Hatırladın mı eskiden?.. Mine Mutlu, Zerrin Egeliler, Arzu Okay ve diğerleri (1)
Sibel Kekilli'nin porno filmlerde oynadığı ortaya çıkınca her kafadan bir ses çıktı. Oysa hiç yabancı olmadığımız bir şeydi yaşanan; Türk sinemasının pornoyla anılan 70'li yılları nice ünlü oyuncunun isimleriyle doluydu. İşte o dönemin matrak bir portresi. Işıkları kapayın, başlıyor
Bir ara Cannes Film Festivali'nin o büyülü dünyasına kaptırmıştım kendimi. Her yıl Mayıs ayı gelip çattığında, boynumda fotoğraf makinesi Cannes sahillerine damlardım. 1974 yılının mayıs ayını hatırlamamın ise özel bir nedeni var. Eğer plajlarda şöhret olmak için soyunan dünya güzeli kızları görmezden gelirseniz, orası Fellini, Visconti filmlerinin cirit attığı bir ortam... Bir de bu filmlerin oynadığı festival salonu vardı ki, smokinsiz, papyonsuz girmeniz mümkün değil. "Bizim gibiler" için kapıda papyon kiralayan bir reyon bile vardı. Bir tek John Lennon ile Yoko Ono'nun tişörileriyle içeri girdiğini hatırlıyorum. Onlara da kimse gıkını çıkaramamıştı. Film seyretmeyip etrafta sürtmeye başlarsanız, bizim ciddi gazeteciler tarafından "magazinci" damgasını yerdiniz. Ben çaktırmadan her ikisini bir arada götürüyordum. Kızların peşinde koşarken, sevgili Atilla Dorsay tarafından yakalanmak şanıma yakışır bir davranış olmayacaktı. Bir gün bir haber yayıldı ortalığa. Özel bir gösteride Linda Lovelace'in filmi oynayacakmış... Linda Lovelace Amerika'nın en ünlü porno yıldızı. İlk kez uzun metrajlı bir porno sinema filmi çekilmiş, adı da "Deep Throat", yani "Derin Boğaz." Bering Boğazı'nı filan anlatmıyor doğal olarak. Bir kadın ve onun boğazı sözkonusu olan. O gece Festival Sarayı'nda gösterilen yarışma filmi pek ilgi görmedi. Bütün papyonlar atılmış, Deep Throat'ın gösterileceği salon tıka basa dolmuştu. Sadece bizimkiler mi? Dünyanın dört bir yanından gelen en ciddi sinema eleştirmenleri bile oradaydı. Belki Atilla bile o kalabalığın arasına sızıp bir yerlere oturmuştur. Derken film başladı. Türk örf ve adetlerine ters düşeceği için neler seyrettiğimi anlatamıyorum. Işıklar yanınca bir de baktık ki sahnede Lovelace. Ağzını o kadar açtığı yetmemiş, sahnede de konuşacak Eleştirmenlerden gelen ilk soru şöyleydi: "Boğazın derinliği ne kadar?" Yıllar sonra Linda'nın hazin öyküsünü okumuştum bir yerlerde. Göğüslerini büyütmek için yaptırdığı silikonlar nedeniyle kansere yakalanmış. Ameliyat olacak kadar parası yokmuş. Şimdi yaşıyor mu bilmiyorum.
Gelecek program
Bu porno böyle bir şey işte. En ciddi eleştirmenin bile papyonunu attırır. İnsanoğlu doğal ikiyüzlülüğü ile asırlardır bir yandan bunu yasaklamaya çalışmış, bir yandan da itiraf edemediği bir tutku olarak içinde saklamıştır. Geçen hafta Sibel Kekilli'nin porno filmlerde oynadığı açıklanınca, ruhumuzdaki bu tatlı canavar yine uyanıverdi. Modası hiç geçmeyen pornografi ve seks filmleri yine moda oldu. Hal böyle olunca da, bu haftaki yazım için "Sibel Kekilli olayı çok yazıldı ama, sen yine bir şeyler yazarsın, şu eski seks filmleri oyuncuları falan..." şeklinde bir teklifin geleceği kaçınılmazdı.
Aslında yıllar önce çekilmiş, toplumun hata olarak kabul ettiği filmleri, resimleri tekrar işitip ortaya koymayı hiç sevmiyorum. Ama bu filmlerde oynayanların bazıları çok iyi arkadaşım oldu. Onların insan taraflarını, kırık dökük bazı anılarla ortaya koymak hiç de fena olmazdı. Bir de o günlerin matrak bir portresini çizmek...
Türk sinema tarihinin bu en uzun süren furyası, 1970 yılından 1979'a kadar devam etmiş. Ama asıl patlama 74'den sonra başlamış. O dönemin ünlü oyuncularının çektikleri film sayısı dudak uçuklatacak cinsten. Üç dört yıl içinde Figen Han 67, Melek Görgün 77, Zerrin Egeliler 60 filmde başrol oynamış. Bunlar o filmlerin unutulmazlarından birkaçı. Egeli'nin sinema yaşamı ise topu topu 2 yıl. O dönemde asıl önemli olan filmin ismini yakalamaktı. Senaryo nasıl olsa bu yaratıcı isme uydurulurdu. İç gıcıklayıcı, ya da çifte anlamlı bir isim, işin yarısını halletmek demekti. Örneğin "Fırçana Bayıldım Boyacı", "Sefer Seferde", "Vur Davulu Tokmağa", "Kasımpaşalı Emmanuel", "Öttür Kuşu Ömer" türün dahiyane örneklerinden bazılarıdır. Bu işlere hiç bulaşmadım ama, bu jargona benim de küçük bir katkım olmuştu zamanında.
Cannes'da, Linda Lovece'in filmini seyrettiğimden bir yıl sonraydı. Bu filmlerin en gözde erkek oyuncularından Sermet Serdengeçti çok iyi arkadaşımdı. Sermet, 1.90'a yakın boyuyla harika bir insandı. Konservatuvar mezunuydu, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun kadrolu oyuncusuydu. Kültürlü, esprili genç bir adam. Bir gün İstanbul'a gelmiş, filmciler yapışmışlar yakasına. Nasıl olmuşsa olmuş, kendini bu filmlerin starı olarak bulmuş. Pek çok insanın sandığı gibi porno filmler değildi bunlar. Seks komedi dedikleri, çıplak kadınların ortalarda dolaştığı filmlerdi. Bir gün Sermet'le konuşuyoruz. Yeni bir anlaşma yapmak için bir filmciye gidecek az sonra. "Herşey tamam, filmin ismini arıyorlar" dedi. En önemli kısmı o ya... İsmi bulsalar hemen filme başlayacak, bir an önce de parasını alacak. "Buldum" dedim. Ve seks filmleri tarihine geçecek o iki kelimeyi söyledim: "Dam Budalası." Sermet heyecanla yerinden fırladı: "Eğer kabul ederlerse bir şişe viski benden" dedi. Çıktı gitti. Şirketiyle anlaşamamış o gün. Ama onlar isme bayılmışlar. Sonunda Mine Mutlu'nun karşısında Mahmut Hekimoğlu oynadı "Dam Budalası"nda. Bu arada olan benim viskiye oldu. Rahmetli Sermet Serdengeçti de kısa bir süre sonra bir trafik kazasında hayatını yitirip gencecik yaşta göçüp gitti.
Jenerik
Türk sinemasındaki seks filmleri iki grup kadın oyuncu yaratmıştı. İlk grupta, daha önce hiç film çekmemiş kadınlar yer alıyordu. Zerrin Egeliler, Zerrin Doğan, Dilber Ay gibi... Bu isimler birkaç yıl içinde akıl almaz sayıda filmde oynadıktan sonra silinip gittiler. İkinciler ise Mine Mutlu, Feri Cansel, Melek Görgün, Arzu Okay gibi daha önce Yeşilçam'da çeşitli yapımlarda boy gösteren, sonra da bu furyaya aüayan isimlerdi. Özellikle Arzu Okay, o yılların unutulmaz ismi olmuştu.
Arzu, tatlı, cıvıl cıvıl bir genç kızdı. Tanıştığımız günlerde henüz seks filmleri furyası başlamamıştı. O, Yeşilçam'da kendi çapında bir stardı. Genç yaşına rağmen 40'a yakın film çekmişti. Üstelik bunların bir kısmında Lütfü Akad, Atıf Yılmaz, Osman Seden gibi usta yönetmenlerle çalışmıştı. Bizim parasızlıktan feleğimizi şaşırdığımız günlerdi. Ümit Aktan, Samim Değer, Seyhan Karabay'la birlikte Klüp 12'den çıkmadığımız günler... Samim'le ben fotoroman yönetmenliği yapıyoruz, Ümit TRT mikrofonlarında anlattığı bir maçta o unutulmaz "Vay anasına sayın seyirciler" cümlesini spor dünyasına yeni armağan etmiş, Seyhan da Cem Karaca Apaşlar grubunda bas gitar çalıyor. Bir gün Ümit Seyhan'a "Yahu bir zamanlar biz bir şey yerdik, sonra da kemiği ile dişlerimizi karıştırırdık. Zirpola mıydı neydi" diye sormuştu. Pirzolanın adını unutmuşuz. İşte o günlerden birinde Arzu Okay Seyhan Karabay'a aşık oldu. Şöhretinin doruğunda... Peşinde nice paralı zampara var. Seyhan da bir maço ki sormayın gitsin. "Oraya bakma, bikini giyme" diyen cinsten. Bu ilişki iki yılı aşkın sürdü. Sonra koptular. Bir gün baktık ki Arzu erotik filmlerin efsane kadını olmuş.
Aradan uzun yıllar geçti. Bir yaz gecesiydi. Fenerbahçe'de Beyaz Köşk adlı bir gece kulübünün yöneticiliğini yapıyorum. "Biri" beni görmek istiyormuş. Gittim. Yarı karanlıkta, tek başına bir masada oturan güzel bir kadın. Baştan aşağıya siyahlar giymiş. Ne kadar şık ve esrarengiz... "Tanımadın mı" dedi Arzu Okay. Meğer o filmlerden elini eteğini çektikten sonra bir evlilik yapmış, boşanmış. Paris'e yerleşmiş, deri ticaretine başlamış. Şimdi Fransa'da butikleri olan zengin bir iş kadını. Masal gibi bir hikaye...