Hiçbir sihirbaz her gösterisi için bir kuş katletmez
´Param olsa Haliç´i yürüyerek geçerdim´
Türkiye’nin ilk ve tek kadın sihirbazı olan İlkay Özdemir, Dünya Sihirbazlar Birliği’nce dünyanın en iyi sihirbazı ilan edildi. “Alevler ve Kuşlar” gösterisiyle sihirbazlar dünyasının Oscar’ı Merlin Award 2011 ödülünü kazanan 29 yaşındaki Özdemir, “Bir zamanlar Haliç’i su üstünde yürüyerek geçmek istiyordum ama maddi destek bulamayınca benden önce Copperfield su üstünde yürüdü. Ama benim tarzım ondan farklı. Ben seyircinin duygusuna hitap ediyorum. Bir gün bir ağaç kesme makinesi firması için sahnede kız kestim. Ama ona da bir hikâye koydum. Durup dururken bir insanı kesmek bana mantıksız geliyor” diyor.
* Türkiye’de her kadının yapacağı iş değil sihirbazlık. Siz nasıl seçtiniz bu mesleği?
Diğer sihirbazların aksine ben çocukken sihirbazlığı hiç sevmezdim. Marmara Üniversitesi’nde işletme okurken ek iş olarak psikiyatri merkezinde sekreterlik yaparken bir sihirbaz ustasıyla tanıştım. Bir iki oyun kendim yapayım derken sonra bir baktım, bir sihir kutum oldu. 5-6 ay sonra bana “İlkay Yugoslavya’ya gideceğiz, bir yarışma var” dediler. Oradaki Kart Sihirbazlığı Yarışması’na katıldım. Sihirbazlığın zor bir dalındaki bu yarışmayı kazanınca insanların dikkatini çektim...
* Kart sihirbazlığının zorluğu nedir?
Ayrı bir yetenek ister. Yakın masa sihirbazlığı ve kart sihirbazlığı “close up” (yakın plan) sihirbazlıktır. İzleyicinin gözü önünde yaparsınız her şeyi. Elinizin titrememesi gerekiyor, özel teknikler kullanıyorsunuz. 2002 Yugoslavya, 2004’te de Sofya’da yarıştım. Hem kartta hem de sahne sihirinde şampiyon oldum...
* Bir kadın sihirbaza yakın çevreniz nasıl baktı, mesela anneniz ne dedi?
Hiç kimse sıcak bakmadı. Hatta annem “eyvah kızım hokkabaz olacak” dedi, kızdı. Tabii ki başta kötü bir şey olarak görüyorlar. Özellikle Türkiye’de sihirbazlık çok ayağa düşmüş bir sahne sanatı. Sünnet düğünlerine çıkan, tavşanı kaybeden, şapkayla bir şeyler yapan, meydan okuyan sihirbazlar olarak görmüşler... Ama daha sonra ailem benim yaptığım işin kalitesini fark edince ve arka arkaya başarılar gelince “Kızımız güzel şeyler yapıyor” dendi. Ama o ilk 1-2 yıl benim için çok zordu. Mesela gece provalarına gidemiyordum. Bir de ilk öğrendiğiniz oyunları yakın çevrenize sunmanız lazım ki uzmanlaşın. Gece provadan gelip “Anne bak, nasıl kuş kaybediyorum” diye kuşlarla yatağına gidiyordum. Uyanıp da yatağın içinde kuşu görünce “Git Allah aşkına!” diye beni çok tersledi. Bir ara biyoenerji ile uğraşıp enerjimle kardeşimi düşürmeye çalışınca arkadaşlarım arasında “Bizim kız sıyırdı” diyenler bile oldu.
“Nişanlıma ‘bununla yaşanmaz, seni gösteride kaybeder’ diyorlar”
* Sihirbaz olmanız özel hayatınızda sorun oluyor mu?
Nişanlım zamanla bu durumuma alıştı. Başta arkadaşları “Bununla yaşanmaz, seni de kaybeder, güven olmaz” diye dalga geçiyorlardı. Evde de enteresan oluyor. Mesela kitap okurken okuduğu kitabın sayfasını biliyorum. Artık şaşıracak hali kalmadı.
* Ödül alan gösterinizin diğer gösterilerden üstün yanı neydi?
“Alevler ve Kuşlar”da bir kere kostümüm çok farklı. Sahnede “Hürrem Sultan” kostümü giyiyorum. Hürrem kıyafetimi çok beğeniyorlar. Çünkü ilk defa sihirbazların klasik kıyafetinden çok farklı bir kıyafet. Saçlarım daha topuz ve o eski Kraliçe tarzı gibi... Müzik ise tasavvuf konsepti. Gösteride sürekli yanan ateşlerin içinden kuşlar çıkıyor. Cennet ve cehennem, melek ve şeytan teması işleniyor. Ben bir anda kolumu kesiyorum, bıçak koluma saplanıyor. Ve kan akmaya başlıyor. O kanı alıyorum, yürüyorum. Ve kanımdan rengarenk kumaşlar çıkıyor. O da dünyanın renkliliğini simgeliyor. Sonra o kumaşlar da bir anda yanıyor ve içinden kuş çıkıyor. Evrenin 7 rengi, iyi ve kötü, ying ve yang, hepsi iç içe... Yani hem şeytanım hem meleğim... Ben seyirciye bir sınır koymuyorum. “Bu bizim ortak enerjimizle oldu” diyorum. “İp bizim enerjimiz sayesinde kesildi” düşüncesini veriyorum. Bende diğer sihirbazların aksine o üstünlük, “ben bilirim” bakışı yoktur. Seyirci de sahnede hep sihirbazı yakalamaya çalışır. “Hımm kızı şuraya sakladı” gibi... Bende bunu yapmıyor. Bunu düşünmelerine fırsat vermiyorum.
Amazon Kraliçesi olacağım
* “Prestij” filminde sihir gösterisinin en zor yanının sahnede kaybedilen kuşun tekrar geri getirildiği an olduğu söylenir. Buna “sihirbazın prestiji” adı verilir. Peki sizin prestij sahneniz nasıl?
Ben de ilk “Alevler ve Kuşların” finali 2003’te sahnede ben kuşu kaybediyordum. Bir anda elimde kılıç meydana geliyordu, kılıçla kuşu aynı anda havaya atıyordum, kılıçla kuşa vuruyordum ve yukarıdan aşağıya bir mendil düşüyordu. Benim için bir sihirbaz olarak çok güzel bir finaldi ama seyirci beni alkışlamıyordu. Çünkü orada bir kayıp, bir ölüm duygusu, yok olmak vardı. “Ben bunun finalini değiştirirsem, ben o yere düşen mendili alıp onu koklar, tekrar yakar ve kuşa dönüştürürsem ne olur?” dedim. İşte o zaman gerçekten bir final oldu ve seyirci deli gibi alkışlamaya başladı. Çünkü mutlu oldular, yok olan bir şey, öldüğü sanılan kuş geri geldi. İllüzyon da böyle bir şeydir. Herhangi bir şeyi kaybedersin ve sonra tekrar meydana getirirsin. Seyirci de bunu bekler. Ve aslında sizin sihriniz o kadarmış gibi görülür ama ikinci-üçüncü kez etkisi daha çoğalarak artar...
* Kendinizi geliştirmek için yeni numaralar araştırıyor musunuz?
Her zaman araştırırım. Eylül ayında Samsun’da “Amazon Kadınları” şovunda Amazon Kraliçesi olacağım. Kadınlar beni bir şeyin içine sokacaklar. Her tarafımdan mızraklar girecek ama ben tekrar meydana geleceğim. Orada bir güç gösterisi var. O, Amazon Kraliçesi’nin gücünü ilan etmesi... Ayrıca şimdi “Tango ve Sihir” diye bir gösterim var. Tek başıma sahnede tango yapıyorum. Hem kadını hem erkeği oynuyorum. Bir erkek bir yandan benle dans ederken aslında öyle bir erkek yok. Bir ip beliriyor, adam o ipi yakıyor ve o ip boynumda inci kolyeye dönüşüyor.
İyi bir sihirbazın hayata dair ilkeleri olmalı. Sahnede gözle net görülen bir şeyi kaybediyorsunuz, sonuçta bir güç gösteriyorsunuz. Ama sadece seyirciyi kandırmak için kendinizi doğaüstü güçlere sahipmişsiniz gibi davranmamak lazım. Aref gibi TV’de gizemli adam moduna girenler gerçekçi değil.
Marilyn Monroe kıyafeti giyip topları elmasa dönüştürüyorum
* Bu işi öğrenirken hiç kuşlarınız öldü mü?
Bir kuşum öldü ama doğal sebeplerden. Ama tam şov öncesi ölmüştü. Ben de o anda baygınlık geçirdim. Tabii zor, o hayvanlarla bir bağınız var. “Prestij” filminde kuşların aslında hep öldüğü gösteriliyor. Aslında öyle bir şey yok. Hiçbir sihirbaz her gösterisi için bir kuşu katletmiyor. Aksine kullandığımız aletler, içeride kuşların en rahat şekilde hava alabilecekleri ve yanıcı bir şeyle temas etmeyecekleri şekilde yapılıyor. Zaten yurt dışından getirilen özel aletler kullanıyoruz. Ama alet almakla sihirbaz olunmuyor. Maharet o aletlerle zaman geçirip onu yaratıcı şekilde sunmak. Erkek sihirbazlar bilardo topu çoğaltır, kaybeder ve sonunda kartlar meydana getirirler. Ben de topları elmas şeklinde çoğaltıyorum. Sahnede Marlyn Monroe kıyafeti giyiyorum. Arkada ise ‘Diamonds’ müziği çalıyor. Bir anda o elmaslarla paraya tapan, hınzır kadın oluyorum. Finalde de bütün topları çantama atıp sahneyi terk edip kaçıyorum. İstediğiniz kadar top alın ve çoğaltın. Önemli olan seyirciye sanatsal şekilde sunmak...
Haliç’i yürüyerek geçecektim ama destek bulamadım
Özdemir, David Copperfiled’in su üzerinde yürümesi hakkında şunları söylüyor: “Ben de bir zaman Haliç’i su üstünde yürüyerek geçmek istiyordum. İstanbul’un fethinde bir Türk kızı Haliç’in ortasında iniyor ve karaya yürüyerek çıkacaktı. Ama bu işin bütçesi çok büyüktü. Destek bulamadım. Bunu yapmadan da söylediğim için de pişmanım. Çünkü benden önce yürüdüler. Ama bir gün imkânım olursa yapacağım. David Copperfield bir ekol. Adam Özgürlük Anıtı’nı kaybettikten sonra sen istediğin kadar Kız Kulesi’ni kaybet, bir anlamı kalmıyor. Bakış açıma göre bunu yapsam taklitçilik olur. Zaten o durumu aşmış. İllüzyon modasını sürekli değiştiren bir sanat. Şimdi artık bir şeyleri kaybedip çoğaltmak da insanları çok etkilemiyor. Şimdi küçülmeye ve eskiye dönmeye başladı. Ben seyircinin duygusuna ve bizim kültürümüze hitap eden Şaman hikâyelerini kullanmaya çalışıyorum. Daha gizemli, taşların olduğu, evrensel şeyler... Şimdi insanları daha gizemli ve duygulu şeyler etkilemeye başladı. Ben David Copperfield gibi olamam, olmak da istemem. “Bir insanı kaybet, çıkar, onu kes, birleştir” tarzı şeyleri sevmiyorum. Bir gün bir ağaç kesme makinesi firması için sahnede kız kestim. Ama ona da bir hikâye koydum. Ben ağaç kesme ustasıydım, aleti çalıştırdım. Elime kız geçti, kızı kestim, kız ikiye bölündü ve sonradan birleşti. Mutlaka her şeyin bir şeyin hikâyesi olacak. Durup dururken bir insanı kesmek bana mantıksız geliyor. 2 yıl önce Vegas’tan teklif geldi ama gitmedim. Ben burası için bir şeyler yapmak istiyorum.”