Güneydoğu’nun saklı cenneti: HALFETİ
Su Forumu’nun 5’incisi önümüzdeki hafta İstanbul’da başlayacak
Bu forum için Doğa Derneği ’mutlak surette korunması gereken’ alanlara gezi düzenledi. Bunlardan biri de büyüleyici güzelliğiyle Urfa’daki Halfeti...
Halfeti, Doğa Derneği’nin bu alanları yaşatmak için hem yerel, hem ulusal, hem de uluslararası çalışmalarında bir metot belirleyerek seçtikleri pilot alanların başında geliyor. Bu bölgeyi kalkındırmak da çalışmanın bir parçası... Çünkü Fırat’ın üzerindeki 5 barajdan biri olan Birecik Barajı’nın 2001 yılında faaliyete girmesiyle, Halfeti’nin büyük bölümü sular altında kalmış. Ve tabii bir o kadar da tarihi değer... Artık gürül gürül değil, çok yavaş akıyor Fırat... Süzüle süzüle... Üzerinde damarlarını tıkayan onca baraja direnmeye çalışarak... Aslında yanlış su politikalarının doğal zenginliklerimizi nasıl yok ettiğinin en somut örneklerinden biri Halfeti... Yaşam alanları sular altında kalan büyük bir kesim, Yeni Halfeti denen yere taşınmış. Allah’tan tamamı yok olmamış Halfeti’nin ve bir bölüm hâlâ burada yaşamaya devam ediyor; turizmini geliştirmek için var gücüyle çalışıyor. Sokakları, bağları, bahçeleri suyun altında kalan Halfeti insanı, bir yandan yeni yerlerine alışmaya çalışırken, diğer yandan Halfeti’nin yeni kaderi için kolları sıvamışlar. Asırlardır misafirperverliği ile ünlü bu yerde şimdi konuklarını tarihi konaklarında, taş evlerinde ağırlıyorlar.
Yıldızlı oteller yok ama...
Halk Eğitim Müdürü Nihat Bey, “Rüyalarımın ana zemininde hep eski Halfeti var” diyor. Öğrencilerine soyu tükenmekte olan ama hala izine rastlanan “çizgili sırtlan”ı motif olarak kitap ayraçlarına işletiyor. Çocuklara bu hayvanın faydalarını ve neden yaşaması gerektiğini anlatırkan “Onlar babaları gibi sırtlanları öldürmeyecek” diyor gözleri parlayarak... Öylesine duyarlı bir çevreci ki; “Burada yıldızlı oteller yok ama bol yıldızlı gökyüzü var” diyor. Eski Halfeti’de damlar dümdüz; çünkü bahar gelince damlarda uyuyanlar hiç de az değil... Öylesine güzel ve yumuşacık bir iklimi var. Halfeti, iki dağ arasından süzülerek akan Fırat’ın kıyısında güzel mi güzel bir saklı cennet. Buraya yapılan baraj esas Halfeti’nin büyük bölümünü sular altında bırakmış ama yine de tamamını yok edememiş. Nehrin kıyısındaki Kara Gül Restoran’da çalışan 37 yaşındaki Mustafa Güler, “Paraya kandı ahali, ama değerler gidince, tarımını yapamayınca ne işe yarar ki para? Bir sürü insan yanlış yola saptı!” diyor. Yüzleri gülüyor suyun yanıbaşında anılarını tazelerken...
CUMBALI TAŞ EVLER
Güneydoğu’nun kültür ve turizm başkentlerinden biri olmaya aday Halfeti’nin tarihi çok geriye uzanıyor. Güneyinde Zeugma Antik Kenti, hemen yanıbaşında yükselen Rumkale (AB burayı koruma kapsamına almış ve restore ediliyor), tarihi dokusu, Asurlular’dan Yunanlılar’a, Süryanilere kadar uzanıyor. Halfeti sırasıyla Arap, Bizans, Pers, Mısır, Sasani, Emevi ve Abbasilerin egemenliğine girmiş. 1146 yılında Romalılardan alınan şehir Memluk ordusu tarafından zaptedilmiş ve yağmalanmış. Osmanlılar 1516’da Mercidabık Savaşı’nı kazandıktan sonra Halfeti’yi ele geçirmişler. Günümüzde Şanlıurfa’ya bağlı olan bu şirin ilçe, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Halep vilayeti Urfa Sancağı’na bağlı olan Rumkale kazasının merkeziymiş. İki dağ arasından süzülerek akan Fırat’ın artık bir yamacında kalan Halfeti’de geleneksel yapısı bozulmamış eski cumbalı taş evler, taş işçiliğinin en en iyi örneklerinden... Her biri Fırat’ı gören yamaçtaki evlerin önündeki taş avlunun en büyük süsü siyah gül... Acılı bir öyküsü var. Başka iklim ve toprakta kırmızı olan bu çiçek Halfeti’de siyah belki de sırf bu öykü yüzünden. Baraj sularının altında kalmadan önce siyah gül bahçeleri sıra sıra uzanıyormuş bu güzel beldede... Baraj nedeniyle beşte ikisi sular altında kalsa da Halfeti, iyah gülü, eşsiz doğası ve lezzetli mutfağı ile GAP Bölgesi’nde çok tipik bir belde.