Gazete Vatan Logo

“İki kişi olmanın da bir avantajı var”

Grup Gündoğarken’in, 10 şarkıdan oluşan yeni albümü “Hayat Bu” çıktı. Üstelik bu sefer amca, yani İlhan Şeşen olmadan...

Hesap matematikle sabit; üç eksi bir, iki eder. Gündoğarken de yeni albümünde bir, yani amca İlhan Şeşen dışarı; iki kişi yoluna devam ediyor. Burhan ve Gökhan Şeşen, yeni albümleri “Hayat Bu”da bir nevi bu işlemin de sağlamasını yapıyor, dinleyicilerine “Grup Gündoğarken hâlâ burada” diyor. “Hayat Bu” klasik olarak tanımlayabileceğimiz bir Gündoğarken albümü. İçindeki müzik, sözler ve enstrümanlar sevenlerinin beklentilerini mutlaka karşılayacaktır. Ancak hem albüm hem de bu süreçle ilgili cevaplanması gereken sorular var. Gökhan ve Burhan Şeşen’le sohbete oturuyoruz...

Öncelikle şu meseleyi açıklığa kavuşturalım; amca neden yok?
B.Ş: Hayata bakış açımız zaten az çok farklıydı, bu sebeple diyelim. Aslında o biraz daha popülist. Solo albümler yapma kararı aldı. Belki de haklıdır. 60 yaşında ve ileriyi düşünüyor. Ama biz de koca koca insanlarız. Müzikal anlayışımız da farklı. Tamam, çok güzeldi, çalıştık, yaptık ama tamam. İnsanlar ayrılıyorlar, evleniyorlar, boşanıyorlar... Bunlar olağan şeyler. Bundan sonra amca yok.

Solo albümleri bir hayli tuttu. Piyasada ne olup bittiğinin, formülün farkında gibi...
G.Ş: Öncelikle şunu söylemek lazım; amcamın şarkıları güzel. Ama aslında işin miladı hemen hemen “Neler Oluyor Bize”ye dayanıyor. O düzenlemelerle başka bir kitleye sıçradı amcam. Arabesk düzenlemeler olarak adlandırabiliriz onları.

“Ellerimde Çiçekler” de o düzenlemeler gibi ama...
B.Ş: Evet, zaten “Ellerimde Çiçekler” şarkısıyla ciddi bir çıkış yakalamıştık. Ciddi para da kazandık. Sonra amca boş zamanlarında şarkılar kaydetmeye başladı. Aslında şaka gibiydi önceleri... Gelip bize işin ciddiye bindiğini söyledi. Biz de bu düzenlemelerle Gündoğarken albümü olmayacağını söyledik. Solo albüm teklifi gelmiş zaten kendisine, biz de yap dedik. Konserlere birlikte çıkacaktık ama yalnız olmayı tercih etti.

Yeni Gündoğarken albümü de yapılmıyor bu arada tabii..
G.Ş: “Solo albümümden sonra yapacağız” dedi ama bir tane daha albüm yaptı. Araya iki senelik zaman girdi. Sonra üçüncü albüm anlaşmasını da yapınca tamam dedik. Zorlamanın bir anlamı yok.
B.Ş: Ama amcamın Gündoğarken’e yaptığı katkı tartışılmaz. Hem şarkılarıyla hem de yorumculuğuyla.

Müzik ya da genel gidişat konusunda kararlar nasıl veriliyordu o zaman grupta, şimdi durum nasıl?
G.Ş: Üç kişi olmanın da bir dezavantajı var; ikiye karşı bir kaybediyordu biri. Genelde de ben hep kaybettim. (Gülüyor) İki kişi olmanın da bir avantajı var tabii.

Ama iki kişide de bir beraberlik durumu yok mu?
G.Ş: Evet ama bu durumun da iyi yanı şu; zorunlu olarak mutlaka bir şekilde ortak yol bulunuyor.
B.Ş: Kavga edecek değiliz ya, olmadı penaltı çekişiriz.

Albümde enstrümanlar ve kullanım şekilleri aynı. Yeni şarkılar var ancak sound alışık olduğumuz Gündoğarken...
B.Ş: Bu albümde şöyle bir farklılık var aslında; bilgisayar kullandık.
G.Ş: Ama ne kadar kullandık bilgisayarı? Azami. Enstrümanlar canlı çalındı yine.

Müzikten önce ne işle uğraşıyordunuz?

G.Ş: Eski eşimin babası şeker üzerine bir yer açtı. İstanbul’a gidemediğini, benim uğraşıp uğraşmayacağımı sordu. Ama tabii iş hayatı bambaşka. Neyse; ilk kamyon geldi, o zaman da hamalla indiriliyor mallar, kaç lira ödenir bilmiyorum. Eski eşimin amcası da bu işi yapıyor; telefonla arayıp ne kadar ödenir hamala diye sordum. İki bin beş yüz lira dedi. Dört hamal çağırmıştım, adam başı iki bin beş yüz lira verdim. Kamyon meğer toptan o paraya boşalıyormuş. Zarar ettik.
B.Ş: Sonra da 75’er kiloluk çuvalları sırtımızda taşımak zorunda kaldık. (Gülüyor) Gitarlar da şeker çuvallarının arasında duruyor...
G.Ş: Ticaret işini batırınca bir dönem de okul servisin de şoförlük yaptım. Ama o zamanlar yaptığım iş en azından anlaşılıyordu...

Sonra çuvalların arasından çıktı gitarlar... Levent Kırca ile de bir hayli çalıştınız...
G.Ş: 1983 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam, amatör bir konser verdik. Levent Kırca da yeni müzikalinin hazırlığındaydı o zamanlar. Babamın da arkadaşı. Babam “Dinle şu çocukları” deyince konseri dinliyor. Şarkıları çok beğenince babama oyun müziği yapıp yapamayacağımızı sormuş. Konserden sonra da teklif etti bize. Zaten iki kişiyiz biz o zaman, amca yok. Onu da çağırdık. 15 gün düşündü, sonra karar verdi ve geldi. Fiyat istemişti bizden Levent Kırca; dedik ki “Bize 10 lira yeter.” Bu para hepimizi kurtarıyor o zaman. Çok iyi meblağ. 12 oyun oynayacağız ve müthiş bir ücret alacağız. Levent Kırca da bize “Adam başı mı” diye sordu. Hamallarla yaptığımızın tam tersini yaptık. “Evet adam başı” dedik. (Gülüyor)

75 kiloluk çuvalları sırtlanınca bir aydınlanma olmuş...
G.Ş: Aynen öyle (Gülüyor). Oyunun adı Kadıncıklar’dı ve çok tuttu.
B.Ş: Çok iyi paraydı o zaman. Sonra grubun ismi Şeşen olsun dedik, ama babam Gündoğarken olsun dedi. Levent Kırca da güzel isim dedi ve yola çıktık. Ama babamın hakkı yadsınamaz. “Ankara’dan Abim Geldi”de bahsettiğimiz o “abi” babamdır mesela. Emeği çoktur bize.

Söylemezsem olmaz; “Gibi Gibiyim” meselesine gelelim... Şarkı dilime dolanmış, kâbusum olmuştu. Kurtulana kadar canım çıktı...
B.Ş: (Gülüyor) Ekşisözlük’te bizi övdükten sonra şöyle bir not düşmüşler “Gibi Gibiyim diye öküz bir şarkıya da ayrıca imza atmış grup” diye.
G.Ş: (Gülüyor) Ya, o şarkıyı seven çok sevdi, sevmeyen de nefret etti. Ortası yok. Ama aslında o albümdeki gibi düzenlenmiş bir şarkı değildi... Çok başka, çok daha yavaştı (şarkıyı mırıldanıyor). O albümün düzenlemelerini Ozan Doğulu yaptı. Ben şarkıyı duyunca “Amca, böyle söylenmeyeceğiz herhalde değil mi, bu şarkı böyle değildi” dedim. Albümde de içime en sindiremediğim şarkı oldu zaten.

Hit şarkı zaten böyle bir şey ama değil mi... Mutlaka dile dolanacak...
G.Ş: Ellerimde Çiçekler’i albüme koymayalım dedim mesela, o da “Gibi Gibiyim” misali içime sinmedi. Amca koyalım dedi. Düzenleme hiç biz değil, arabesk gibi. Ama mesela o şarkı tuttu albümden şaşırtıcı bir şekilde.



Haberin Devamı