Herkes beni şarkıcı zannediyor, halbuki yatçıyım
"Çok zengin olmaya gerek yok, iki arabası olan tekne de alabilir"
Samim Baki’yi, bundan 4 yıl önce ortak bir arkadaşımızın verdiği yemek davetinde tanıdım. Masada Zülfü Livaneli ve Yunanistan’ın divası Haris Alexiou da vardı. Davet sahiplerinin ricasını kıramayan Livaneli ve Alexiou birer şarkı söyledi. Bulunduğumuz restoranın müşterileri bizim masaya kulak kesilerek, şarkılara eşlik etmeye başladı. Sonra ne olduysa masaya bir gitar geldi. En uçta oturan, gözüme hiç de tanıdık gelmeyen bir adam önce akort yaptı. Sonra “Wop-bop-a-loom-a-blop-bam-boom. Tutti frutti, oh Rudy, tutti frutti, oh Rudy” diyerek Elvis’e dönüştü.
Bir anda bütün restoran ayaklandı, dans etmeye başladı. “Bu adam kim?” diye sordum... Arkadaşım “Ha o mu? Samim Baki, Cobra Yat’ın patronu...” diye cevap verdi. İnanmazsınız ama gecenin sonunda Cobra Yat’ın patronu Samim Baki, halka imza dağıtıyordu... Baki’nin yaşam enerjisi çok yüksek. Öyle ki, Adnan Polat’a yaptığı, 38 metrelik, 380 ton ağırlığındaki teknenin, yani en önemli eserinin bir kaza sonucu altında kalmasına rağmen pes etmedi, hayata tutundu. Çünkü daha söyleyecek çok şarkısı, tasarlayacak çok teknesi vardı!..
* Çocukluğunuz nerede geçti?
Sürmeneli’yim. İlkokulu orada okudum, sonra İstanbul’a geldim. Teknik Üniversitesi’de elektrik-elektronik okurken makine ithalatına başladım. Kullanılmış makineleri alıp yenileyip fabrikalara satıyorduk. O zaman üretim yok Türkiye’de... Para tatlı gelince son sınıfta okulu bıraktım.
* Peki bu içinizdeki şovmen ruhu nereden geliyor?
Kendimi bildim bileli var. Çocukken düğünlerde şarkıcı düşüp bayılsa da, ben söylesem diye beklerdim. Kendi kendime davul, saz, gitar çalmayı öğrendim. 15-16 yaşlarımda amatör tiyatroya başladım. Fatih’te bir kahvehanenin altında tiyatro yapıyorduk. Kemal Sunal, Ercan Yazgan, Hikmet Karagöz. Sonra hepsi meşhur oldu.
* Siz?
20’ye geldiğimde, sene 74-75, ben para kazanmakla meşguldum. Bizim meşhurlar, biraz züğürttü o dönem. Diziler filan yoktu. Çiçek Bar vardı Beyoğlu’nda, Çiçek Arif’in yeri... Orada takılırdık, paraları hep ben çekerdim. Ama şikayetçi değildim. Çünkü orada hep sanatçılarla tanışıyordum. Bir gün baktım bütün yakın dostlarım artist. Geçen bir fotoğraf buldum. Maça Kızı Ayla, Sezen görsen çocuk gibi, Bodrum’da Yosun Taverna’da eğleniyoruz.
* Karınızla ne zaman tanıştınız?
1980’de... 32 yaşındaydım. Tolga Aşkıner yakın arkadaşımdı. Orada bir kursa gidiyordu o dönem. Ben de onu ziyarete gitmiştim. Harika, Southhampton’da üniversite okuyordu. Teyzesi de Tolga Aşkıner’in yakın arkadaşı. Öyle tanıştık.
* İlk görüşte aşk mı?
Yok vallahi ben önce teyzeyi gözüme kestirmiştim. Tanıştığımız akşam Harika’nın doğum günüydü. Mayfair’de bir bara gittik. Ben sahneye attım kendimi. Gece kulübünün altını üstüne getirdim. İngilizler bizim masaya toplandı. Bizimki, benim sıcakkanlılığımdan etkilenmiş. Bir hafta sonra, aaa bir baktım Harika’yla yakınlaşmışız.
* Sonra?
Makine ithalatı işi tutunca, bir arkadaşımla ortak akümülatör fabrikası açtık. Bir süre sonra işçiler kurşun zehirlenmesi yüzünden tek tek hastaneye yatmaya başladı. Baktım günlerim hastanede geçiyor, fabrikayı ortağıma bıraktım. Babamla anlaşamıyordum, onunla iş yapmak istemedim. E neredeyse 15 yaşından beri çalıştığım için, iyi para biriktirmiştim. Bu paranın ömrümün sonuna kadar bana yeteceğini düşünüyordum. Harika’yla henüz nişanlıydık, “Bodrum’a yerleşeyim, hayatımı yaşayayım” dedim. 81’de buraya geldik.
İlk tekneyi balayına çıkmak için yapmaya karar verdim, oğlumun doğumuna ancak yetişti
* Tekne işine ne zaman merak saldınız?
Bodrum’a gelir gelmez. Rahmetli Orhan vardı, No:7 restoran. Müşterileri hep İstanbul’un varlıklı, tanınmış simalarıydı. Baktık, hepsi tekne yaptırıyor. Karadenizli’yiz, “E ben de bir tekne yaptırayım, o zaman” dedim. Harika’yla evlenip o tekneyle balayına çıkmayı hayal ediyorum kafamda. Teknede zımpara yaptık karı koca. O zaman ufacık bir teknenin yapımı iki-üç sene sürüyordu. Oğlumun doğumunda ancak tekne suya indi.
* Böylece tekne işine mi girmeye karar verdiniz?
Birkaç sene sonra, paralar suyunu çekmişti. Bu işte açık gördüm. Bir sürü paralı adam tekne yaptırmak istiyor ama o süreçte sefil oluyor. Önce teknemizi kiralamaya başladık, sonra banka kredisiyle Cobra Yacht’ı kurup, ikinci bir teknenin yapımına başladık. O gün bu gün, tekne yapıyorum, satıyorum, kiralıyorum. 30 yıl oldu.
* Nasıl bir yenilik getirdiniz sektöre?
İşçi sayısını artırıp, teknelerin yapım süresini bir yıla indirdim. Ustalar da para kazandıkça daha hızlı çalışıyordu. Her kabine duş-tuvalet koyan ilk yatçıyım. Cobra King’i tasarlarken Ayşe Polat bize yardımcı oldu. Maun mobilyaların yerini meşeler aldı. Yatlarımız 12-13 milyon Euro’ya el değiştiriyor.
* İlk teknenizi kime sattınız?
Şimdiki Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’e... Sonra Malezya’nın en zengin adamına sattık. En son Adnan Polat’a yaptığımız, 38 metrelik, üç katlı, “Maisha” isimli, okyanus aşırı yol yapabilen thrawler tekne çok ilgi çekti.
Adnan Polat’a yaptığımız Maisha, yatçılık sektörünün Oscar’larına iki dalda aday oldu
* Bazıları denizde böyle apartman gibi tekneyi “görgüsüzlük” olarak değerlendiriyor. Ne dersiniz?
Kendin için kullanacaksan, tabii çok büyük ve anlamsız. Ama uluslararası iş yapan bir adamsan çok büyük bir prestij. O misafirler daha sonra bize müşteri oluyor. Mesela Arsenal Kulübü’nün Başkanı Adnan’ın tekneyi ziyarete gelmişti, sonra bize tekne sipariş etti. Adnan Polat’a bana güvendiği için minettarım. Maisha yaptığım ilk thrawler tipi çelik tekneydi ve Monaco Fuarı’nda ziyaretçi rekoru kırdı. 2009’da Amerikan Boat Show dergisinin düzenlediği, yatçılık sektörünün Oscar’larına 2 dalda aday oldu. En iyi motoryat ve en iyi müşteriye özel motoryat dalında...
* Maisha’ya çok emek harcadınız, sonra da altında kaldınız. Neredeyse ölümünüze sebep ölüyordu.
“Sliding Doors” filmi vardır. Hani kız metroyu kaçırır, metroyu kaçırsaydı hayatı nasıl olurdu, kaçırmasıydı nasıl olurdu onu izleriz filmin devamında. Benim başıma da gelen aynen bu. Rolex’in İsviçre’deki sahibi Patrick ve Lina bizim çok yakın arkadaşlarımız. O hafta sonu bizi Sardunya’ya Rolex Cup’a davet ettiler... Maisha’yı da denize indireli birkaç gün olmuştu. Adnan işlerinden dolayı gelememişti. Sonra aradı “Geliyorum” dedi. Şimdi adam teknesine ilk kez binecek. Biz olmasak olmaz. Aradım Patrick’i, yarışların ikinci periyoduna katılacağımızı söyledim. Neyse çıktık hep beraber Maisha’yla... Fransız kaptan tekneyi açığa bağladı. Adnan da Türk usulü kıçtan karaya bağlanmayı sever. Uyardım, dedi ki “Patron açıkta istiyor.” “E iyi” dedim. Birkaç saat geçti. O gün, Ermenistan Türkiye maçı var. Telefon anteninin ayarı bozulmuş. Tamirci dedi ki, “Bunun ayarını yapmak için teknenin kıçtan karaya düz bir şekilde bağlanması lazım.” Aynı anda arkadaşım Mustafa Oğuz aradı, yan teknedeymiş. Hadi dedim, bir ona uğrayayım. Ben
jet skiyi indirip Mustafa’ya gideceğim. Jet ski de yeni model, marşın yeri değişmiş. Onu bulayım derken, jet ski devrildi, teknenin altına düştüm. O sırada tekne kıçtan karaya bağlanmak için harekete geçmişti. Beni gördüler ama koca tekne bir anda durmuyor. Diyorum ki alnıma yazılıymış bu kaza... Tekne karaya ilk söylediğimde bağlansaydı bile olmayacaktı. 10 ay boyunca 8-9 ameliyat oldum. Şimdi iyiyim, ameliyat izleri kaldı bir tek.
Sezen Aksu “Gel sana albüm yapalım” diyor ama ben tembelim, üşeniyorum
* Bu kadar sanatçı dostunuz var. Hiç kimse size profesyonel olarak şarkı söylemeyi teklif etmedi mi?
Arkadaşım Most Production Mustafa Oğuz bir şey olabileceğimi düşünmedi herhalde ki, hiç benim üzerime eğilmedi. Elimden tutsa meşhurdum şimdi. (Gülüyor) Sezen Aksu hâlâ “Gel albüm yapalım sana” diyor. Ama ben de tembelim, üşeniyorum.
Warren Bross, Gucci İngiliz Kraliyet Ailesi teknelerimizi kiralıyor
* Charter turlarında nereler rağbet görüyor?
Son yıllarda Simi Adası ve Hisarönü Körfezi çok popüler. Göcek bu yaz sönük. Gökova Körfezi ve Bodrum kıyıları tekrar revaçta.
* Peki teknelerinizi kiralayan isimler arasında kimler var?
Cem Boyner, Sezen Aksu, Hülya Avşar, Warner Bross’un ortağı Warren Bross, Gucci Ailesi, İngiliz Kraliyet Ailesi, Tunus Kralı... Kim istersen var.
* İnsanlar hazır yat almak yerine niye Türkiye’de yat yaptırsın?
Yaptırdıkları tekne tamamen kendi zevklerine göre oluyor. Ayrıca suda plastik sevmeyenler var. Plastiğin bakımı zor. 25 metre bir guletin, 25 metre motoryata göre kullanım alanı daha geniştir, yakıt masrafı çok daha azdır, fiyatı ve servisi de ucuzdur.
* 25 metrelik bir gulet ne kadara mal oluyor?
Şu anda uluslararası kaidelere uyarak yaptığımız teknelerde maliyetler çok arttı. Eskiden 250 bin dolara yapılırken, şimdi 1 milyon Euro’lara çıkıyor. Bu haliyle bile motoryata göre yüzde 30 daha ucuzdur.
* Üç tarafımız denizle çevrili ama denizci bir memleket sayılmayız, değil mi?
Hiç sayılmayız. Yat sayımız nüfusumuza, koylarımıza göre çok düşük. Mesela Bodrum Marmaris arası 2000 tekne bağlı. Bu sayı en az 20 bin olmalı.
* Ama pahalı bir zevk değil mi bu?
Ben 20 bin lüks yat olmalı demiyorum, irili ufaklı tekneleri kastediyorum. 6 metre sandal da olabilir bu. Önemli olan denizde olmak. Bizdeki mantık “En iyi tekne arkadaşımın teknesi...” Tabii, ciddi lüks bir yandan. Bir alınca sevinirsin, bir satınca... Sağa çekip park edemiyorsun. Marina kirası, kaptanı, bakımı derken az buz para gitmiyor. Ama iki araba alabilecek maddi güçte olan insanlar, çok rahat tekne de alabilirler. Akıllarına gelmiyor.
Evime çok bağlı bir adamım ama tipim beni çapkın gösteriyor galiba!
* Bir de Bodrum’un önemli barlarından “Samim’s”in sahibiydiniz. O günleri anlatsanıza...
95’lerde açtım “Samim’s”i. Bizim Trabzonspor Başkanı Sadri Şener dedi ki: “Burada iyi restoran bara ihtiyaç var. Sen de sosyal tipsin, çevren var, tutar.” Olur mu, olmaz mı derken, Sadri mekanı kiralamış bile... Alt kat yemek, üst kat bardı. Sonra baktık yemek işi yavan gidiyor ama bar dolup taşıyor. Bara ağırlık verdik biz de...
* Neydi barın özelliği?
Türkçe müzik çalıyorduk ama özelliği galiba bendim. Nasıl başladı bilmiyorum ama insanlar beni her akşam sahnede görmek istiyordu. Meraklı olduğum için, kaptım mikrofonu, kendimi ortaya attım. “Kendi yerim, parayı harcıyorum, bari şarkı söyleyeyim” dedim, tuttu. Millet bıkmasın diye her akşam 2-3 şarkı söylüyordum o kadar... Ama insanlar eğlenirken masaları filan kırıyordu, o derece. Mesela Şamdan Ahmet Çapa, balyozla gelirdi bara... Eğlencenin dozu çok yüksekti.
* Ne kadar sürdü bar dönemi?
İki sene sonra devrettim. Sağlığım bozuldu, yoruldum. Bir yandan çalışıyoruz, bir yandan da insanları eğlendirmek için küfe gibi içiyoruz. Devrettikten sonra eğlencenin türü değişti. Gitmedik bir daha... Sanırım bizim müşteriler de yorulmuştu, onlar da bir süre sonra elini ayağını çekti.
* Gece hayatına düşkünlüğünüz, evliliğinizde sorun olmadı mı?
Hiç olmadı. Karım çok anlayış gösterdi. Arada üç beş bir şey söylediği olmuştur ama iz yapan bir şey yok. Komik bir hikâye var; Evlendiğimin ertesi günü ben eve gitmeyi unuttum. İş çıkışı tiyatrocu arkadaşlarla bara gittim yine... Akşam eve geldim, karım ağlıyor. “Ne oldu, biri mi öldü?” diye sordum. “Yok, sen eve gelmedin de...” dedi. “Ahhh canım!” dedim ben de... “Ben eve gelmem ki...”
* Çapkın bir adam mısınız?
Yok ya... Herkes beni şarkıcı zannediyor, halbuki 30 yıldır yatçıyım. Herkes beni çapkın zannediyor, halbuki evime çok bağlı bir adamım. Tipim çapkın gösteriyor galiba!
Kabadayı filminde barmeni oynadım, yapımcı tanıdıktı rolü kapmak zor olmadı!
* Kabadayı filminde oynamışsınız. O nasıl oldu?
Şener Şen’le çok sevişiriz. Hatıra olsun diye Gönül Yarası’nın finalinde de oynamıştım. Kabadayı çekilirken Şener Şen “Tam sana göre bir rol var. Oynar mısın?” dedi. “Oynarım” dedim. Yapımcılara sordu. Onlar da tanıdıktı. Tanıdık işi oldu biraz. Barmen rolündeydim. Birkaç dakika göründüm ama çekimler bir hafta sürdü. Çok eğlendim tabii.
* Konser verdiniz mi hiç?
Bir kez yardım konseri verdim. Bizim Dilara Endican organize etti, biletleri de yüksek paradan satmış. Mustafa Koç’undan Ender Mermerci’sine İstanbul sosyetesi oradaydı, ben de çok şaşırmıştım. Bu sene, Mardin’deki Sıla İlköğretim Okulu’nun eksiklerini tamamlamak için bir yardım konseri daha vereceğim.