iyi ki doğdun ilhan!
Öyle bir ömür sürdü ki, ateist arkadaşları bile 'Keşke cennet olsa' diye dua etti ardından
Herşey iyi olsun isterdi... Onun için devrimci olmuş, ölümüne işkence görmüştü... Tüm acılara rağmen hayata hep gülümsedi...
Kardeşi Metin'i bir trafik kazasına kurban verdiğinde oğlunu avutmak için "irlandalılar, ölünün arkasından ağlamaz.
İyi ki bu hayata geldi ve yaşadı' diye sevinirler" demişti iki yıl önce... O da bir trafik kazasına kurban gitti... Bu sözler kulağımızda, ağlamamaya çalıştık. Tutamadık!
O günün sabahı hiç aklımdan çıkmayacak... Sadece benim değil, o haberi alan tüm dostlarının da...
Sabahın 9'uydu, telefon çaldı... Erkan açtı... Birkaç saniye sonra da, yüzü kireç gibi kapattı... "îlhan, trafik kazası geçirmiş... Ölmüş.." dedi ve bir daha sesi çıkmadı. Benim de... Şoka girdik... Ne yaptığımı tam olarak hatırlamıyorum, ama bir anda kendimi gazetede bilgisayarın başında buldum.
Anadolu Ajansına, trafik kazalarına bakıyorum... Orada üç ölü, burada beş... Ardı ardına düşüyor isimler...
Derken buluyorum; "Afyonkarahisar'da, Ahmet Ok idaresindeki 42 V 8501 plakalı kamyon, Çay-Sultandağı Cumhuriyet Köyü yakınlarında Murat Tan yönetimindeki 34 AL 1444 plakalı otomobille çarpıştı.
Kazada otomobildeki îlhami Sürmeli hayatını kaybetti. Yaralanan sürücü Tan, Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı" diyor.
İnsan garip mahlûk, "Oh o değil işte, îlhami diye biri... Soyadı aynı, amma garip rastlantı" diyorum içimden... Kendi uydurduğuma inanmak istercesine...
Hemen Erkan'ı arıyorum, "Biz mi îlhan diye biliyoruz, asıl ismi İlhami mi?" diye soruyorum. "Hayır îlhan ama orada ölen de îlhan. Ajans yanlış yazmış" diyor. Zorlamıyor, gerçeği kabullenmiş. Ben de kabulleniyorum. Artık ilhan yok...
Boğazımda koca bir düğüm... Ağlıyorum... O anda kulaklarımda onun sesi çınlıyor: "irlandalılar ölülerin arkasından ağlamazmış. 'îyi ki bu hayata geldi ve yaşadı diye sevinmek gerek' derlermiş..."
Daha iki yıl önceydi... Kendi kardeşinin cenazesinde geride kalanları teskin etmek için söylemişti...
Yine bir trafik kazasına kurban vermiştik Metini.. SSK Denizli Hastanesi eski Başhekimiydi Metin...
Korkunç bir ölümdü, kaza sırasında arabaya sıkışıp cayır cayır yanmıştı; karısı ve o... İki çocuklarını son anda çevreden yetişenler kurtarmış, onlar îlhan ve diğer kardeşi Coşkun'a Metin'den yadigâr kalmıştı.
Çocuklarından hiç ayırt etmeden baktılar her ikisine de... Şimdi Coşkun'a üç yadigâr da ilhan'dan kaldı. Bu hayatta İlhan'ın en sevdikleri...
Çocukları Onur Cem ve Senem ile karısı Emel... Biri Denizli'de, biri Afyon'da trafik kazasında pisi pisine giden iki kardeşin acısı bir de...
îlhan gitti ama toprağa teslim edene kadar biz de peşinden gidiyoruz. Erkan (Önemci) zaten izmir'de...
ilhan'ın Amerika'da okuyan çocuklarıyla karısı gelecek ve ilk cenaze töreni yıllardır oturdukları İzmir'de olacak. Zira, işi gücü hep oradaydı ilhan'ın... Polen Kimya da, Artısan Boya da...
Sonra Samandağ'da asıl tören var. İlhan, Arap ve Nusayri... Ben doğrudan Samandağ'a geçiyorum. Zaten o sırada İzmir'den de yola çıkılıyor.
Samandağ, Antakya'nın en güney ucu, bir adım ötesi Suriye...
Bambaşka bir dünya... Hıristiyan, Yahudi, Müslüman hep bir arada, dostça yaşıyorlar... Oraya gittiğimizde bütün bu insanları hüzün içinde bulduk. Arkadaşım olduğu için abarttığımı sanmayın, gerçekten tüm ilçe cenaze törenindeydi sanki...
Konvoyda olmayan selamıyla
uğurluyordu. Benim o güne kadar gördüğüm hiçbir cenaze törenine benzemiyordu, İlhan'ın son yolculuğu...
Önce cenazeyi almak için Samandağ'dan Antakya'ya doğru konvoyla yola çıktık... İlhan'ı hastaneden teslim aldık, ambulans önde biz arkada tekrar Samandağ'a döndük. Bütün arabaların ön camında, ölümünden sadece 12 saat önce o her zamanki gülümsemesiyle İlhan var...
Yeğeni Ayfer çekmiş fotoğrafını, zira kazadan 12 saat önce doğduğu topraklardaymış. Bir aydır yanında kalan annesini evine bırakıp, Antep'teki Irak Fuarı'na geçmiş. Ortağı Murat'la birlikte...
Ve ne yazık ki Murat onu son yolculuğuna uğurlayamıyor, çünkü komada!
İlhan gülümsüyor... Konvoyun ucu bucağı yok... Kornalar çalıyor ardı ardına... Esnaf kepenkleri indirmiş, ev sakinleri kaldırımda ya da balkonda, ya hazır ola geçiyor ya selam duruyor. Bazılarının elinde bir şişe kolonya, yola serpiyor. "Ne kadar seviliyormuş İlhan, pek çok ünlü politikacının cenazesinde bile bu kadar kalabalık, bu kadar saygı görmedim" diyorum. "O da politikacıydı" diyorlar. Ben 'Tamam CHP'de yöneticilik yapmıştı ama' diye düşünürken, cümleyi tamamlıyorlar: "80 öncesi TİKP'in (Türkiye İşçi Köylü Partisi) Hatay İl Başkanı'ydı... 12 Eylül'de çok işkence gördü... Öldü diye sokağa atmışlar, esnaf buldu..."
Unutuyor insan, bir zamanlar Antakya'nın solun kalesi olduğunu, gün geliyor acı bir rastlantı hatırlatıyor işte!.. İlhan, pek çok Antakyalı Arap vatandaşımız gibi sola meyilli ama silahlı külahlı değil, şimdiki Doğu Perinçek'in o zamanki partisinden... Bizim kuşağın dediği gibi "Aydınlıkçı"... Hatta bir zamanlar meslektaşımız da olmuş. Aydınlık Gazetesi'ne Filistin, Afganistan, Irak ve İran'dan haberler geçmiş. Malum Arap, Arapçası da iyi...
12 EYLÜLDEN SONRA KENAN EVREN'LE TAKIŞMIŞTI
Daha sonra Erkan'dan da dinliyorum solculuk hikâyelerini... Zira iTÜ Kimya Mühendisliğinden beri arkadaşlar, neredeyse 35 yıl...
Mesela her yazı hapiste geçirdiğini öğreniyorum, ya bir pullama ya da bir gösteriden... Pullama işin solcası, Türkçesi afiş yapıştırmak!..
İçeride saçlarını kazırlarmış, çıktığında dazlak. Bir kasket takarmış kafasına, çaktırmamak için... Çakan zaten çakarmış, çakmayan "İbo'ya mı özendin!" diye dalga geçermiş. Biraz geçmişte kalmış hikâyeler, hele 80 sonrası kuşak için masallar!
Şimdilerde 'îbo' deyince ibrahim Tatlıses'ten başkası gelmez kimsenin aklına ama o değil elbette. Bu îbo, ibrahim Kaypakkaya, şu HKKO'nun kurucusu!
Bir de Kenan Evren'le bir takışması var ilhan'ın... 12 Eylül7de yaşadığı o ağır işkencelerden sonra bir mektup döşenmiş Evren'e... O zamanlar Evren'in dediği dedik, çaldığı düdük, ama tınmamış ilhan...
"Bu insana reva mıdır? Türkiye, bunları hak ediyor mu?" diye başlamış mektuba... Gördüğü bütün işkenceleri yazmış. Mektubu okuyan arkadaşları, günlerce kendilerine gelememiş... Erkan ayrıntılarını anlatmadı ama 12 Eylül'ün işkencelerde sınırın kalmadığı bir dönem olduğunu ben bile biliyorum.
"BERABER YÜRÜDÜK BİZ BU YOLLARDA!"
Konvoyun yolu, yakın tarih yolu oldu sanki... Antakya'nın ve ilhan'ın... Ve şimdi onun 50 yıllık tarihine son noktayı koyacağız. Zira o öbür tarafa inanmaz biliyoruz. Bu yüzden noktayı koyuyoruz. Eminim, ateist arkadaşları bile 'Keşke cennet olsa' diye dua ediyor. İlhan'ın o gülümsemesi sürse gitse diye... Ve cenaze evine varıyoruz.
İlhan, açık pembe renkli bir odada, ortada yüksekçe bir yatağın üzerinde... Çevresinde kadınlı erkekli bir kalabalık... Kadınlar, şarkılar söylüyor. Onun sevdiği şarkıları...
"Ayrılık ne kadar zor, onu gel sen bana sor", "Ayrılık, ayrılık, yaman ayrılık"... Ve "Beraber yürüdük biz bu yollarda" isteği geliyor. Orta yaşlı bir kadın ağlayarak, "Bu, karısı Emel'le onun sarkısıydı. Hadi söyleyelim!" diyor. Söylüyorlar... Şimdi Tayyip Erdoğan'ın propaganda parçası olmuş bir şarkı, bir solcuyu uğurluyor. İlhan'ın yüzünde o muzip tebessüm!
Ve eniştesi Behçet Balâ'nın sesi geliyor kulaklarıma... "Hepiniz İlhan'ın cenazesine hoş geldiniz. Allah hepinizden razı olsun. Onu yalnız bırakmadınız. İlhan hepinize teşekkür eder!" Antakya Arap şivesinin o boğuk, genizden tonuyla... Her 10-15 dakikada bir tekrarlıyor... Sonra İlhan'ın yüzünü açıyorlar, bir de sağ elini... Başında annesi, çocukları, eşi, kardeşleri ve diğer akrabalar...
"OYY İLHAN... OYY METİN... OYY ESİN.."
Kerime Anne'nin saçları beyaz, bembeyaz... Üç evladın acısının beyazı... Üç oğlunu da ikişer yıl arayla kaybetti... Metin ve İlhan'ı bir yolda, Esin'i bir hastane odasında kanserden... Gözleri görmüyor ağlamaktan, Metin öldüğü günden beri... Hep aynı sözler dökülüyor ağzından gözlerinden yaşlarla birlikte; "Oyy İlhan... Oyy Metin... Oyy Esin..."
İlhan'a son kez dokunma vakti... Sırayla yanına gidiyorlar, son kez yüzüne bakıp o tebessümü bir kez daha yakalamak için...
Çoğu sağ elini öpüp, son yolculuğuna uğurluyor. Son dokunuş... Şimdi sırada son durak var...
Tabuta değil, bir taht üzerine alınıyor İlhan... Üstüne, Arap işi kıpkırmızı bir kadife örtü seriliyor... Uzun bir yol kabristan, sanki biraz daha yolu uzatmak ister gibi konvoy..
Ama her yolun bir sonu var. Mezarlıktayız... İlhan'ın babasının, Köy Enstitüsü mezunu başöğretmen Süleyman Sürmeli'nin adına yapılan hayratın hemen yanına bir mezar açılmış. Erkekler cenaze namazını kılıyor. Kadınlara birer avuç toprak dağıtılıyor. Fötr şapkalı bir şıh, son duasını okuyor. Toprağa teslim ediyoruz İlhan'ı... Metin'in, Esin'in ve babasının yanı başına... Kadınlar avuçlarındaki toprağı serpiyor üzerine... Sonra akrabalar diziliyor mezarlığın çıkışına... Herkes son bir kez daha selam veriyor İlhan için...
Herkes ağlıyor... İşte bu olmuyor ama ağlıyoruz. Kusura bakma İlhan! Senin dediğin gibi olmuyor işte... Gülümseyip, sevinemiyoruz İrlandalılar gibi... Ama iyi ki bu hayata geldin, keşke hiç gitmeseydin!