Hızla tüketelim olur mu?
Hep yeni olanın peşindeyiz! Trend olan bizi sürüden ayıracak diye aslında hemen ardından çıkan diğer bir trendle kovalaması zor bir döngünün içine hapsoluyoruz...
Al al nereye kadar? Bu durumu çokça sorguluyorum, neden sürekli kıyafet alma ihtiyacındayız? Annem bu duruma en basit yaklaşanlardan biri, hayatım "Kızım incecik kızsın, sporunu yap, giy bir jean, bir tişört tamamdır, ne giysen yakışıyor" laflarıyla geçti. Evet annemin yaklaşımına biraz da "Kendine güvensen olur" u eklesek bu önerme başarıyla tamamlanmış olacak. Bizi modaya ve hızlı tüketime iten şey zaten bu içsel dolulukta eksiklik durumu. Neden sürekli yeni olanın peşindeyiz? Trend olan, bizi sürüden ayıracak diye, aslında hemen ardından çıkan diğer bir trendle çoktan kovalaması zor bir döngünün içine hapsoluyoruz. En sevdiğim yıldızlardan Jane Birkin'in beyaz gömlekleriyle kombinlediği jeani ve düz tişörtleri modanın en kült kavramlarından "Less is more"un altını çizmesinden ziyade bana o kadar güzel bir yüzün dikkat çekmek için de başka hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını anlatıyor.
Bir diğer farklı güzel surattan müthiş bir moda sorgulaması...
Tilda Swinton'ı diğerlerinden ayıran en önemli özelliği sanatla kurduğu bağdır. Genç sanatçılara destek olması, bir çok çağdaş sanat projesinde bizzat varolması bu sıradışı oyuncuyu her zaman merak edilen yapıp sürüden ayırıyor. Geçtiğimiz hafta Floransa da Pitti performansıyla bu sefer bizim moda ile kurduğumuz bağı eleştirdi...
Bu enteresan performansta vestiyerin önünde sıraya giriyorsunuz vestiyer biletinizi teslim edip Tilda Swinton’ın askılara doğru koşmasını ve eşyalarınızı size nazikçe iade etmesini izliyorsunuz. Yani aslında her gün yaşadığınız şeyin bir dünya yıldızı tarafından yapılması değil mevzu bahis olan, Swinton ve moda tarihçisi Olivier Saillard ‘ın Cloakroom isimli performansında olan kıyafetler ve moda ile ilgili düşünmemizi sorgulayan bir durumdu. Seyirciler performans süresince eşyalarını teslim etmeye davet edildi. Verilen bu eşyalarla Tilda Swinton doğaçlama bir performans sergileyerek kıyafetlerle etileşim içerisine girdi. Swinton doğaçlama herketleriyle ‘olağan’ kıyafetlerin şiirselliğini sergiledi. Gerek en üst kesime hitap eden gerekse hızlı tüketim ürünleri gamında, moda sektörü sınırsız ürün kategorisinde büyük miktarda üretim yapmakta. Salliard ve Swinton bu performanslarıyla bizden bu hızlı tüketime bir süreliğine son verip halihazırda sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmemiz gerektiğini anlatmakta.Tabii moda haftası çerçevesinde olan bu performans ve bu haftanın amacının tezatlığını saymazsak.
İkili 3 yıllık ortak çalışmalarının sonucu olarak, Salliard’ın Paris4teki Palais Galliera müzesinde yönetici olarak görev aldığı dönemden esinlenerek moda arşivlerinden parçalar sundukları ilk oyunları Impossible Wardrobe’u daha sonra Tilda Swinton’ın vücudu üzerinde bir elbisenin yapılmasını konu alan Eternity Dress adlı ikinci oyunlarını ve son olarak da bu günlerde dramaya odaklanmış İtalya’nın en eski opera evi olan Teatro della Pergola’da sahneye koydukları Cloakroom’u 3 yıllık ortak çalışmalarının sonucu olarak seyirciyle buluşturmuş.
Annemin gardıbona baktım
Tilda Swinton oyun sonrasında yaptığı röpörtajlarda ‘Bu oyunla bir üçlemeyi tamamladığımızı söyleyebiliriz. Bu bütünleme kıyafetlerin ruhuyla ilgili bir sorgulamayı içeriyor. Kıyafetlerle ilgili olan enteresan şey kıyafetlerin içinde yaşıyor olmamız, aslında söylenecek daha fazla bir şey yok. Yani bu üçleme bu önermenin izinden giden ve bu önermeye odaklanan ve onu yüceltmeye çalışan bir yapıt. Coco Chanel, Napolyon veya başka herhangi birini değil sadece bizim kıyafetlerimizi yücelten...’ dedi ve ekledi ‘Bu oyunla ilgili ilham kaynaklarımdan biri son iki senedir annemin gardrobunu elden geçiriyor olmam, annem biz Impossible Wardrobe’u üretirken vefat etti, çoğu zaman kıyafetlerimizin bizden daha uzun süre yaşıyor olması bu sorgulamanın önemli bir parçası haline geldi. Bedeni gitti ama kıyafetleri hala benimle. Kıyafetlerin sonraki nesillere miras kalması bu sebepten hala devam ediyor. İskoçya’da insanlar büyükbabalarının kiltlerini giyiyor. Kıyafetlerin nesilden nesile geçmesine gerektiğine ilişkin bir hissiyat var. Yeniye ilişkin fetişimiz göreceli olarak çok yeni. Kıyafetlerle aramızdaki bağların önemli olduğuna inanıyorum. Hepimizin gardrobunda çevresindekilerin ‘Artık at bunu’ dediği parçalar mutlaka vardır ama bunu yapamayız çünkü aramızdaki bağ artık çok güçlüdür’ dedi.
Ayşe Hatun Önal ve Rick Martin
Ayşe, Ricky Martin'in albümünde düet yapacakmış dediklerinde " "Hadi canım" bile demedim. Neden çünkü Ayşe'yi tanıyorum, tanıdığım en yetenekli müzisyen ama değerlendirmeleri biz dünyalılar seviyesinde değil, ona göre Ricky Martin pek de bişey ifade etmiyor olabilir, zamanını ayarlayamayıp uçağa binememiş ve o düete yetişememiş de olabilir, yahut evindeki çiçeklerinin açma dönemine denk geldiği ve bu mucizevi olayı yaşamayı tercih edeceği için falan da olabilir. Bunlar Ayşe'nin dünyası için çok olası sebepler. Geçtiğimiz yıllarda bizzat şahit olduğum bir durumdu bu. Ünlü Dj Armin Van Buuren dünya turnesine çıkarken ona eşlik etmesi için solist olarak Ayşe'ye plak şirketi vasıtasıyla teklif getirdiğinde Ayşe önce kabul edip sonra istememişti ve nazikçe geri çevirmişti. Net olarak hatırlamıyorum ama sanırım o kadar ülkeyi tek başına dolaşmak istememesiyle ilgili bir sorundu, ya da ben muhtemelen yeni bir işe girmiştim ve onunla oralara gelemeyecektim, bu da olabilir. Bu sefer durum değişti, geçen akşam yemek yerken bana itunes en çok satan dünya listesini gösterdiğinde inanamadım, Ricky Martin ve Ayşe düeti, üstelik Ricky Martin bu işbirlikteliğini kendi sayfasından paylaşıp tüm dünyaya Ayşe'yi tanıtmıştı. Ayşe olağan tavırlarıyla tuzluğu istedi ve biz yemeğe devam ettik, sanki iki kız arasında her gün böyle diyaloglar yaşanırmış gibi...