Fenerbahçe Stadına adını veren Başbakan'ın çarpıcı anıları
Bir sözüyle FB'ye başkan oldu, elini öptüğü hocasını Aşkale'ye sürdüTürk siyasetinin tartışmalı isimlerindendi Saraçoğlu. Ama söz konusu Fenerbahçe olunca tavrı netti. Öyle ki, takımı için İttihat Spor'un sahasını elinden aldı. Fenerbahçe sahayı alabilsin diye ödeme kolaylıkları sundu. Dahası Galatasaray maçında çıkan kavgadan sonra Fenerbahçe tam kapatılacakken "O zaman ben başkanı olurum" deyip başkanlığını ilan etti.
"Orta boyun biraz altında, 55 yaşında, hızlı hareket eden, güçlü, direkt bakışlı, kahverengi gözlü, kır bıyıkları ve saçları olan Türkiye Başvekili kemik çerçeve kullanmaktadır. Eğlenceyi sever. Ulusal içkileri olan rakıdan iyi İskoç viskisine kadar çeşitli içkiler içer, ancak gençliğine oranla şimdi daha az içmektedir. Hâlâ dost ortamlarında hareketlidir. Parmakların şıklanldığı ayakların yere vurulduğu bir îzmir halk dansı olan ve doğduğu köyde öğrendiği Sarı Zeybek'i oynamak üzere sık sık piste çıkar."
Bu cümleler dünyaca ünlü Time Dergisinin 12 Temmuz 1943 tarihli sayısından. Tarif edilen kişi ise adı, Fenerbahçe stadı ile özdeşleşen Şükrü Saraçoğlu'ndan başkası değil. Ona "Time'a kapak olan üçüncü Türk" unvanım veren ise, Fenerbahçe'ye olan katkılarından ziyade siyasetçi kimliği. Çünkü o, Türkiye Cumhuriyeti'nin beşinci başbakanıydı ya da dönemin tabiriyle "başkan vekili". İzmir mebusluğundan başkan vekilliğine uzanan siyaset hayatı ise çalkantılı olaylarla geçmişti. İki milyon insanın göçü anlamına gelen Nüfus Mübadelesi'nin görüşmelerinde bulunmuş, Maliye Bakanlığı döneminde Merkez Bankasını kurmuştu. Dahası Varlık Vergisi, onun başbakanlığı döneminde uygulandı. Başbakan seçildiğinde "Türklük ve Türkçülük" üzerine yaptığı konuşma ise hâlâ büyük bir tartışma konusudur. Tüm bunların yanı sıra Nüfus Mübadelesi görüşmeleri esnasında bile soluğu Taksim stadında alan ve futbolcuların antrenmanını izleyen bir futbol tutkunu ve Fenerbahçe fanatiğiydi.
İşte Türkiye siyaset tarihinin bu bir türlü tarif edilemeyen politikacısı, Fenerbahçe'ye bir stad ve gelecek bahşeden futbol sevdalısının hayatı bir romana konu oldu. Gazeteci-yazar Gürkan Hacir'in kaleme aldığı "Efe Başvekil, Şükrü Saraçoğlu'nun Romanı" adını taşıyan kitap 8 Mart'ta Remzi Kitabevi'nden çıkacak. Ve anlaşılan o ki, başta Fenerbahçeliler ve siyasetle yakından ilgilenenlerin kitaba ilgisi büyük olacak. Çünkü kitap Fenerbahçe stadının alınışından tutun da Varlık Vergisi'nin açtığı tahribata kadar ilk kez günışığına çıkan bilgiler içeriyor. İşte kitaptan birkaç alıntı:
ÖYLE KISKANÇTI Kİ, KARISINI ATATÜRK'E GÖSTERMEZDİ
Saraçoğlu hastaydı. Gazi hastaneye ziyaretine gelmişti. Odaya geldiğinde Saadet Hanım (eşi) bekleme salonuna geçti. Mustafa Kemal Paşa "Saraç, geçmiş olsun, ne oldu böyle" derken Saadet Hanım'ın odadan çıkması gözünden kaçmamıştı. Gazi gidince Saadet, eşinin yanına geldi. Çünkü Şükrü eşini çok kıskanıyordu. Ne Mustafa Kemal ne de başkasının yanında eşinin gözükmesini pek istemiyordu. Hasta yatağında bile... İnönü'nün eşi Mevhibe Hanım, Saadet'e sık sık, Mustafa Kemal'le beraber her yıl Cumhuriyet Baloları'nda yaptığı dansları anlatırdı. Gazi'nin nasıl mahcup ve çekingen hareketlerle onu dansa kaldırdığını, dans boyunca masmavi gözlerini nasıl olup da kaçırdığını ve onun da Atatürk'ün sivri burunlu ayakkabılarına basmamak için nasıl gayret gösterdiğini ayrıntılarıyla anlatıyordu. Saadet çoğu zaman hayretle dinliyordu Mevhibe Hanım'ın bu anlattıklarını. Eşinin böyle bir şeye izin vermesi mümkün değildi.
YETER Kİ FB'NİN STADI OLSUN
Macar futbolu nün dünyaca ünlü ismi Joseph Schveng Fenerbahçe'nin yeni antrenörü olmuştu. Fenerbahçe 25 yıllık tarihinde ilk kez yabancı bir hocayla çalışacak olmanın heyecanından 5 Haziran 1932 günü bir parti düzenlendi. Ama günün akşamında trajik bir olay yaşandı. Kuşdili Lokali yandı. Saraçoğlu, yangını öğrendiğinde Ankara'daydı. Maliye vekili değildi ama kabinede eski arkadaşları, yani ağırlığı vardı. Maliye Bakanlığındaki halefi Mustafa Abdülhalik (Renda) Bey'e "Fenerbahçe'ye yardım elimizi uzatmalıyız" dedi. O da "İsmet Paşa'nın yardım emirleri var. Bunların dışında daha ne yapabiliriz ki?" yanıtını verdi. Saraçoğlu şöyle devam etti: "Fenerbahçe'mizin kendi sahası yok. Kiracı. Üstelik lokali de yandı. Milli Emlak Umum Müdürlüğü'ne kayıtlı bulunan stadın Fenerbahçe'ye satışını yapalım. Rayici İstanbul Valiliği İdare Heyeti tespit eder. Biz yalnızca ödeme kolaylığı tanıyalım." Böylece Kuşdili Lokali'ni yok eden yangından tam otuz yedi gün sonra Vekiller Heyeti'nin kararıyla stad Fenerbahçe'ye teklif edildi.
İstanbul Valiliği'nin tespit ettiği bedel 9 bin TL yani bin Reşat altınıydı. Fenerbahçe bu bedeli 10 yılda eşit taksitler halinde ödeyecekti.
PAŞADAN GİZLİ RAKI YERİNE İÇİNCE...
Çankaya Köşkü'nde hemen her akşam kurulan sofra devletin idare salonu gibiydi. Şükrü ile Gazi'nin arasında epey mesafe vardı. Bu mesafe ilginç bir durumu da gizliyordu. Şükrü'nün gençliğinden beri içkiyle arası yoktu. Ama Gazi'nin sofrasında itiraz etmenin imkânı yoktu. Mustafa Kemal, muhakkak içki teklif ediyordu. Şükrü bu duruma pratik bir çözüm bulmuştu. Garsonlara rakı yerine her iki bardağına da su koymasını istemişti. Böylece sek rakı niyetine suyu yudumluyordu. Gazi durumun farkında değildi. Şükrü de bu durumdan rahatlayarak, suyu rakı niyetine bardak bardak devirmeye başladı. Ne zaman sonra Gazi'nin seslenmesiyle sofradaki herkes başını Şükrü'ye çevirdi.
- Saraç saat kaça geldi? Şükrü bu soruya şaşırmıştı. Saatine bakıp cevap verdi.
- On biri çeyrek geçiyor paşam.
- Peki beni atlatma saati geldi mi dersin?
Şükrü başına geleni anlamıştı. Gazi bu küçük hilenin farkına varmış kendine özgü üslubuyla Şükrü'ye laf atıyordu.
Şükrü hemen bulunduğu yerden kalkarak Gazi'nin yanına geldi. Garsonların getirdiği bir sandalyeyle yanına oturdu. Muzip bir çocuk gibi yüzünde hafif bir gülümsemeyle;
- Afederseniz paşam, dedi. Gazi kolundaki saati çıkarmaya
başladı. Oldukça pahalı olan Vaşara Konstantin marka saatini kolundan çıkarıp Şükrü'ye doğru uzattı.
- Al tak bakalım. Bundan böyle beni atlatma saatini kaçırmazsın!...
Şükrü iyice şaşkındı. Saati heyecanla koluna taktı.
Mustafa Kemal Paşa bir yandan gözünün ucuyla ona bakarken bir yandan da kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyordu.
- Evet şimdi sen de vaziyeti telafi et bakalım. Garsona işaret etti.
- Saraç'a bir rakı doldur çocuk.
FENERBAHÇE İÇİN İTTİHAT SPOR'U SİLDİ
Fenerbahçe'nin kendine ait bir stadının olmayışı zihnini meşgul ediyordu. İttihat Spor'un üzerinde gözüken saha nasıl olurdu da Fenerbahçe'ye devredilirdi? Hem eski gücünden ve rekabet yeteneğinden mahrum İttihat Spor'un artık doğru dürüst taraftarı da yoktu. Bunun için basit bir formül buldu. Tek maddelik bir kanun teklifi bu işi çözebilirdi. "Aynı semtte bulunan iki spor kulübünden üye sayısı çok olan devam eder, diğeri kapatılır." Bu durumda Kadıköy'de bulunan iki kulüpten İttihat Spor kepenk indirmek zorunda kalacaktı. Bu teklifi Vekiller Heyeti'ne sunduğunda itirazla karşılaşmadı. Teklif kolaylıkla Meclis'ten geçerek kanunlaştı. Kapanan İttihat Spor'un adına kayıtlı bulunan saha da 1 lira gibi sembolik bir bedelle Milli Emlak Umum Müdürlüğü'ne geçti. Artık Fenerbahçe maçlarını bu sahada oynayabilecekti.
FENERBAHÇE'Yİ KİMSEYE KAPATTIRMAM!
Galatasaray'la Fenerbahçe arasındaki rekabeti dizginlemek mümkün değildi. 1934'ün Şubat'ında gerçekleşen derbideki gibi. Son derece sert geçen maçın 60'ıncı dakikasına gelindiğinde asıl kavganın işaret fişeği atıldı. Galatasaray'ın sağ açığı Kadri'nin (Dağ) Fenerbahçe'nin sol açığı Mehmet Reşat'a (Nayır) attığı tekmeyle saha bir anda karıştı. Taraftarla ve iki takımın idarecilerinin de dahil olduğu meydan muharebesini polis güçlükle bastırdı. Bu olaylı maçın ertesinde İstanbul Bölgesi Futbol Komitesi Fenerbahçe'den 9 Galatasaray'dan ise 8 futbolcuya 2 ayla ebedi boykot arasında değişen ağır cezalar verdi. Fenerbahçe cezaya itiraz etse de Futbol Heyeti cezaların aynen uygulanacağını söyleyerek itirazları reddetti. Bunun üzerine Fenerbahçe idarecileri bir üst kurum olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'na başvurarak kararın kaldırılmasını istediler ve gerekirse haklarını mahkemede arayacaklarını da eklediler.
Fenerbahçe'nin bu son hamlesi Futbol Heyeti yöneticilerini kızdırmaya yetti. Aynı zamanda Doğu Beyazıt Mebusu olan Futbol Heyeti Genel Merkez 2. Başkanı Halit Bey (Bayrak) Fenerbahçeli idareciler Hayri Celal (Atamer) ve Cafer (Çağatay) hakkında ömür boyu boykot cezası verildiğini açıkladı ve asıl tehdidini savurdu: "Fenerbahçe kulübünü kapatır, stadı da elinden alırız."
Tüm bunları basından takip eden Saraçoğlu, FB Kulüp başkanlarını ve Halit Bey'i çağırdı. Cafer ve Hayri Celal Bey kendilerine ömür boyu boykot uygulayan ve kulübün kapatılmasını isteyen Halit Bey'i de orada görünce birden şaşkına döndüler. Şükrü hafif gergin bir ifadeyle konuşmaya başladı.
- Hemen İstanbul'daki evime uğrayınız. Size imzalı büyük boy bir resmimi verecekler. Derhal bir olağanüstü kongre düzenleyiniz ve beni başkanlığa getiriniz. Fenerbahçe'yi kimse kapatamaz.
Doğu Beyazıt mebusu Halit Bey'in bütün söyledikleri havada kalmıştı. Cafer Bey ve Hayri Celal Bey'de şaşkınlık içindeydi. Sadece "tamam efendim" diyebildiler. Fenerbahçe Müessesan (Kurucular) Heyeti 16 Mart 1934 günü olağanüstü toplandı. Açılışı Başkan Sabri Bey (Toprak) yaptı. Şükrü'nün evinden alınan imzalı büyük boy fotoğrafı alkışlar arasında salona asıldı.
HOCASI VARLIK VERGİSİ YÜZÜNDEN HER ŞEYİNİ SATTI
Varlık Vergisi Saraçoğlu'nun başbakanlığı döneminde gerçekleşmişti. Aşkale'ye giden trende ünlü avukat Gad Franko da vardı. O, aynı zamanda Şükrü Saraçoğlu'nun İzmir İdadisi'ndeki Fransızca hocasından başkası değildi. Onunla yolculuk yapan Avukat Sekip bu yüzden yol boyu Gad Franko'ya takılıyordu;
- Bak senin şu talebenin işine! Görüyor musun başımıza neler açtı. Olmaz dedik, son dakika vazgeçerler dedik ama koyulduk yola gidiyoruz.
Gad Franko konuşmaya başladı. Sözleri öfke, hayal kırıklığı ve endişe doluydu.
- Bizlere bunu layık gören devlet, daha neler yapar kim bilir? Vergi verdik, askere gittik. Burayı yurt belledik, namus saydık, daha ne vereceğiz? Canımızı istiyorlarsa kolayı var. Assınlar bizi. Yok bizi tümden göndermek istiyorlarsa ağlayarak da olsa çeker gideriz. Ama böyle gururumuzla oynamak, suçlu gibi trenlere doldurup, koyun gibi dağlara göndermek!
Bu arada trende Feridun Kandemir isimli deneyimli bir gazeteci vardır. Varlık Vergisi ile ilgili bir yazı dizisi hazırlamak için yolcularla birlikte Aşkale'ye gitmektedir. "Bu ilk ekip içindeki en yaşlı kişi sizsiniz, neden adınıza salınan vergiyi ödemekten imtina ettiniz?" diye sorar Gad Franko'ya. Yanıt şöyledir: "Etmedim. Galata'da bir Bahtiyar Han'ım var. Benden 15 gün içinde satmamı istediler. Daha doğrusu bana çıkardıkları vergi 375 bin TL. Benim bunu başka türlü ödeme imkânım yok. Hanı satacağım. Normal zamanda bu han kaça satılırdı? Satışa çıkardım, taliplisi çıkmadı. Vaniköy'deki arsamı sattım, Şişli'deki evin eşyalarını bile... Bir de bunların üzerine Bahtiyar Han'ı ipotek ettirip 100 bin lira denkleştirdim. Onu da götürüp yatırdım maliye veznesine. Daha ne yapacaktım?"
Feridun Kandemir'in Aşkale üzerine yaptığı haberler bir süre sonra Başvekil Saraçoğlu'nu rahatsız eder ve şöyle der Maliye Bakanı Fuat Ağralı'ya: "Canımı sıkıyor. Gazetecilik ona mı kaldı? Ben şimdi konuşurum patronu Velid Bey'le."
Böylece Feridun Kandemir Aşkale'den dönmek zorunda kalır. Veda için Gad Franko'nun yanına gittiğinde ondan Saraçoğlu'na iletilmek üzere şu sözleri işitir: "Saraçoğlu'nu görürseniz şu mesajımı iletiniz. Bir devlet, vatandaşının her şeyini isteyebilir. Hatta canını bile... Ama olmayan şeyi isteyemez!" Ancak Kandemir Saraçoğlu'ndan randevu istese de Saraçoğlu'nun onunla görüşmeye hiç niyeti yoktu.
KİTABIN YAZARI GÜRKAN HACIR
"Asla anlaşılmamış bir politikacı "
Bu kitap için nasıl bir araştırma yaptınız?
2004 yılının ilk aylarında çalışmaya başladım. Saraçoğlu'yla ilgili tüm yazılı kaynakları okudum. Onu yakından tanıyan kişilere ulaştım. Hayattaki tek çocuğu olan Yılmaz Bey, bana büyük destek oldu. Canlı kaynaklara ulaşmamı o sağladı. Çetin Altan'dan Fenerbahçe eski başkanı Faruk İlgaz'a kadar onlarca canlı kaynakla konuştum.
Şükrü Saraçoğlu'nun hikâyesinin en önemli kısmı nedir?
O anlaşılamamış biri. Şükrü Saraçoğlu deyince herkes "Aaa!... Ben onu biliyorum" diyor ama hakkında bilinenler üç şeyden ibaret: Varlık vergisi, Türkçülük söylevi ve Fenerbahçe!... Hele başbakan seçildiğinde hükümet programını açıklarken yaptığı ünlü konuşması var ki; ona bir daha hiç çıkmayan bir Türkçü hatta ırkçı damgasını vurmuş. Mihri Belli'nin Mahyacı Tahsin Berkem'le Sultan Ahmet Camii'ne son anda asmayı beceremedikleri "Saraçoğlu Faşisttir!" pankartı da bu yargıyı güçlendirmiş. Ancak ilginç olan şu: Hiçbir sol politikacıya nasip olmayacak kadar halkçı işlere imza atmış. Köy enstitülerinin mimarı Hasan Ali Yücel bilinir ama o sırada başbakanın kim olduğu hep atlanır. Saraçoğlu'nun kendisi de bir köylü çocuğu olduğu için köy enstitülerinin en sadık savunucusu olmuş. Ayrıca toprak reformu tasarısını Meclis'e bizzat getiren de odur. Toprak reformuna büyük toprak Feridun Kandemir'in Saraçoğlu ile yaptığı bir mülakattaki bilgi kırıntısıyla. Saraçoğlu orada avukat Gad Franko'nun hocası olduğunu hatta öğrenciliği sırasında elini öptüğünü söylüyordu. Bunun üzerine Gad Franko'ya eğildim. Hayatı, fikirleri, yazdığı kitapları derken Saraçoğlu ile kesişen çok ilginç öyküsüne ulaştım.
Fenerbahçe'ye stadının ücretsiz verildiği söylenir ama siz satıldı diyorsunuz....
Şükrü Saraçoğlu stadının Fenerbahçe'ye ücretsiz verildiği bir söylenti. Kulüp, stadı 10 yıl vade ile 9 bin TL bedelle aldı. Fenerbahçe bu parayı son taksidine kadar da ödedi.
Saraçoğlu'nun aslında Galatasaraylı olduğu söylentileri de vardır...
Muhtelit Mübadele komisyonu başkanlığı yaptığı sıralarda Galatasaray'ın antrenmanlarını izler. O zaman takılanlar oluyor "Şükrü Bey, ne o Fener'i bıraktın mı" diye! Oysa çalıştığı komisyon binası Beyoğlu'nda ve öğlen paydoslarında Taksim kışlasında antrenmana çıkanlar sadece Galatasaraylılar. O da haliyle onları izliyor. Ama şunu da belirteyim. Saraçoğlu'nun şimdi ezeli rekabette yaşandığı gibi rakip takım düşmanlığı yok. Mesela kayınbiraderi Ali Oraloğlu'nu Galatasaray Lisesine kaydettiren odur. Ali Oraloğlu halen sıkı bir Galatasaraylıdır ve Galatasaray'ın müze müdürüdür.