Hababam Sınıfı'ndan geçmişe uzanan yolculuk
Hababam Sınıfı Merhaba'nın yönetmeni Kartal Tibet, hem son filmini eleştirenlere cevap verdi hem de Yeşilçam'ın dinlemeye doyulmaz anılarını anlattı
Yaklaşık 30 yıl önce... Arzu Film'in prodüksiyon görevlileri Bayrampaşa'da bir plastik fabrikasına giriyor. İstedikleri garip bir şey... Acaba bir ahtapot yapabilirler mi? Evet, yapabilirler. Kısa sürede plastikten dev bir ahtapot ortaya çıkıyor, bir kamyonla Bodrum'a taşınıyor. Orada iki dalgıç hazır bekliyor. Tarkan'ın ünlü ahtapotu teknelere saldırmaya hazırdır artık. Ama bu garip yaratık denize atılır atılmaz dibi boyluyor. Bakıyorlar olacak gibi değil, onu yine aynı kamyona yükleyip İzmir'e, Efes Oteli'nin havuzuna götürüyorlar. Havuzun altındaki barın camekanından içkilerini yudumlayanlar yüzenleri izleyebiliyor. Ama bu kez havuzda ahtapot, barda kamera var. Ve Tarkan havuza atlıyor.
"Ben o postla, kılıçla, o perukla, çizmelerle havuza atladım. Az kalsın boğuluyordum. O ahtapot hikayesi bir türlü peşimi bırakmadı. Yıllar sonra İzmir'de, Devlet Tiyatrosu'nda oynadığım sırada, bir milli maçı seyretmek için tiyatronun hemen yanındaki kahveye girdik. Bir süre sonra kahvedekiler maçı bırakıp beni seyretmeye başladı. Biri yanıma geldi, 'Allah aşkına o ahtapotu nasıl öldürdün ağabey' dedi." Bütün bunları dudaklarında nostaljik bir gülümseme ile anlatıyor Kartal Tibet Tarkan filmlerinin bir başka unutulmaz yıldızı 'Atıl Kurt'u hatırlatıyorum. Dolapdere'de bir otomobil tamircisi olan Yücel ustanın kurt köpeğini. 'Asıl adı Can'dı" diyor. "Bana çok alışmıştı. Çekimlerde paydos saati yaklaşırken, güneşin yetip yetmeyeceği kelvinlerle ölçülürdü. Can hepsinden önce, paydos saatini sezer, benim makyaj çantamı alır, yanıma gelirdi/haydi gidelim'diye."
Son günlerde gişe rekorlarına aday olan, aynı zamanda eleştirilere de uğrayan "Hababam Sınıfı Merhaba"nın yönetmeni Kartal Tibet, arak bu film hakkında konuşmaktan bıkmış. "Anılardan söz ettiğin iyi oldu. Altı aydır içim dışım Hababam çünkü" diyor. Yine de yapılan eleştirileri sormadan edemiyorum. Yanıtı kısa ve net: "Bu filmin yapılmasına baştan karşı
çıkanlara saygı duyuyorum. Çünkü onlar da geçmişe sahip çıkıyor. Ama o filmleri de biz yaptık. Ben Ertem Eğilmez'in Hababam'ı emanet ettiği bir yönetmenim. Bu filmde hem o nostaljiyi, hem de günceli yakaladığıma inanıyorum. Tabii ki beğenmeyen çıkacaktır. Eskiyi arasam ben de bulamam. Bir Kemal Sunal artık yok çünkü. İnanıyorum ki Kemal yaşasaydı bu filme katılırdı."
"Ama Şener Şen ve Tarık Akan da katılmadılar mesela?..."
"Onların kendi içlerindeki nostaljiyi bozmak istememelerini anlıyorum. Biz Hababam ruhunu yakalamaya çalıştık. Giden seyirci de onu buluyor zaten. Kötü eleştiriler tabii ki çıkacak. Bizim böyle bir endişemiz yok."
Paşa, Bir Millet Uyanıyor'un figüranlarına silah çekti
Kolej yıllarında yaşamının en büyük tutkusu basketbol olmuş ustanın. Ama konservatuvarın kapısından girdiği an karşılaştığı büyü dolu dünya, ona basket topunu unutruruvermiş. Ta ki Karaoğlan efsanesi yaşamına girene kadar.
"Karaoğlan rolü için bir yarışma açmışlar, aradıklarını bulamamışlar. Suat Yalaz'a benden söz etmişler. Ankara'ya geldi, görüştük. İsmimin Kartal olması da onu etkilemişti. 'Tam aradığım tipsin' dedi. Ben de, o burnu havada, Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve yönetmeni olan Kartal Tibet'liği bir yana bırakıp, paraya pula bakmadan teklifine 'evet'
dedim. Tiyatro için, basket topunu nasıl bıraktımsa, tiyatroyu da öyle bırakıp sinemaya geçtim."
"Bu olaydan önce de Yeşilçam'dan teklifler almışsınız."
"Göksel Arsoy'un askere gittiği yıldı. Yerine birini arıyorlardı. Türk filmlerini pek seyretmiyordum, bana iptidai geliyordu. Beni uçakla İstanbul'a getirdiler. 1959 yılıydı, konservatuvarın son sınıfındaydım. Ücret sordular, 'Göksel Arsoy kaç para alıyorsa, onun aldığı paradan bin lira fazla isterim' dedim. Göksel o günlerde kocaman bir star. İyi ki beni balkondan aşağı atmamışlar, yine uçağa koyup Ankara'ya gönderdiler."
250 filmde başrol oynayan, 55 filme de yönetmen olarak imzasını atan Kartal Tibet hâlâ bir tiyatro aşığı. Ama ben onu, unutulmaz Yeşilçam günlerini anlatması için zorluyorum. Örneğin "Bir Millet Uyanıyor" filmindeki Yunan askerlerini! "Konu Kurtuluş Savaşı ile ilgiliydi. Bilecik'te bir askeri karargahtan askerleri, figüran olarak oynatabilmek için izin almıştık. Bir bölük asker için Yunan askeri elbisesi dikildi. Her sabah sete geliyorlar, giyiniyorlar, çekim yapıyoruz, gidiyorlar. Bir akşam onları filmdeki üniformalarıyla gönderip 'Sabah giyinip hazır gelin' demişler. Tesadüfen o gün garnizonu bir paşa teftişe geliyor. Aniden kışlanın kapısından, önde Yunan bayrağı, bir bölük Yunan askerinin girdiğini görünce, çekiyor tabancasını 'Allah Allah' diye haykırarak dışarı fırlıyor. Bir daha o askerleri çekime göndermediler tabii."
Yenice paketindeki "film"
Sigara paketinin arkasına yazılarak çekilen o "ünlü" filmlerde de oynamış Kartal Tibet. Ve yaşamının her parçasından bir ders çıkarmış: "Rahmetli Semih Evin senaryoyu istediğimde bana yabana bir roman verdi. Birkaç sayfayı işaretlemiş. 'Bu sayfaları çekeceğiz' dedi. Ben anlamadım. Hikayeyi kısaca anlattı. Çekime başladık. Yenice paketinin arkasına birkaç sahnenin sıralamasını not almış. Diyalogları da oracıkta söylüyor. Ama inanılmaz işler başardılar bu şartlar altında. Ben onlardan çok şey öğrendim. Şimdi her şartta, nasıl film çekilir biliyorum. Halka ne geçer, ne geçmez artık anlıyorum. Çünkü ben Asmalı Konak'ı da seyrediyorum, Popstar'ı da. Bunlar işimin bir parçası. Benim sanat sanat içindir gibi sloganlarım yok. Çünkü bu işi kendim için değil, karşımdaki için yapıyorum."