Gece erkekleri, aman tahriklere kapılmayın!
Bir kısım hemcinsim, sevgilisini kıskandırmak için onun kolları arasından başka erkeklere göz kırpar, sonra da olacakları izlermiş. Erkekleri severim, uyarayım istedim
Farkındaysanız, köşe başladığından beri eğlenmeye giden insanlar hakkında yorum yapmadım. Yapmam da... Herkesin eğlencesi kendinedir zira... Kimi ağzına içer, kimi bi tarafına. İnsanlara değil, müziğime bakıyorum ben. Kendimle ilgileniyorum ve bana bakanlarla... :)
Geçen gece, Nişantaşı'nın pek popüler bir barına sürükleyen bir arkadaşımın dürtmesiyle etrafıma bakındım da...
Neler gördüm neler... Yediğim içtiğim benim olsun, gördüklerimi anlatayım mı?..
Kalabalığın ortasında, hâlâ nefes alabiliyor ve çalan şarkıyı kim söylüyor oynarken bana kavalyelik eden arkadaşım, taş çatlasın 19'unda güzeller güzeli bir kızı işaret edip, kendisine göz kırptığını söyledi.
"Saçmalama" dedim.
- Yanında erkek arkadaşı var. Baksana nasıl da çifte kumrular... Nasıl içten sarılıyorlar, kıskançsın itiraf et!
Derken ne göreyim... Kız, kedi misali sokulduğu hayli yakışıklı erkek arkadaşının göğsüne yaslanmış; bizimkine işve yapmakta!..
"Ne haber?.." diye sırıttı bizimki.
"Yok daha neler, bize öyle gelmiştir" diye direnmekteyim hâlâ...
Dayanamadı garibim:
- Kızım sen nasıl İzmirlisin?.. Bu kadar safı da çıkıyor mu sizin oralardan?.. Öyle çok gördük ki biz bunlardan... Sözde erkek arkadaşını kıskandırmak için bana bakacak hanımefendi, ben de ona bakacağım. Sonra oğlan işkillenecek, üzerime yürüyecek, abla da egosuyla sevişecek!.. Ben alet olur muyum bu numaralara.
(Bu arada karşı masada, yanındaki süper çıtırlara rağmen bir genç de beni süzüyordu. Kaçırmadım yani... Olgun kadın fantezisi herhalde deyip varmadım üstüne...)
Böylesini ne gördüm ne duydum vallaha. En azından 'benim mekanlarım'da... Yalnız yalnıza yamanır, o başka. Ama kolunda sevgilisi olan bir kız, sırf onu kıskandırmak uğruna böyle tehlikeli sularda yüzüyorsa...
Durmak ve uzun uzun düşünmek gerekir orada...
Ne diyordu popüler barlardan çıkmayan arkadaşım:
- Biz bunlardan öyle çok gördük ki...
Gördükleri bundan ibaret değildi... Başka şeyler de konuştuk. "Ne güzel kızlar var ya, erkek olmak çok zor vallaha" dedim mesela. Meğer yarasını deşmişim. Bir başladı bizimki, aşkolsun susturana:
- Sana öyle geliyor. Hepsi süs bebeği. Bu kızların tek derdi var: Giyinip kuşanıp güzel görünmek!.. Hayattaki tek gayeleri bu. Akşama koluna girecekleri bir erkek ararlar. Ellerini ceplerine attırmayacak, kılık kıyafet hediye edecek. Ne sevişmeden anlarlar ne sevmekten. İki kelime muhabbet edemezsin. Vitrin bebekleri hepsi... Bak şu gelene... Küçük dağların Tanrısı sanki...
Bakıyorum, bir içim su giriyor içeri. Nasıl da dik... Allah biliyor ya, öyle yürümek için neler vermezdim. Varsın süs bebeği desinler. Sırtımda giderek büyüyen bu kamburla ben daha çok yanarım parmak ucumda kalanla!..
Kolunda da, bir adam var kızın. Takım elbiseli, ayağında beyaz pumalar, bileğinde altın bileklik, boynunda kolye, kulağında küpe, ağzında da purosu. "Abi sen ne ayaksın ya" diye bağırmak üzereyken bizimki yapıştırdım lafı ağzına:
- Oğlum, madem bu kadar rahatsızsın, madem vitrin bebeği değil, gerçek bir bebek istiyorsun, buralara takılmayacaksın!..
Yüzüne de söylediğim için bir çekincem yok. En anlayamadığım insan tipidir. Hem içinde bulundukları ortamdan şikayet ederler, hem de ortamı değiştirmek için en ufak bir çaba sarfetmezler. Ancak konuşurlar işte... Ne yalan yazayım, böyle zamanlarda onun "süs bebeği" dediği tipler daha samimi geliyor bana. En azından öyleler onlar. Kimseden de saklamıyorlar. Güzel görünmek bir amaçsa ve onlar bu amaçlarından memnunsa bize de gübre yemek düşüyor galiba.
Bizimki öyle mi ya?.. Hem tu kaka diyor; hem kıçlarından ayrılmıyor. Ee, bu ne perhiz ne lahana, "öyle çok gördüklerinin" arasında ne işin var, diye sormazlar mı adama?..
Bu gece
Malta Köşkü'nde eğlence zamanı
Yıldız Parkı'nı biliyorsunuz. Peki içindeki Malta Köşkü'nü?..
O Malta Köşkü ki, az Padişah'a padişah sefası sürdürmemiş. Bayramın birinci günü sanat günlerini başlatan Malta Köşkü, bundan böyle sadece çay kahve keyfiyle değil, hareketli geceleriyle de adından söz ettirecek.
Bilmem kaçıncı kez el değiştiren mekan, içki ruhsaü problemini halletmiş. Türk ve Dünya mutfağından zengin mönüsü kadar, eğlenceleriyle de iddialı artık.
Mesela pazarları... Tango gecesi... Tango tutkunlarının yakından tanıyacağı Tangopera adlı grubun şovu 21.30' da başlıyor. Cuma geceleri Grup Andante'nin şarkılarıyla coşan Malta Köşkü müdavimleri cumartesi de yine 21.30'dan itibaren Grup Nostalji'yle 80'lere yolculuğa çıkıyor.
Boğaz manzarası olmazsa olmaz diyorsanız bu gece, olmadı bir hafta sonu uğrayın derim. Ben henüz gidip göremedim.
Bugün de siz bu satırları okurken Ankara yorgunu olacağımdan gidemeyeceğim. Ama en kısa zamanda gidip, görüp, yerinden bilmek üzere, hadi kalın ben'le!...
Bir gecede tanımayla içilseydi o kahve, kırk yıl hatrı olur muydu?..
Şu İzmirli meselesine girmişken çıkmamak gerek derim... Zira bir haftada ikinci kez duyduğum sitem bu: "Sen nasıl İzmirlisin?.."
İlkini yakın bir arkadaşım yaptı, yukarıda okuduğunuz üzere... Saflığıma dokundurdu aklınca. İkincisini ise ismi lazım değil 'ünlü bir abi'...
Geçen gece, dağılmış dağıtmış, şarkılarla coşmuş, alkolle sapıtmış, 'benim çorbacı Nizam'da son molamızı vermiş; evli evine köylü köyüne yoluna girmiştik ki çıkardı 'gecenin baklası'nı:
- Sanki bana kahve ikram edecekmişsin gibi bir his var içimde!..
- Yoooo...
- Niye ki?..
- Öyle bir gecede tanışmayla içilseydi o kahve.... Kırk yıl hatrı olur muydu hiç?..
- Kızım biz sizden öğrendik bunları. Sen ne biçim İzmirlisin!!!!...
Yok yumruk atmadım, kafa da... "Bu biçimim abi, yersen" deyip aldım dayandığı omzumu, vurdum eve!..
İzmirli kızlar hakkında yazdıklarımı hatırlarsınız belki. Hani hâlâ mail atıp "O yazını nette bulamıyorum, bana gönderir misin" diye başımın etini yediğiniz yazı.
Ne demiştim ben size?..
"..... İstanbul'da namımız pek iyi değil ne yazık ki... Sanmayın ki İzmirli kızlar sadece güzellikleriyle anılıyor Yeditepelim'de. Nasıl yaygınlaştığını anlayamadığım bir kanı var ki; İzmirliyim demeye utandırıyor beni:
- İzmir kızları hafifmeşrep olur. Daha Türkçesi, affınıza sığınarak, hemen o gece her isteyene verir!.."
Hoş, bazı kendini bilirler bu kelimeye takıp, "Yazısında vermek fiilini kolayca kullanabilen bir yazar..." diyerek çamurunu sıçrasa da... Kir tutmayız der, mevzuuya dönerim yine.
Abiye kızmaya hakkım yok bir kere. Çünkü onun çevresi böyle... Yani ünlüler aleminde. Hani bir basamak, yetmedi bir basamak daha atlayabilmek için çılgınca eğlenceler " Yukarı gel de sana bir kahve ikram edeyim" diye bitebilir. İzmirli kızların namına sığınanların elinden eminim az kahve içmemiştir de... Her İzmirli'den aynı muameleyi beklemek hangi insafa sığar, siz deyin hele.