Gazete Vatan Logo

İsminiz anons edildiğinde ne hissettiniz?

İlk kez oyunculuk yaptığı Yumurta filmiyle üç kuş birden vurdu Saadet Işıl Aksoy...

Cannes’da izleyenleri büyüledi. Saraybosna Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü Jeremy Irons’dan aldı. Son olarak Altın Portakal’da Genç Yetenek Ödülü’nü kazandı. Güzel ve başarılı... Hiç kuşkusuz bundan sonra onun adını daha sık duyacağız.



SAADET IŞIL AKSOY

Aslında
ödül almak rahatsız edici,
çünkü sanat görecelidir

Emekli bir başkomiser ve Emniyet Müdürü bir annenin tek kızı Saadet Işıl Aksoy... Boğaziçi İngiliz Edebiyatı mezunu... Güz Yangını ve Esir Kalpler dizilerinde yer almış. Daha sonra Semih Kaplanoğlu’nun dikkatini çekmiş. Yumurta filminde başrol vermiş kendisine... Sonrası tam bir başarı öyküsü...

Yumurta, Altın Portakal’da en iyi film ödülü aldığında neler hissettiniz?
Filmi Tire’de çok zor şartlarda çektik. 13 kişilik küçük bir ekiptik. Hep beraber bir aile gibi olduk, beraber yaşadık orada. Bunun karşılığında böyle bir ödül gelmesi, inanılmaz gurur verici. En iyi film anonsu yapılmadan önce el ele tutuştuk. “Yumurta” dedikleri zaman, hep beraber çığlık attık. Benim için unutulmayacak bir andı.

Cannes’a da katıldınız? Hangisi daha heyecan vericiydi? Cannes mı Altın Portakal mı?
Cannes, hayatımda katıldığım ilk büyük festivaldi. Öyle ki neredeyse bütün şehre yayılmıştı. Dünya sinema sektörünün en ünlü simaları oradaydı. Cannes’da olmak benim için daha ilginçti. Çünkü bir festivalin nasıl olduğunu ve ne olduğunu hiç bilmiyordum.

Genel olarak yaşanan şaibe tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence çok güzel bir festivaldi. Kişisel olarak baktığımda, benim için aksayan hiçbir yönü yoktu. Diğer tartışmaların olması üzücü ama ben kendi adıma Antalya’da olmanın tadını çıkardım.

Altın Portakal yarışması öncesi “iddiam yok” demiştiniz. Ama Behlül Dal Genç Yetenek ödülünü kazandınız. Bundan sonra da hep böyle “iddiasız” mı olacaksınız?
“İddiam yok” derken, benim için bu aşamada orada olmanın bile çok büyük bir şey olduğunu ifade etmek istemiştim. Bu filmin içinde olmak benim için ödül. O yüzden “Ödül almayı istiyorum” diyemem. Tabii ki insan “Alsam ne güzel olur” diye düşünüyor. Fakat bu başlı başına bir çelişki. Birçok film yapılmış ve bunların arasından en iyileri seçiliyor. Bu bile düşünüldüğünde aslında rahatsız edici bir durum. Çünkü sanat çok göreceli bir şey.

Altın Portakal’da yarışan diğer adaylarda olduğu gibi sizde de “oyuncu hırsı” var mı?
Ben olmamasına gayret ediyorum. Çünkü oyunculukta hırs beni çok rahatsız ediyor. Beyazperdede o hırslı egoyu görmek istemiyorum. Bu hırsı göstermek seyirciyi de rahatsız eder.

Nurgül Yeşilçay’ın “En iyi kadın oyuncu” ödülünü alamayınca festivali terk etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanırım Nurgül Yeşilçay, dizi çekimleri için gitti. Bana bu laflar birazcık abartı gibi geliyor. O küçük bir laf ediyor ve bu konuşula konuşula kocaman bir şey haline dönüşüyor.

Sizi oyuncu olarak ilk kez keşfeden kimdi?
Ben kendim keşfettim herhalde... Üniversite zamanında değişim öğrencisi olarak 6 aylığına ABD’de Florida’ya gitmiştim. Hayatımı daha rahat gözden geçirebildiğim bir dönemdi. Türkiye’ye dönüp İstanbul’a gelince de Pera Güzel Sanatlar’da “Kamera Önü Oyunculuk Workshop”larına başladım, bir yandan da okulda film dersleri alıyordum. Çünkü sinema beni çok heyecanlandırıyordu. Ardından Boğaziçi’nde sinema dersleri almaya başladım. Ve üç aylığına New York’a gidip Workshop’lara katıldım. Yeteneğim olduğunu keşfettim diyemem ama bu işi çok yapmak istediğimi keşfettim.

Güzelliğinize mi yoksa oyunculuğunuza mı daha fazla övgü alıyorsunuz?
Eskiden güzelliğimi hep daha sık gündeme getirirlerdi. Son zamanlarda gerçekten de ikisi de söyleniyor. Bundan dolayı da mutluyum. Ayrıca, ben hayatta böyle şeylere takılıp kalmaktan pek hoşlanmıyorum. “Ben güzelim” diye sokaklarda dolaşmanın bir anlamı yok. İnsanlar bana “Çok güzelsin” derler, “Çok iyi oyuncu” olduğumu da söyleyebilirler. “Çok iyi oyuncuyum” diye böbürlenerek dolaşmak yerine “Ben buyum” demek bana daha doğru geliyor.

Görünen o ki siz de aslında sadeliği yaşam tarzı olarak seçen birisiniz...
Sadeliği gerçekten çok seviyorum. Ama ünlülerin söylediği anlamda sadeliği kastetmiyorum. Hani “Ben de sizin gibiyim arkadaşlar, gidip evimde çekirdek çıtlatıyorum” diye yapmacık tavırlar sergilerler ya, ben ondan nefret ederim. Bu bana gerçekten sahtekarca geliyor. Çünkü zaten siz “Ben de sizin gibiyim” dediğiniz anda onlar gibi olmadığınızı hissettirmiş oluyorsunuz. Benim böyle bir çabam yok. Sadelikten kastım basitlik ve yalınlık. Hayata yalın bakmak...



MURAT HAN

Murat Han, oyunculuk eğitimi için gittiği Amerika’dan 8 yıl sonra dönme nedeni olan “Mutluluk” filmindeki rolüyle 44. Altın Portakal Film Festivali’nde “En iyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Filmin gösterildiği ilk günden itibaren övgüyle karşılaşan genç oyuncu, başarısını aldığı eğitime borçlu olduğunu söylüyor.


Murat Han, Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında, oyunculuk konusunda daha iyi bir vizyona sahip olmak için Amerika’nın yolunu tutar. Hollywood’un ünlü oyuncuları Robert De Niro, Marlon Brando’nun mezun olduğu okul, Stella Adler Konservatuarı’na gider ve kendi deyimiyle içine sinen bir oyunculuk eğitimi alır. Biz onu “Mutluluk” filmiyle tanısak da şu an “Vazgeç Gönlüm” adlı televizyon dizisinde rol alıyor. Amerika’da zorluklarla geçen yıllarına, kısa süren bir de evlilik de sığdıran Murat Han, Mutluluk filmi için 8 yıl sonra Türkiye’ye dönmeye karar verdiğinde yarım kalan bir aşk bırakır geride. Hikayenin geri kalanını hepimiz biliyoruz. Mutluluk filmi vizyona girdiğinde “Kim bu çocuk, harikalar yaratıyor” fısıltıları yükseldi bir anda...


İsminiz anons edilirken aklınızdan neler geçiyordu?
Heyecandan detayları hatırlamıyorum. Ama anons sırasında “Dağa tırmanan” tabirini kullandıklarında ben olduğumu anladım, ardından “Mutluluk” dediklerinde zıplamaya başladım. Adımı söylediklerini duymadım bile... Merdivenlerden çıkarken, kafamda hazırladığım metni bile unuttum. (Gülüyor ve gözleri mutlulukla parlıyor)

Ödüller daha önce internet sitesinde yayınlanmış söylentilerini sizde duymuşsunuzdur...
Evet duydum açıkçası çok umursamamaya çalıştım. Çünkü, bu büyük bir hayal kırıklığı yaratabilirdi eğerseçilmeseydim.

Sizin oyunculuk tekniğinizin diğer oyunculardan farklı kılan nedir?
Okuduğum okulda öğrendiğim bir teknik... Kısacası her oyuncu bir şekilde oynayacağı role hazırlanır.

Oyuncuların sürekli kullandığı “Gözlemliyorum ve o oluyorum” sözünden farklı bir çıkış noktası mı bu?
Ben “Gözlemliyorum” sözüne inanmıyorum. Bu oyuncuya has bir şey değildir. Yaşayan bir varlıksanız sürekli gözlem halindesinizdir. Ben Cemal’i tanımak için Van’a gittim, gözlem yapmaya değil o toprakları tanımaya gittim. Kültürün getirdiği davranış biçimini öğrenmeye gittim. Bunlar gözlemle olabilecek şeyler değildir.

Amerika’ya gitme kararınızda buradaki oyunculuk eğitiminin yetersizliği mi neden oldu?
Daha üçüncü sınıfta eksik olduğumu hissetmeye başladım. Bir teksti okuyup anlamak arkasına da biraz duygu koyup canlandırmanın oyunculuk olduğunu düşünmüyorum. Çok daha farklı şeyler gerekiyor. Yazarların stilini anlamak, onun dünya görüşünü bilmek, kültürlerin olayları nasıl yönlendirdiğini anlamak gerekir ki bunları öğrenebilmek için de bir tekniğe ihtiyaç vardır. Yetenek yüzde kaçtır bilemiyorum ama yaptığınız şeyi sanata çevirecek şey eğitimden geçiyor.

Amerika’da yaşarken Mutluluk filmi için buraya dönüş yaptınız, yerleşik düzeninizde neler bıraktınız?
Uzun yıllar orada yaşadığım için tüm hayatım orada aslında. Tiyatro projelerimi bıraktım ancak nefes alabildiğim bir zaman dönüp hayata geçireceğim. Ve bir de aşk bıraktım.

Rol arkadaşınız Özgü Namal’ı hiç tanımayan birine anlatacak olsanız ne söylerdiniz?
Hiç göründüğü gibi olmadığını, küçücük görünmesine rağmen yerin altına doğru uzanan beş tane daha Özgü olduğunu söylerdim. İnanılmaz enerji dolu, sürekli konuşur, mutludur. Bir insan yorulmaz mı, yorulmuyor. Ben ona “pilli” diyorum ama pili bitmiyor.







Haberin Devamı