Yılmaz yeni çıktığında herkes yadırgıyordu. İnsanlar o sokağa girmekten korkarlarken, birden sokağın başına kadar kuyruk olmaya başladı. Çok zekice bir durum var sahnede.

* İzleyici birden sahnede size soru sorabiliyor mu?

Romina: Bazı programlarda durduramadığımız seyirci oluyor. Devamlı soru soruyorlar. Malzeme oluyor bize de... Bir seyirci
ilgi gösterdiği zaman diğerleri için de yol açılıyor. Onlarda özgüvenle katılmak istiyor.
Mesut S: İnteraktif olmak isteyen izleyici bir pot kırınca insanlar en çok ona gülüyor. Onu da mahcup etmemek lazım. İnteraktif yapıyım derken kötü olursa maazallah döverler adamı.
Romina: Bir bütünün içerisinde soru belirliyorum masalara boş kağıt ve kalem dağıtıyorum. Aşk Doktoru Mehmet Coşkundeniz’i ağırladım. Ne kadar sevgiliden kazık yemiş kız varsa doluştu. Sıkıntılarını yazdı. Beğenmedikleri yanıtlarda hemen kendilerini ifşa etti.
Mehmet E: Artık seyirci konuşmak ve katılmak istiyor. Stand-up hayatın ritminde gidiyor ve reaksiyon veriyor. Daha da artacak ve çoğalacak. Barlarda kapılarını açıyor. Bana teklifler geliyor, tahmin etmediğim barlardan. Önceden önünde müzik grubu olsun derken şimdi sadece stand-up’çı istiyorlar.

Bu işin başındaki rezil olmayı dert etmezseniz devam edersiniz

* Bu işi yapmak isteyen gençler size geliyor mu?

Mehmet E: Bu işi yapmak isteyen ama bir mecra bulamayan gençler bana gelsin isterim. Leman’da da öyle oldu. Ben her defasında 10 dakika sahnemi paylaştım onlarla. Gelsin, yapışsın, bırakmasın peşini.

* Karşımızdaki mizahçı çok kötüyse ne olacak?
Romina: Olsun, sahneye çıkmak çok kolay bir şey değil ki...

Mehmet E: Herkes kötü başlar. Kimse gökten zembille inmedi. Hepimizin batmışlığı var. Ben hep yanlarında dururum. Sanatçı arkadaşlardan gelen oluyor gösterilere. Engin Altan Düzyatan en son sahneye çıktı. Onu sahneye hazırlıyorum ama... En çekinen adam bile çıkıp, anlatabiliyor. Cem Davran da bizi güldürdü epeyce.
Romina: Bu işin de matematiği var. Her ne kadar rahatmışız gibi dursak da yanılıyorsunuz. Bir espriyi hangi aralıklarla yapmak gerektiğini bilmek lazım. Zamanlamayı öğreniyorsun bir süre sonra. En kötüsünü de görmek lazım. Sahneye de atsınlar kendilerini.
Mesut S: Dil ve üsluba kafa yormalı. Metin zaten internette bile dönüyor. Bunu anlatma becerisi çok yavaş ilerleyen bir şey. Özellikle bu işin başlarında çok rezil oluyor insan. Bunu dert etmeyen devam eder.

Yeni hikâyeleriniz olmazsa gülmezler

Seyircilerin gülmediği zamanlar da olabiliyor. Bunun korkulacak bir şey olmadığını belirten Mehmet Esen durumu şöyle anlatıyor,“Bunlar da olabilir. Ama her zaman dolu salon, gülen seyirci tercihimizdir. Sende yeni hikâyeler olmazsa mahvolursun. Bu yüzden her gün yeni bir şey biriktiriyoruz. Çünkü bilgisiz bir şey yaptığınız zaman hemen vururlar sizi. Bu tarz gösteriler her geçen gün çoğalıyor. İnternet, gösterilerin nerede olduğunu öğrenmenize büyük fayda sağlıyor.”

İnsanların depresifliğini mizahçılar azaltıyor

* İnsanların son dönem daha mı çok gülmeye ihtiyacı var?

Mehmet E: Politikaya en güzel cevap mizah. Hitler faşizmi döneminde, kabarelerdeki mizahçılara büyük görev düşmüş. İnsanların depresifliğini, korkularını kaldırmışlar. Türkiye’de de bu olacak...

* Bizden sizi ayıran en önemli unsur detayları iyi gözlemlemeniz mi?

Mehmet E: Öyle değil de daha dikkatliyiz sanırım. Olayları farklı gösterebiliyoruz. Mesela geçenlerde Sivas Katliamı yargı süreci için Ankara’da mahkemeye gittim. Orada polis üstümüze gaz bombası attı. Mazlum Çimen ile dönerken, “Baba çok gaza geldik” diye konuştuk. Buradan da mizah çıkartıyoruz. Yoksa her şey çok karanlık olacak.
Mesut S: Mizah herkesin harcı değil. Bir mizah vardır salt tespit yapar, aile ve arkadaşların anlatıldığı yine de güldüğün, bir tarafta da gündemden bahsedilen hiciv vardır. Onu nakış gibi işlemek gerek. Yaşamadan, görmeden anlatamazsınız.
Mehmet E: 12 Eylül döneminde Şaşkın Dörtler Uzayda diye çizgi film yapmıştım. Ben, Mehmet Ali Erbil, Erol Günaydın vardı. Askerler geldi ve filmdeki bazı sahneleri yasakladı. Baskı zekayı ortaya çıkarıyor.

Haberin Devamı