Fotoğraflarım büyük bir seksapel idol olmamı sağladı
Yeşilçam´ın Fransız güzeli sahnelere geri döndü
1980’li yılların manşetlerini en çok süsleyen sinema yıldızlarından biriydi, Christine Haydar. Haydar Paşa’nın gelini olarak ün saldı. İthal gelin Penthouse ve Playboy dergilerinde ayın kapağı oldu. Sanatçı uzun bir aradan sonra Aşk Mektupları oyunu için yeniden Türkiye’de...
* Aşk Mektupları oyunu için tekrar Türkiye’ye gelmeniz için sizi ikna eden sebepler nelerdi?
En önemli ayrıntı Erkan Özerman’dı. Projeyi sunduğu zaman çok beğendim. Beraber oynayacağım sanatçıları da tanımak istedim. Bir Cumartesi gecesi Türk televizyonunda Okan Bayülgen’in programını izledim. Bu rolü oynayabilecek karizmatik adamlardan biri olduğuna ikna oldum. Vural Gökçaylı’nın fotoğraflarına bakınca insan Aşk Mektupları’ndaki Thomas karakterini rahatlıkla görebiliyor. Oyunu Fransızca oynayacağız. Ne yazık ki Türkiye’deki tiyatro seyircisinin sadece bir bölümüne hitap etmiş olacağız.
* Oyunda nasıl bir kadını canlandıracaksınız?
Yaşlı bir kadın, çocukluk günlerinden itibaren sevgilisine yazdığı mektupları biriktirmiş ve onları okuyor. 8-9 yaşlarındaki mektuplarla başlıyor ve hayatının sonuna kadar devam ediyor. Çok hisli, duygulu ve derin bir aşkı anlatıyor. Ama sadece mektuplardan kalma bir hikaye değil. Fransa’da bu rolü Anouk Aime gibi dünyanın kabul ettiği önemli bir sanatçı oynadı.
Zeki Müren, Manolya şarkısını okuduğumda ağladı
* Fransa’ya döndüğünüzde Türkiye size neler katmıştı?
Profesyonel bir oyuncu olarak filmlerde oynamak normal yaşantım içindeydi. Fakat sahneye çıkıp şarkı söylemek aklımda bile yoktu. Paris’te tanıdığım ve güzel bir arkadaşlık kurduğum Zeki Müren buna sebep oldu. Manolya şarkısını okumuştum Zeki Müren’de ağladı. İzmir’deki Göl Gazinosu’nda programına beni de davet etti. Ne yazık ki Zeki Müren kalp krizi geçirdiği için programın assolisti olamadı. Türkiye’deki başarım Fransız basınında büyük yer aldı.
* Geçmişteki pozlara baktığınız zaman nasıl bir kadın görüyorsunuz?
Genç güzel bir kadının gösterecek fiziği var ise bundan istifade eder. Daha sonra da sanatsal olarak başka kaliteli işlerimi gündeme getirmem lazımdı. 10 yıl evvel eşimi kaybedince yazmaya başladım. İlk romanım Simone’yi çıkardım. Büyük bir edebiyat ödülü kazandım. Son kitabımı ise çocuk hikayeleri üzerine yazdım. Adı “Fatih et L genie”. Görüyor musunuz bir Türk çocuğunun adını verdim!
Eşimle Türkiye’deki belli tabuları yıktık
* 80’lerde Haydar Paşa’nın gelini olarak lanse edilmeniz, bu size ne yarar sağladı?
“Sarışın Tehlikeli”yi Cüneyt Arkın’la beraber oynadım, daha sonra Kadir İnanır’la “Bedel” filminde yan yana geldik. Filmlerin yanı sıra sahneye çıkıp şarkı söyledim. Bu titrim sayesinde Aşiyan Gazinosu’nda program yaptım.
* 80’lerin Türkiye’sinde eşiniz Jean Yves Haydar’la beraber belli tabuları yıktığınızı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle evet. Kolay değil ama biz bunu başardık. Benim bütün o çıplak ve güzel resimlerimi eşim çekti. Başka bir fotoğrafçıyla asla çalışmadım. Onun için çok rahatlıkla poz verdim. Bütün bunları da Erkan Özerman çok güzel değerlendirdi. Çok güzel bir üçlüydük.
“Anlı şanlı Haydar Paşa’nın gelini”
* Çıplak pozlarınız sizi nasıl bir noktaya taşıdı?
Binlerce fotoğrafım yayınlandı. Penthouse ve Playboy dergilerinde çırılçıplak poz verdim. Ayın kapağı olunca da ünüme ün kattım. Bu dekolte resimler o devirde büyük bir seksapel idol olmamı sağladı. Çok büyük bir şöhrete ulaşınca teklifler arka arkaya geldi. Haydar Paşa’nın gelini olarak lanse edildiğim için basın, “İthal gelinimiz, anlı şanlı Haydar Paşa’nın gelini” diyerek, şakayla karışık manşetlerde yer verdi.
* En cesur pozunuz neydi?
Penthouse’da Amerikalı olmayan ilk kapak kızıydım.
* Gençlerin idolü müydünüz?
Tabii ki. O kadar çok gençlerden Facebook’dan mesaj alıyorum ki. Televizyon sayesinde yeniden filmlerimi izliyorlar.
Okan Bayülgen bu rol için idealdi
Aşk Mektupları’nı Fransa’da izledim ve çok beğendim. Ardından bu oyunu kendim sahneye koymaya karar verdim. Fransa’dan Christian Haydar’a teklif ettim, erkekleri de Türkiye’den seçtim. Okan’a baktığında o rol için idealdi, Fransızcası olması önemliydi. Vural Gökçaylı da Fransa’da evlenmiş ve orada hayat kurmuştu. Oyuna baktığınız zaman bunları sadece mektup okuyor diye görmeyin. 30 mektup okuyorlar ama
30 ayrı oyun istiyor bu durum. Oyun 38 ülkede sahnelendi.