İki ünlü psikiyatriste terör eylemlerinin toplum üzerindeki etkilerini sorduk
PSİKİYATRİST PROF. DR. BENGİ SEMERCİ: ÇOCUKLARIMIZA FİLİTRELEYEREK ANLATMALIYIZ
Prof. Dr. Bengi Semerci, terör eylemleri sonrası yaşanan toplumsal travmadan çocukların daha çok etkilendiğini söylüyor. Semerci, “Ebeveynler filtreleme yaparak terörü çocuklara anlatmalı” diyor
Ülke olarak büyük bir trajedi yaşadık. Bir barış mitinginde çok büyük sayıda insanımızı kaybettik. Bu trajediyi çocuklara nasıl anlatmalıyız?
Çocuklarla ve gençlerle olaylarla ilgili konuşmaktan kaçınmamak, açık ve dürüst olmak gerekir. Televizyondan ya da başkalarından yarım yamalak duyacakları konuşmalar çok daha yanıltıcı olabilir. Bu nedenle ebeveynlerin, öğretmenlerin bir çeşit filtreleme yaparak terör olayını anlatması gerekir. Ama öncelikli olarak onların duygularını, ne hissettiklerini anlamak çok önemli. Yanlış şeyler düşünebilir, korkularını, kaygılarını büyütebilirler. Ailelerini kaybedecekleri, güvenecekleri her şeyin yok olacağı gibi düşüncelere kapılabilirler.
Tabii çocuk deyince geniş bir yaş aralığı giriyor...
Ne zaman, neleri ve ne kadar söylenmesi çocuğun özelliklerine göre karar vermek gerekir. Kendi yaş aralığına göre ve gelişimine uygun hareket edilmeli. Aslında en önemlisi çocuklar, ne kadar bilgide durulması gerektiğinin sinyalini verir eğer erişkinler onları dinlerse. Maalesef bizlerin çocukların hislerini dinlemek gibi bir alışkanlığımız yok. Bununla birlikte çocuğun her sorduğu soruya yanıt vermek gerekmez. Bazen de ‘bilmiyorum’ demek sorun değildir. Özellikle nedenler açıklanırken aklını karıştırmamak gerek. Kötü duyguların, nefretin olumsuzluğundan bahsedebilirsiniz. Bunu yaparken yanında olduğunuzu ve size güvenebileceğini hissetmesi önemlidir. Aslında tüm bu olaylar başta çocuklar olmak üzere her yaşta insanı, hepimizin güven duygusunu zedeliyor. Ama bizler güven duygusunu kaybetmemeliyiz.
İzlediğimiz görüntülerden sonra güven duygusunun zedelenmemesi mümkün mü bilmiyorum...
Görüntüleri çocukların izlememesi gerektiği artık tartışılmayan bir doğru. Özellikle küçük çocuklar için çok zararlı. Görüntüleri izlemek travmatik etki yapıyor ve adeta orada olayı yaşamış kadar etkileniyorlar. Eğer bir şekilde izliyorsa mutlaka onlara görüntüleri ilişkin açıklama yapmak, duygularını paylaşmak gerekir. Tabii burda basına da büyük görev düşüyor. Terör olaylarının basında yer alışı terörü yaşayan her ülkede tartışılan bir konudur. Olayın basında çok fazla yer alması teröriste ve halka teröristin gücünün çok fazla olduğu hissini verir. Zaten terörizmin amacı da budur.
Ama bilgi de almamız gerekiyor.
Haber almak ile vahşet görüntülerini, bir çocuk cesedini defalarca izlemek adeta film izler gibi izlemek arasındaki farkı ayırt etmemiz gerek.
Hiçbirimizin vicdanı temiz değil
Kaybettiğimiz vatandaşlardan Veysel Atılgan 9 yaşındaydı. Ve yine çok sayıda genç insan var terörde kaybettiklerimiz arasında, bu durum toplumun üzerindeki etkiyi daha da derinleştirir mi?
Ölümün yaşı ve tarafı olmaz. Ama genç ölümler hele çocuk ölümleri insanları daha travmatize eder. Çocuk ölümleri, özellikle de bu tür yani engellenebilir ölümler erişkinlerin suçluluk duygularını arttırır. Arttırmalı da. Hatta utanmalı erişkinler çocukları ölümden koruyamadıkları için, çocuk katili oldukları için. Son zamanlarda terör olaylarında ölen çocuk sayısı belki gözden kaçıyor ama gittikçe artıyor. Bu konu incelenmeli. Herkes çocuk ölümlerinde birbirini suçlayıp, çocuk ölümleri üzerinden politika yapmaya çalışıyor ki bu büyüklere hiç yakışmıyor. Çocukların çocukluğunu çalıyoruz, ve hepimiz erişkiniz diye geziyoruz. Sonra da çocukları koruyoruz, çocuklar bizim geleceğimiz diye tweetler atıyoruz. Hiçbirimizin vicdanı temiz değil.
Medyanın yayınları insana çaresizlik duygusu veriyor
Şehit cenazeleri için neler söylersiniz?
Tabii ki ekranlarda şehit cenazelerini göstereceğiz. Ama genel olarak söylüyorum bizdeki görüntüler çaresizliği artırıyor. Bakın Amerikalılar’a, aşağı yukarı her Amerikan filmi bir asker cenazesi ve hikayesiyle biter ama onun üstünden bir vatan sevgisi verilir, ‘şehit verdik ama güçlüyüz’ mesajı verilir. Onlar iyi şekilde kullanıyor bu malzemeyi, ama hiçbir zaman bizdeki gibi insanların kendilerini yerlere attığı görüntüleri göremezsiniz. Bazen Türk medyası terörizmin tam da istediğini yapıyor. Çaresizliği artırıyor. Terör karşında hiçbir şey yapamıyoruz. Bu durum İnsanlarım umudunu yitirmesini sağlıyor.
Televizyonları ve gazeteler yer vermese bile terör eylemlerine ilişkin videolar tüm sosyal medyada dolaşıyor.
Duyarsızlaştırma yaratma, gerçekten kopup sanal bir olaya dönüştürme her yaş için risk. Maalesef biz artık acıyı resim görmeden hissedemez olduk. Eğer öyleyse bence artık resmi gördüğümüzde de hissetmiyoruz. Belki de sadece paylaşım için, bakın bende de var diye yapıyoruz. Bir patlamada 99 kişinin ölmüş olması yeterince acı, hiçbir şey görmüş olmaya gerek yok. Bunu oturup düşünmemiz gerekiyor.
PSİKİYATRİST PROF. DR. KEMAL ARIKAN: TOPLUM OLARAK GÜVENİMİZ HASAR GÖRDÜ
Prof. Dr. Kemal Arıkan, “Ankara katliamının nedenlerini bütün teferruatıyla aktarmak gerek” diyerek, toplumsal güven duygusunun bir an önce tesis edilmesi gerektiğini vurguluyor
Büyük bir travma yaşadık, ama başta siyasetçiler olmak üzere toplumda oldukça sert bir üslup gözlemliyoruz. Bunun için neler söylemek istersiniz?
Şöyle ki, deprem gibi, sel gibi, doğal nedenlerle yaşanan felaketler sonrasında insanlar hiçbir zaman ikilem yaşamaz, tam bir dayanışma içine girerler. Diğer yandan bazen bir terör olayı akabininde ayrışma görünebilinir. Bu işin tabiatında vardır. Türkiye’de de bunu yaşıyoruz.
Tabiatında var diyorsunuz ama birçok ülke terör eylemlerine karşı birliktelik gösterebiliyor. İşte yakın zamanda Fransa’da barış yürüşleri oldu, birbirlerine kenetlenme görüntülerini gördük.
Türkiye’de zaten bu terör olayından önce ayrışma, kutuplaşma vardı maalesef. Türkiye karpuz gibi ikiye bölünmüş vaziyetteydi, hatta belki daha fazla bölünme vardı. Bu olay bu bölünmenin varlığı ortaya koyması açısından enterasan bir deneyim oldu. Dileriz ki, bu terör olayından sonra verilen beyanatlar birlik, beraberlik, kardeşlik doğrultusunda olsun ve bu ayrışma sona ersin.
Bunun olabileceğine inanıyor musunuz?
İnanıyorum. Ama tabii önünde çeşitli engeller var. En önemlisi karşılıklı güven duygumuz hasar görmüş durumda. Farklı görüşlere sahip insanlardan biri iyi bir şey söylediği zaman bile, diğer taraf samimiyetine inanmıyor. Güven tesisi de zaman alacak bir olgu. Ancak bu güven tesisini mutlaka sağlamamız lazım.
Nasıl tesis edilir güven duygusu?
Öncellikle sözümüzde durmamız lazım. En önemlisi insanlara doğru ve sağlıklı bilgi aktarmalıyız. Yani Ankara’daki olayların nedenlerini bütün teferruatıyla insanlara aktaracağız ve gerçekçi olacağız. Benim sorumluluğum yok gibi beyanatlardan uzak duracağız. Bu olaydan herkes sorumlu. Samimiyet göstergesi buradan başlar.
Bu olaydan bizler gibi ekranları başında çok etkilenen vatandaşlara neler söylemek istersiniz?
Böyle bir dönemden tek çıkış yolu insanların dostluğu ve dayanışmayı geliştirmesidir. Dayanışma için fırsat kollamak lazım. Bu olaydan zarar görenlere elimizi uzatmamız lazım. Gencecik insanlar öldü, ağlamak geliyor insanın içinden. Ama bu duyguları kendi içimizde yaşamak bencilce bir şey. Biz de sizinle beraber acı çekiyoruz duygusunu onlara iletmemiz lazım.
Basının olayların üstünü örtmesi büyük hata olur
Bu anlamda basının tutumunu nasıl buluyorsunuz?
Aynı şekilde basında ikiye ayrılmış durumda. Ancak her ikisi de sağlıksız. Basından beklenen şey bilgi aktarımı yapmasıdır. İnsanların duygularını coşturmak, bir tarafın duygularını okşarken diğer tarafı kamçılamak olmamalıdır. Basın tarafsız olmalı ve doğru bilgi aktarımı yapmalıdır. Ayrıca basının olayların üstünü örtmesi etik olarak büyük hata olur. Bu olayların üzerine çalışılması, insanların bu olayları zihninde çözümlenmesi için yardım edilmesi lazım.
Olaylar karşısında çok da önemli değil havası yaratmak ya da oraya gidenleri ya da çocukların ailelerini suçlamak hiç doğru bir şey değil. Bu tarz tutumlar birçok psikiyatrik hastalığa bile zemin hazırlayabilir. Üstünü kapatmaya çalırsan düşmanlık tohumlarını ekmiş olursun. Çözümsüz bir öfkeye sebep oluyorsun. Olayların, gerek hukuk açısından gerekse sosyolojik açıdan, her açıdan aydınlatılması gerekir.
Türk milletinde problem sansürdür, yasaktan korkar
Sanki ölenler ve ölen yakınlarınıyla ilgili empati kuramaz olmuşuz.
Böyle vahim olayların akabinde toplumda ruhsal rahatsızlıklar başlar. Bizatihi biz ruhsal problem yaşarken kendimizi bir başkasının yerine koyup, duygularını anlama şansını kaybediyoruz. Bu durumda empati kurmakta zorluk çekeriz. Tabii en önemlisi empati kurmak istiyor muyuz sorusudur. Kutuplaşmalar kişiliğimizde bir sarsıntı ve erozyon meydana getirdi. Ben haklıyım, ben doğruyum diye düşünülüyor, bu durumda bir başkasının düşünceleri değerini yitirmeye başlıyor. Narsist birinin kendisini başkasının yerine koyması imkansızdır. Toplumsal ayrışmadan dolayı çekirdeklerimize kadar etkilenmiş durumdayız.
Acıyı yaşayan vatandaşlarımıza nasıl bir destek uygulanmalı?
Basitçe söylemek gerekirse, her şeyden önemlisi onların acılarını paylaşmamız lazım. Biz acıları paylaşan bir milletizdir aslında. Eğer böyle olmadığına denk geliyorsak, büyük ihtimal geçici bir felç döneminden geçiyoruz. Bizim genlerimizde yardım severlik, dayanışma, kardeşlik vardır. Köylerimize yaşanılan bir travma sonrasında düşmanlıklar biter, insanlar birbirine sarılır. Dayanışma bir çeşit savunma mekanızması olup, sıkıntıyla başa çıkmak için en ideal yöntemdir.
Köylerde, köyün büyükleri dayanışmayı sağlıyordur sanırım.
Tabii ki, liderlerin ve ülkenin önde gelenlerinin barışçıl bir lisan kullanması yerinde bir davranıştır. Türk milletinde problem sansürdür. Yasak, günah dendiği zaman milletimiz korkar, çekinir. Niye yasak diye sorgulamaz, bir tartışalım öyle karar verelim kültürü yoktur. Lider ne derse onu kabul eder. O yüzden liderlerin tutumu önem taşıyor.